Zeus’un gücü, felsefecinin aklı

Denetimsiz bir güçle yaşamınızı “kader”le sınırlandıranları ortadan kaldırıp denetimi kendi elinize almanız için “boyutsallık” tarzı bir düşünce içinde olmanız gerekir.

Üstün Dökmen

Tarihte pek çok mücadele türü görülmüştür. Bunlardan birisi de denetim odakları dışarıda olanlar ile denetim odakları zihinlerinde olan insanlar arasındaki mücadeledir. 

DENETİM ODAĞI  

Rotter’in tanımladığı şekilde bazı insanlar başlarına gelen şeylerin kendi davranışlarından ötürü ortaya çıktığını düşünürler. Bu kişilerdeki denetim odağının iç-merkezli olduğu söylenebilir. “Kendim ettim kendim buldum” ifadesi iç merkezli denetim odağına örnektir. Eğer kişi, başına gelenlere şans, kader benzeri faktörlerin yol açtığına inanırsa bu durumda onun dış-merkezli denetim odağına sahip olduğunu düşünürüz. Yeterince ders çalışmayan bir öğrenci zayıf aldıkça  “Öğretmen bana taktı” diyorsa bu, öğrencinin denetim odağı dışarıda demektir. Denetim odağı kendi içinde olan birisi evini deprem yönetmeliğine uygun yapar, gerektiğinde aşı olur. Denetim odağının dışarıda olduğunu düşünen kişi ise kaderci bir anlayışla, “Kaderimde ne varsa başıma o gelir” diye düşünür, evine nazar boncuğu asmakla yetinir. Denetim odaklarını kendi içlerinde algılayan yani olayların kontrolünün ellerinde olduğunu düşünen kişiler yaşam mücadelesinde başarılı olurlar, yılmazlık (rezilyıns) sergileyebilirler. Denetim odağının dışarıda ya da içeride algılanmasıyla ilgili bilim tarihinden bir örnek:     

ZEUS VE ANAKSİMENDROS

Eski Yunan’da insanlar Zeus öfkelenince deprem olduğunu düşünüyorlardı. Anaksimendros ise, “Zeus öfkelendiği için değil, yeraltındaki kayalar hareket edince deprem oluyor” dedi. Bu çok farklı bir bakış tarzıydı, insanları depremle tanıştırmaya, depremle baş etmeye yönelik bir ilk adımdı. 

Çok büyük bir gücü olan, kadınları uzaktan hamile bırakabilen Zeus, deprem de oluşturabiliyorsa insanların yapabilecekleri bir şey kalmıyordu. Siz Zeus’u kızdırmasanız bile öte mahalleden birileri kızdırdığında Zeus şehrinizi yine yıkacaktı. Bu durumda insanlar Zeus’un denetlenemez gücü ile filozofun aklı arasında bir tercih yapmak zorunda kaldılar. Çoğunluk Zeus’u tercih etti. Denetlenemez güç insanları korkutur ancak aynı zamanda büyük bir hayranlık da yaratır ve insanlar yaşamlarını denetleyen şeyin bu güç kaynağı olduğunu düşünebilirler, bir anlamda büyülenirler.       

KİBAR FEYZO’NUN HAYRETİ

Kibar Feyzo filmindeki bir replik şöyle: “Bizim ağa köylünün donuna kadar aliy ama köylüden acayip itibar göriy. Ben bu işi çözememişem.” Kibar Feyzo’nun sorusuna bakalım: 

Denetim odağının kendi dışında olduğunu düşünen, kendilerini aciz varlıklar olarak algılayan kişiler teslimiyetçi, kaderci olmak zorunda kalırlar. Olayları denetleyen güce, Zeus’a veya Hitler’e baktıklarında gözleri kamaşır yani ışık körlüğüne uğrarlar. Yaptıklarından ötürü diktatörü suçlamazlar. Hitler 13 yaşındaki çocukları askere aldığında onu alkışlarlar, bir padişah  -muhtemelen kişisel kaygısından ötürü- oğlunu öldürtür, ertesi günü halk sokakta onu görünce “Padişahım çok yaşa!” diye bağırır. Kibar Fezyo’nun hayret ettiği şeyin açıklaması bence budur. Işık körlüğüne kapılan kişiler denetim odağı zannettikleri parlak güç odağından başka şey görmezler ancak güç odağını da tam olarak göremezler. Çünkü gökteki güneşe baktığınız zaman onu tam olarak göremezsiniz. (İkinci Dünya Savaşı bittiği zaman eğer Almanya’da bir seçim yapılsaydı, muhtemelen Hitler yine seçilirdi.)   

Güneş körlüğü yaşamamak için bazı teknikler vardır. Örneğin güneş tutulduğunda ona çıplak gözle bakmak yerine isli camla veya aynayla ve dürbünle bakabilirsiniz. Günlük olayları yorumlarken de denetim odağınızın Zeus’un elinde olduğunu düşünmek yerine Anaksimandros gibi doğayı tanımaya çalışabilirsiniz, “denetlenen bir varlık” olduğunuza inanmak yerine yaşamını “denetleyebilen bir varlık” olduğunuzu düşünebilirsiniz. Bunu yapmak boyutsallık tarzı düşünceye sahip olmak demektir.