Zafer ve işbirlikçiler
Kemalist milliciler işgalcilerin üstüne yürüdükçe işbirlikçilerin paniği de artar. Damat Ferit o sırada İngilizlere bir akıl verir. Acaba İngilizler Damat Ferit’in dediğini yapmış mıdır?
Prof. Dr. Şaduman HalıcıTam 102 yıl önce, emperyalizmin ayakları Anadolu’da kırılmış, Türk ordusu yalnız kurtuluş zaferini kazanmamış, İngilizleri bir başına bırakmış. Çanakkale bunalımı son bulmak üzere...
23 Eylül 1922 günü mütareke için uzlaşılacak, 3 Ekim’de Mudanya’da görüşmeler başlayacak, 11 Ekim’de İstanbul ve Doğu Trakya’nın boşaltılma koşulları belirlenerek Lozan’a giden süreç başlayacak.
Üç yılı aşan bu silahlı mücadele dönemi Atatürk’e inanan, güvenen, can veren, kanını döken Anadolu insanının zaferi. Türk milletinin yekvücut olup topyekûn verdiği mücadelenin zaferi. Bugünlerde o zaferi anmaktan çekinenler var. Olsun...
Milli Mücadele günlerinde de Türk milletinin özgürlük aşkına inanmayan, kendi gücüyle bağımsızlığını kazanacağına güven duymayanlar vardı. Emperyalizmin işbirlikçileriydi bunlar. Yazının konusu onlar olacak... Acaba Büyük Taarruz ile Türk milleti zafere yürürken ve emperyalizmi masaya oturturken onlar ne yaptılar? Son söyleyeceğimizi önden söyleyelim. Kaçtılar.
Aslında kaçışlar çok önceden başlar. 1921 Ankara İtilafnamesi ile Fransa işgal bölgelerini boşalttığında Fransız işbirlikçileri Adana’yı, Antep’i, Maraş’ı terk eder. Ümit dergisini çıkaran Tarık Mümtaz ve Bolu mutasarrıfı Osman Nuri gibi sahipleri iktidardan düşünce maması kesilenler gibi.
Başkomutan Mustafa Kemal son hızla taarruza hazırlanırken İstanbul’daki işbirlikçiler de çare aramaya başlar. Üç kafadar 22 Haziran 1922 günü toplanıp Lordlar Kamarası’na muhtıra sunar. Kimdir bunlar? İlki, Darülfünun öğrencilerine “Hâlâ İstanbul’da oturabiliyorsanız bunu düvel-i muazzamanın âlem-i İslam’a karşı hürmetine borçlusunuz” diyen Rıza Tevfik’tir. İkincisi Hürriyet ve İtilaf başkanı olarak ülkenin dört bir yanına millici düşmanı parti üyelerini gönderip kara propaganda yaptıran Miralay Sadık ve üçüncüsü vakıflardan sorumlu olduğu dönemde sorumsuzluklarıyla anılan Vasfi Hoca’dır. Sundukları muhtırada barışın “asi” olan Ankara ile değil “hakiki meşrutiyetperver fırka” ile yani Hürriyet ve İtilaf ile yapılmasını isterler. 7 Temmuz günü İzmirli Hafız İsmail’in de içinde olduğu parti üyeleri ise Serkldoryan’da Damat Ferit şerefine çay ziyafeti verirler. Ardından barış sonunda ülkenin kendilerine teslim edilmesini İtilaf Devletleri’nden isteme kararı alırlar, isterler de.
Aynı günlerde işbirlikçi polisler işkenceyle meşguldür. İstanbul Siyasi Şube’deki tutukluların canı okunur. İşbirlikçi gazeteciler millicilerle alay etmektedir. Bursa’da Mücahede gazetesi ise 31 Ağustos günü Kemalistlerin gıda ve silah kıtlığı çektiğini, ordunun aç olduğunu yazar. Oysa zafer çoktan Türk ordusunundur.
ZAFERDEN SONRA...
İstanbul henüz zaferden habersizdir. İzmir çoktan duymuştur zaferin gelişini. Yunanla bir olup onun hizmetine girenler Başkomutan’ın 1 Eylül 1922’de gösterdiği hedefle başı kesilmiş tavuk gibi çare arar. Çare Yunan’la birlikte kaçmakta bulunur. Kimler yoktur ki aralarında... Ethem ve ağabeyleri, Kuşçubaşı Eşref, Hacı Sami, İzmirli Küçük Ethem, Açofit Sami gibi Yunan işbirlikçileri eylül başında soluğu Midilli’de alır. Tıpkı 1921’de İzmir’de bağımsız Çerkes devleti kurma olurunu Yunan’dan alanlar gibi. Canlarını kimi adalara kimi Atina’ya atar. Manisa’yı Yunan’a teslim eden, “İyonya” adında bir “devlet” kurulduğunda Manisa valiliğini sürdüren Giritli Hüsnü nâm-ı diğer Hüsniyadis de Atina’ya kaçar, Yunan vatandaşı olacaktır az sonra...
Yunan işgalinden önce Çorlu’da kendisine yapılan müftülük önerisini, “Ben Yunanım. Türklerin zulmü altında müftü olmam” diyerek reddeden, işgalden sonra Yunan’ın Tekirdağ müftülüğüne “evet” diyen, Kral Konstantin’e hitaben “Duaname” kaleme alan Hafız Ahmet de Edirne valiliği sırasında Sivas Kongresi’ne temsilci göndertmeyen, ödül olarak İstanbul’a belediye başkanı yapılan, yolsuzluk yapıp görevden alınınca İngiliz Muhipleri Cemiyeti ile çalışan Salim de Yunan’la kaçanlar arasındadır. Afyonkarahisar’da Yunanların mutasarrıflığını üstlenen Sabit ile Kütahya’da mutasarrıflık yapan Hoca Rasihzâde İbrahim de Yunan’a sığınıp kaçar.
İzmir neşe içinde ordusunu kucaklarken işbirlikçilerin son çırpınışları yankılanır İstanbul’da... Miralay Sadık’ın telaşı adamlarını korumaktır. Onlardan biri Feraizci Hamdi Hoca’dır. İtilaf yüksek komiserlerine başvurur, “Millicilerden kurtarın bu adamı” der. Kimdir Hamdi Hoca? Bursa’da Yunan işgali sırasında parti müfettişliği yaparken Müslüman kızların Yunan askerleriyle evlenmesinin İslam dinine uygun olduğuna ilişkin fetva veren adamdır.
İstanbul’da saray bendeleri, asker-sivil bürokratlar, gazeteciler, devlet adamları köşklerde, kulüplerde toplanıp çare aramaya koyulur. Hep aynı soruyu sorarlar: “Ne yapacağız?” Mihran Efendi Peyam-ı Sabah’ın isminden Peyam’ı, baş köşesinden Ali Kemal’i atmakta bulur çareyi. O Ali Kemal ki son çırpınışla 10 Eylül 1922’de “Gayeler bir idi ve birdir” der ve yanıldığını kabul eder. Refik Halid’in keskin kalemi titrer. Kaçacağına yönelik söylentiler yayılınca yalanlar, pasaportunu bile yırttığını yazar. Mustafa Sabri, Kiraz Hamdi, Hoca Vasfi ve Ali Kemal’in başını çektiği bir topluluk önce sarayda sonra Damat Ferit’in Baltalimanı’ndaki yalısında toplanır. İngiliz siyasi temsilcisi Sir Horace Rumbold’a Vahideddin’in endişelerini iletirler. Rumbold, Ferit Paşa’ya, “Zat-ı Şahane için endişe edecek hiçbir şey olmadığını” söyler ama kendisini İstanbul’u terk etmesi için uyarır.
‘SONRA DA KULLANIRSINIZ’
Damat Ferit 22 Eylül’de yani 102 yıl önce bugün oğluyla ülkeden kaçarken İngilizlere de akıl verir. Der ki “Daha sonra da kullanabilirsiniz, Hürriyet ve İtilaf üyelerini ülkeden kaçırın”. İlk kaçırılan da Sait Molla olur. 24 Eylül’de İngilizler tarafından Romanya’ya gönderilir. Çünkü Molla yetim mallarını zimmetine geçirmiştir.
Molla çoraptaki ilk söküktür, gerisi hızla gelir. Türk istihbaratının belirlediğine göre eylül ayında İngiliz elçiliğine 150-160 işbirlikçi sığınır. İngilizler de onları Taşkışla’ya yerleştirir. Ali Kemal’in linç edildiği haberinin İstanbul’a ulaşmasıyla panik artar. Taşkışla’nın misafirleri çoğalır.
Ülkesine ihanet edip, kendi ülkesinde İngilizlere misafir olanlar yine İngilizlerin hazırladığı gemilerle 8 Kasım’dan 20 Kasım’a kadar kaçırılıp dünyanın dört bir yanındaki limanlara bırakılır.
Onlar sürgünde de “muazzam” olarak tanımladıkları devletlere hizmet ederler. Kemalist Türkiye’yi yıkmak için birbirlerini bile dolandırmaktan çekinmezler. Ve yine onlar Mustafa Kemal’e suikast planları kurarak uyuyup, rüyalarında koltuklarında yeniden oturduklarını görürken Kemalist Türkiye Cumhuriyeti onları bile utandıracak devrimlere imza atar. Son söz değil, ruhumu kemiren bir sorum var! Acaba İngilizler Damat Ferit’in verdiği aklı tutmuş mudur?
Kaynakça:
Tarık Zafer Tunaya-Türkiye’de Siyasal Partiler İkinci Meşrutiyet Dönemi, C. II, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999.
Kâzım İsmail Gürkan-Darülfünun Grevi, Harman Yayınları, İstanbul 1971.
Şaduman Halıcı-Ethem, E yayınları İstanbul 2016.
Şaduman Halıcı-Milli Mücadele Döneminin İşbirlikçileri Yüzellilik Gazeteciler, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2021.
Osmanlı Sarayının Son Günleri-Yeni Sabah, Tefrika No: 16/18, 3/5 Nisan 1950, s. 4.