Sait Halim Paşa Yalısı'ndan kim ne istedi?: ‘Kesin yakıldı!’

Osmanlı mimarisinin son döneminin en iyi örneklerinden biri olan Sait Halim Paşa Yalısı, 1995 yılının sıcak bir gününde alevlere teslim oldu. Sait Halim Paşa Yalısı, tarihi özellikleriyle bambaşka bir değer olmasının yanı sıra içinde bulunan eşsiz eserlerle boğazın beyaz, zarif kuğusu olarak biliniyordu. cumhuriyet.com.tr’nin yeni nesil hikâye anlatıcılığı stüdyosu Cumhuriyet360; araştırmacı gazetecilik konseptiyle Sait Halim Paşa Yalısı’nda yaşanan yangına dair sürecin dosyasını yeniden açtı. Dönemin tanıklarıyla konuşan stüdyonun hazırladığı belgeselin ilk bölümü yayınlandı.

Kardelen İnce

FİKRİTAKİP: YALIDA NE OLDU?

HER ŞEYİN BAŞLANGICI

Bir buçuk asır boyunca bünyesinde şairleri, siyasileri, müzisyenleri ağırlamış; tarihin, siyasetin, sanatın merkezi olmuş Sait Halim Paşa Yalısı'nın hazin hikâyesi, ismini aldığı sahibi Sait Halim Paşa’nın ölümünden sonra  başladı. 1963’te Sait Halim Paşa’nın varisleri, yalıyı Turizm Bankası’na sattı. Yalı, kısa bir zaman da Türklerin giremediği bir kumarhane olarak işletildi. Bir dönem; musikinin, sanatın, önemli şahsiyetlerin sohbetlerine ev sahipliği yapan yalının kaderi, daha sonra rulet masalarının çarkında dönmeye başladı.

YALIYA KİMLER UĞRADI?

1980’lerde Sait Halim Paşa Yalısı, kumar etkinliklerinin de düzenlendiği bir gece kulübü olarak kullanılmaya başlandı. O dönemki tanıklara göre, eğlenceye düşkünlüğüyle bilinen Başbakan Turgut Özal’ın eşi Semra Özal da 'papatyalar' ekibiyle yalıdaki eğlencelere katılan isimlerden biriydi. Daha sonra yalı kumar ve eğlence sektöründe kalıcı olmayı başaramayınca, 1984’e kadar Başbakanlık resmi kabullerinde kullanılmak üzere restore edildi.

YALIDAKİ YANGIN

1993-1996 yıllarında Başbakan olan Tansu Çiller’in de başbakanlık konutu olarak kullandığı Sait Halim Paşa Yalısı, 1994 yılında TBMM’de yankılanan bir vekilin sesiyle kısa bir süreliğine gündeme geldi.

Dönemin ANAP Vekili Halit Dumankaya, 7 Aralık 1994’te TBMM’de Turizm Bakanlığı’nın işletmeleriyle ilgili olarak bir konuşma yaptı ve “Sait Halim Paşa Yalısı’ndaki değerli tablo ve eşyalar çalındı. Bu durum ortaya çıkmasın diye yakında yalıyı yakacaklar” dedi. Bu ihbar niteliğindeki ciddiye alınmayan konuşma, yalı yandıktan sonra yıllarca konuşulan, tarihe geçen bir beyan olarak kaldı.

Takvimler 12 Kasım 1995'i gösteriyordu. Dumankaya’nın konuşmasının üzerinden 11 ay geçmişti. Yalıda restorasyon çalışmaları yapılıyordu. İnşaatta görevli işçiler saat 11:30 sıralarında yemeğe çıkmıştı. Yalıda 13 Başbakanlık personeli ve Çiller’e bağlı beş koruma görevlisi bulunuyordu. Saatler öğle vaktine doğru hızlar ilerlerken yalıda yangın çıkmış, alevler söndürülene kadar, yalının çatı ve ikinci katı tamamen yanmıştı.

Yangından sonra kayıp envanter çalışması tam 7 yıl sonra yapıldı. 1986 ile 2002 yılının envanter dökümleri karşılaştırıldığında yalının 24 odasını dolduran eşyalardan geriye ancak bir odayı döşeyecek eşyanın kalması, yangına dair en büyük skandallardan biri olarak kayıtlara geçti.

YANGINDAN SONRA: KOMİSYON VE İHMALLER ZİNCİRİ

Yangından bir yıl sonra, Çiller döneminin en büyük yolsuzluklarından biri olan Turban Yolsuzluk Dosyası ve Sait Halim Paşa yangınına ait şaibeler, bir komisyon çalışmasıyla ele alındı. Meclis'e getirilen komisyon raporunda; yalıda yapılan yolsuzluklara, yangına ait şaibelere, ihmallere yer verildi.

İlgili tutanaktaki ifadeler şöyle sıralandı:

  • 1994 yılından itibaren sigorta yapılmaması;
  • Meclis gündemine getirilen ihbara önem verilmemesi;
  • Yalıda en yakın itfaiyeye bağlı otomatik telefonun kullanılmaması ve yangının 1 saat gecikmeli olarak komşularca itfaiyeye haber verilmesi;
  • Yalının bir yıl önce dış boyasının yapılarak bir milyar sekiz yüz milyonluk harcama yapılmışken, bir yıl sonra ruhsat alınmadan tamamen yasalara aykırı olarak eski eserin bakımının yapılması;
  • Sarıyer savcısının ve İstanbul Vali Vekili'nin yangının elektrik kontağından çıktı yolunda beyanda bulunması;
  • Komisyon raporu; Anayasa’nın 98'inci ve İçtüzüğün 102’nci maddesine dayandırdığı koşullarla bir Meclis araştırması açılmasını gerekli gördü.

TURBAN YOLSUZLUKLARININ MÜDÜRÜ KOMİSYONDA!

Komisyonda çalışan vekillerin ortaya koyduğu faturalara, belgelere, tanıklara rağmen; söz konusu komisyona Turban yolsuzlukları ile bilinen Turban Genel Müdürü Ömer Bilgin’in atanması ve vekillerin peş peşe gelen istifasıyla komisyon çalışamadan dağıldı.

Yalıda çıkan şaibeli yangından sonraki en net itiraf ise o dönem Turban Yolsuzlukları nedeniyle aranan TURBAN Kuşadası Marinası eski müdürü Haydar Mengi’den geldi. Duayen gazeteci Uğur Dündar 1999 yılında Fransa’da kaçak olan Mengi ile röportaj yaptı ve Mengi ‘Yalının yakıldığını’ kesin ifadelerle Dündar’a belirtti.

RESTORASYON ŞİRKETİNİN ÇALIŞANLARI YARGILANDI

Sait Halim Paşa Yalısı’nda çıkan şaibeli yangına dair elle tutulur hiçbir yargılama ve soruşturma gerçekleşmedi. Yargılananlar, restorasyon şirketinin çalışanları oldu. Şirket çalışanı 12 kişi, Sarıyer Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandıktan sonra 1998’de beraat etti.

‘OLAYIN ARKASINDA ÇİLLER VAR’

Yangın ve komisyondan sonra gazetecilere yapılan açıklamalar bazı iddiaları yeniden gündeme taşıdı. Uğur Dündar gibi diğer gazeteciler de işin peşini bırakmadı. 2001 yılında Milliyet’ten İhsan Yılmaz’a konuşan ANAP Bilecik eski Milletvekili Mehmet Seven; "Olayın arkasında Çiller Ailesi var. Mengi konuşursa Özer Çiller zor durumda kalır. Mengi onların bütün açıklarını biliyor. Yalının içini boşalttıran Tansu Çiller. Yalı yangını işinde Mengi de var. Yangından önce tarihi eserler ve tablolar Nevzat Ak’ın bürosuna götürüldü. Oradan da Ak aracılığıyla ABD'ye kaçırıldı. Ben Mali Şube'ye haber verdim. Ak'ın bürosunu bastılar, ama çok sonra bastılar. Onlara içerden tüyo veren de vardır’’ ifadelerini kullandı.

‘YALI ÇETESİ’

Nevzat Ak ismini ise sadece Mehmet Seven gündeme taşımadı. 1996 yılında dönemin İşçi Partisi, bugünün Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, kamuoyunu yeni bir ifadeyle tanıştırdı: ‘’Yalı Çetesi’’.

Perinçek, ''Çiller Özel Örgütü'' kitabında bu gruplaşmadan şöyle bahsetti: ‘'Yeniköy, İstanbul'un en güzel semtlerinden biri. Yalılarıyla meşhur. Tansu-Özer Çiller çiftinin evleri de bu semtte. Komşuları, Nazlı-Kemal Ilıcak. 10 yıllık dostlukları var. Müteahhit Nevzat Ak da bu iki ailenin yakın dostu. Özer Çiller, Kemal Ilıcak ve Nevzat Ak, sabahları beraber koşuyorlar. İstanbullu iş adamlarının bu üçlüye taktığı isim Ankara'da tuttu. Ekibin İstanbul'daki merkezi, Özer Çiller'in Kâğıthane'deki iş yeri.''

Perinçek’in o dönem ''yalı çetesi'' diyerek yaptığı açıklamada yer alan bir diğer ilginç isim ise Nazlı Ilıcak. Çünkü Nazlı Ilıcak’ın oğlu Kemal Ilıcak, yangından önceki senelerde uzun bir müddet yalıyı gece kulübü olarak işleten isimler arasında yer aldı.

ALAATTİN ÇAKICI'NIN YALI ÇETESİ SÖZLERİ

Organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ise o dönemde Flash TV canlı yayınına telefonla bağlanarak, ''1996 yılında Kanal 6 televizyonunu almamız ve iktidar yanlısı yayın yapmamız dahilinde Türk Ticaret Bankası bize satılacaktı'' ifadelerini kullandı. Çakıcı, canlı yayında sarf ettiği sözlerin ardından bu olaylarla bağlantılı olarak, Çiller'in yalı komşusu Mehmet Üstünkaya'yı kastederek ‘‘Yalı çetesini yok edeceğim'' ifadelerini kullanmıştı. Böylece ''Yalı Çetesi' Türkiye siyasetinde yeni bir tanım olarak kayıtlara geçti.

CUMHURİYET360, SAİT HALİM PAŞA DOSYASINI YENİDEN AÇIYOR

BÖLÜM 1: ‘KESİN YAKILDI’

Cumhuriyet.com.tr’nin yeni nesil hikâye anlatıcılığı stüdyosu Cumhuriyet360, dönemin tanıklıklarını da içine alarak, Sait Halim Paşa dosyasını yeniden açtı. İki bölüm hâlinde bir belgesel planıyla hareket eden stüdyo, konunun fikritakibi için de döneme tanık olan kişilerle yeniden konuştu.

Eski Kültür ve Turizm Bakanı Fikri Sağlar, Cumhuriyet360’ın olaylar hakkındaki fikritakip sürecini gösterdiği belgeselin ilk bölümü için yaptığı açıklamada, ''Tansu Hanım, kültür varlıklarına kaynak aktarmıyordu. Çiller döneminde kültür varlıklarının tehlikede olduğu açıkça söyleniyordu. Yalı yandıktan sonra bizim çok talep etmemize rağmen, hükümeti yöneten başbakan envanteri vermedi. Ben de başbakanın bu olaya ciddi olarak bakmamış olmasından kaynaklı, sonucun müsebbibin Tansu Çiller olduğu yönünde açıklamalar yapmıştım'' ifadelerini kullandı.

Yıllar sonra olay hakkında konuşan Mehmet Seven ise Cumhuriyet360 ekibine yaptığı açıklamada, Sait Halim Paşa yalısı ile ilgili iddiaların hâlâ arkasında olduğunu belirten söylemlerde bulundu. Seven olaya ilişkin, ''Çok değerli eserlerin olduğu bir yalıydı. Yalı kesin yakıldı. Başın haberi olmadan bu işler olur mu? Sen bu işin başısın, bu olayı araştırmıyorsan, bu işin peşine düşmüyorsan, sen de bu işin içindesin. Bir yerde onu da kocası yönetiyordu'' şeklinde konuştu.

SAİD HALİM PAŞA YALISI’NIN TARİHİ

Yalının sahibi olan ve 1. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı sadrazamı olan Said Halim Paşa, Avrupa’da eğitim almış, dört dil bilen oldukça entelektüel ve bilgili bir kişi olarak tanınıyordu. Said Halim Paşa’nın hatırat ve mektuplarından anlaşıldığı üzere Paşa, özellikle; Fransızca tezler, heykel, şiir gibi sanat dallarıyla yakından ilgiliydi. Paşanın görgüsü ve zevkiyle yalının içi, o dönem eşsiz eserlerle donatılmaya devam edilmişti.

Said Halim Paşa’nın yakın dostu ve hocası olan Rıza Tevfik’in yalıda konakladığı günlerde, yalının ne denli muazzam eserlerle dolu olduğu Tevfik'in hatıratlarında şu şekilde yer buluyor:

‘’Yalı sohbet ve meclisleri kadar titizlikle toplanmış¸ antika eşyası, resim tabloları ve hat levhaları, çinileri, halıları, mobilyaları, heykelleri, yazma eserler ve hususi ciltlenmiş¸ kitaplarla dolu kütüphanesi, iç¸ tasarımı, üst seviyede zevki ve zenginliği itibariyle de başka şahitliklere konu olmuştur. Ev sahibi bu sanatların ve alanların hemen hepsinde bilgi, zevk ve maharet sahibidir.’’ 

MUSTAFA KEMAL’E YARDIM EDECEĞİ İÇİN ÖLÜMÜ HIZLANDIRILDI

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı; tüm Ortadoğu, Arabistan, Avrupa ve Kuzey Afrika’daki topraklarını kaybetti. Sait Halim Paşa ise 1919’da İstanbul’da savaş suçlusu olarak yargılandı. İngilizlerin isteği üzerine Malta’ya sürgüne gönderildi.

Sait Halim Paşa, hakkındaki kararın kaldırılmasını beklerken Roma’da, 6 Aralık 1921’de Ermeni komitacı Arşavir Şıracıyan tarafından kaldığı evin önünde öldürüldü ve cenazesi İstanbul’a, yalısına getirildi.

Katil Şıracıyan’ın itiraflarına göre; Said Halim Paşa, İtalyan Milli Bankaları’ndan 2 milyon sterlin borç para bularak, Mustafa Kemal’e sevk edilmek üzere silah alacaktı. Said Halim Paşa bu konuda İtalyan bankalarıyla 6 Aralık 1921’de kontrat imzalayacağından, Şıracıyan acele davranarak bir gün öncesinde Paşa’yı öldürdüğünü açıklamaktadır.

 

Kreatif Direktör: Ilgaz Fakıoğlu

Hikâye: Kardelen İnce

Kurgu-Animasyon: Anıl Basat

Asistan: Aleyna Koska

Seslendirme: Berrin Karadeniz

Grafik: Emre Öz

 

Yararlanılan Kaynaklar: