'Zincire vurulmuş Cumhuriyet'
Başlık Mehmet Ali Gerede’nin sürgünde, Paris’te çıkardığı gazetenin adıdır: “La République Enchaînée…”
Prof. Dr. Şaduman HalıcıMehmet Ali kimdir? Mustafa Kemal Paşa’ya müfettişlik ödeneği olarak verilen bin lira için “Ben verdim”, “Anadolu’ya ben gönderdim” iddiasında bulunan içişleri bakanıdır. Hoş Mustafa Kemal Paşa’nın zaten hakkı olan bu para daha sonra 40 bin liradan 400 ton altına kadar çıkarılacaktır ya neyse…
Mehmet Ali’nin ikbal günleri Damat Ferit’le başlar. 4 Mart 1919’da kurulan Damat Ferit hükümetinde posta ve telgraf bakanı olur. Bakanlık, müdürlüğe çevrilince aynı hükümette dâhiliye nazırı olarak yer alır. Âyan üyesi de olur. Şişli’deki evde yapılan sohbetler onda olumlu iz bıraktığı için Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesinde sakınca görmez. Hürriyet ve İtilaf üyesidir, İngilizcidir, eşi de İngiliz’dir. İstanbul’un ve emperyalistlerin Müslümanı Müslümana kırdırma politikasını destekler. Bakanlığında İzmir işgal edilir, tepkisi “Allah Allah, ne küstahlık! Protesto edeceğiz” olur. Bakanlığın örtülü ödeneğini dilediğince kullanır. Sarraf Panciri ile kurduğu rüşvet ilişkisi ortalığa saçılınca sonraki kabinede yer bulamaz. Basını ele geçirme operasyonu yapar. Önce 1920 yılı başında Dışişleri Bakanlığı’ndan aldığı ödenekle Entente adlı gazeteyi çıkarır. Sonra Basın Cemiyeti başkanlığını ele geçirir. Ardından Alemdar gazetesini nüfuzuna alır. Gazetenin Milli Mücadele karşıtlığı katlanır.
ROMANYA’YA KAÇIŞ
Büyük zaferden sonra, daha yüzellilikler listesi ortada yokken İngiliz Elçiliği’ne sığınır. 9 Kasım 1922’de Pierre Loti vapuru ile Türkiye’den kaçırılır. Romanya’da Köstence’ye yerleşir. Şehzade Nizamettin Efendi’den nemalanmaya başlar. 1925 yılı nisan ayında Vahiddeddin’in çağrısı ile San-Remo’ya gider. Mustafa Sabri, Gümülcineli İsmail, Vehip Paşa gibi isimlerin katılımıyla yapılan toplantılarda Kemalist Türkiye’yi yıkmak ve Vahideddin’i yeniden tahta oturtmak için anlaşmaya varılır. Ödeneğini alan Mehmet Ali Romanya’ya döner. Vahideddin’den ayrıca alınan parayla da Osmanlı Mukaddes İhtilal Komitesi/Cemiyeti (OMİK) kurulur ki 1926 İzmir suikast girişiminin arkasında OMİK de vardır. OMİK daha sonra Yunan ve İngiliz desteği ile tüm anti-Kemalistleri bünyesine alacak, Kürt-Ermeni birlikteliği olan Hoybun’a Türk topraklarını peşkeş çekecektir.
Mehmet Ali Kemalist Türkiye’yi yıkmak için İtalyanlara da göz kırpar. Eski Ankara Ermeni Katolik murahhasası Bahayan aracılığıyla Kardinal Sarsiye’ye, onun aracılığıyla da Mussolini’ye ulaşır ve önerilerini bildirir: İzmir’de İtalya mandası, Konya’da İtalyanların iskânı, Ereğli kömür madenlerinin İtalya’ya terki. Ne için? Kemalist Türkiye yıkılsın yeter…
HEDEF KEMALİST TÜRKİYE
Mehmet Ali, şehit ve gazilerin kanı ile sulanan vatan topraklarını emperyalistlere bol keseden dağıtırken Türk istihbaratı da boş durmaz. Türkiye Cumhuriyeti Romanya’ya nota verir, ülkeden çıkarılmasını ister. Mehmet Ali direnir. İngilizlerden destek alsa da Türkiye’nin gücünü kıramaz. 1926’da Paris’e yerleşir. Ama tohumlarını yalnız Balkanlara değil Ortadoğu’ya da bırakır. Tohumlar Yunanistan’da İtila, Bulgaristan’da İntibah, Açık Söz, Suriye’de Vakit, Mısır’da Müsavat gazeteleriyle boy verir. Arif Oruç’un Bulgaristan’da çıkardığı Yarın da ondan emir alır. Paris’te ise “La République Enchaînée” 11 Ocak 1930 günü yayın hayatına girer. Gazeteye destek verenler arasında kimler yoktur ki… Son halife Abdülmecid, Abdülhamid’in küçük oğlu Abid Efendi, Fransız “L’Ami du Peuple” ve “Figaro” gazetelerinin sahibi, Sumatra sultanı, Hint Müslümanları… Hedefi de yine Kemalist Türkiye ve Atatürk olur. Haberlerin çoğu uydurmadır. Daha yayın hayatının ikinci ayında Türkiye’nin doğu illerinde isyan çıktığını, hükümetin bu isyanın nedeni olarak gördüğü 5 bin Ermeni’yi Suriye’ye göç ettirdiğini yazar. Duyun-ı Umumiye borç anlaşması nedeniyle Fransız kamuoyunu ayağa kaldırıp Türk ekonomisini baltalamaya yönelir. Asılsız haberler nedeniyle gazetesinin Türkiye’ye girişi yasaklınca da İsmet Paşa’ya açık mektup yayınlar. “Demokrasi karşıtlığının örneğini verdiniz” der. Mehmet Ali yalan ve kurgu haberleri dünyada onurlu bir yer edinen Türkiye’nin cumhurbaşkanı ve başbakanına hakareti gazetecilik sanmakta ve savunmaktadır…
Türkiye’nin çağdaşlaşma hamlelerini de kıyasıya eleştirir. Paris sokaklarında şapka ile dolaşıp, lüks lokantalarda hatta evde bile şapkasını çıkarmazken şapka devrimini diline dolar. Böylece muhafazakâr anti-Kemalistlerin desteğini alır. Çünkü en büyük ekmek kapısı onların dinsel duygularıdır.
KATİLLERİ ALKIŞLAR
Türk devrimine karşı olan her kalkışma da onun için meşrudur. 15 Şubat 1931’de kaleme aldığı yazısında Menemen olayını ele alır. Kubilay’ın şehit edilmesini alkışlar, katillerinin ise Türk hükümetinin zulmüne uğradığını savunur. Kemalist rejimi “terör rejimi” diye anar. Mustafa Kemal’e hakaret eder, TBMM’yi ve cumhurbaşkanı seçimlerini gayri meşru ilan eder. Türkiye onu değil Fransa hükümetini muhatap alır. Verilen notada “Beş kişiyi geçmeyen dolandırıcı ve serserilerin dost bir ülke aleyhindeki alçakça tecavüzlerine hiç bir devletin izin vermemesi gerektiği” vurgulanır ve gazetenin kapatılması istenir. Fransa biraz ayak direyip yan yollara sapmaya çalışsa da Türkiye’nin tavrı üstün gelir.
Mehmet Ali 1938 affına kadar kurduğu örgütlerle desteklediği gazetelerle Kemalist Türkiye ve Atatürk’le kendince didişmeyi sürdürür. Kocaeli milletvekili Sırrı Bey’in dikkati çektiği gibi Türkiye’nin ona bakışı nettir: “Evet it ürür, kervan yürür.” (TBMM ZC, D. IV, C. 1, s. 42.)
Af çıktığında hemen ülkeye dönmez. Bir yıl geçer. Geçer ama o sırada İkinci Dünya Savaşı başlamış, hızla gelişmektedir. Avrupa tehlikededir. Mehmet Ali soluğu onun değimiyle “zincirli Cumhuriyet”te alır. 12 Ekim 1939’da trenle İstanbul’a gelir. Atatürk artık onun için “Büyük kurtarıcı”dır. Yaranma ihtiyacını yalanla giderir. “Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Anadolu’ya gelince bütün valilere şifreli telgrafla tebligat yaparak kendisile beraber çalışmalarını söyledim” der (Akşam, 13 Ekim 1939). Oteline yerleşir, İstanbul’u gezer, Cumhuriyet Bayramı hazırlıklarına tanık olur. 15 Ekim’i 16’ya bağlayan gece kalp krizi geçirir, doktorun çabasına karşın kurtarılamaz, sabaha karşı son nefesini verir. Kim bilir, kalbini krize sokan Türkiye Cumhuriyeti’nin zincire değil, çağdaşlığa vurulduğunu görmek olmuştur.