Z kuşağı aileden kaçıyor

Sırf ülkemizde değil dünyada da gençlerin aile ile ilişkisi şiddet ve yabancılaşma ekseninde tartışılıyor.

Deniz Ülkütekin

Ülkemizde son haftalarda gençler arasında yayılan ve üzücü sonuçları olan şiddet olayları toplumun yozlaşması ve aile yapısı ekseninde tartışılıyor. Son derece olağan çünkü belli bir yaşın altındaki gençlerin edindikleri davranış biçimleri, öykündükleri karakterler dönüp dolaşıp “Toplum ve aile onlara ne veriyor” sorusuna dayanıyor.

Aslında Z kuşağı ve Alfa kuşağı olarak adlandırılan gençlerle aileler arasındaki uzaklaşma ülkemize özgü bir sorun değil. “Aile yabancılaşması” (Family estrangement) olarak tanımlanan bu sorun, bilindik kuşak çatışması dinamiklerinin dışında ilerliyor.

TikTok’ta bir süredir görünür olan #nocontactfamily etiketi altında yapılan paylaşımlar dünyanın dört bir yanında aile üyeleriyle görece toksik olarak nitelendirdikleri iletişimlerini kesen veya donduran kullanıcılardan geliyor.

Aile yabancılaşmasına neden olabilecek sayısız gerekçe var. Bunlardan bazıları psikolojik ve fiziksel taciz gibi baş etmesi son derece güç olaylar bazıları ise belli ölçüde baş edilebilir olsa da aile-çocuk-kardeş ilişkisinde kalıcı sorunlar oluşturabilecek zorbalık ve yeterince destekleyici olmamak gibi gerekçeler.

Söz konusu sorunlar yüzünden aile üyelerinden uzaklaşan insanlar için tek çözüm “yalnızlık” değil elbette. Özellikle ABD’de Kanada’da görülen ailesine yabancılaşmış bireylere yönelik sosyal oluşturulan sosyal girişimler bu alanda destek vermeyi amaçlıyor.

“Ne kadar kötü olursa olsun bir aile sahibi olmak iyidir” yaklaşımı yerine “Aile ilişkileri dışında bir yaşama sahip olmak ve arkadaş çevresi ile ortak paylaşım toplulukları üzerinden yeni bir aile yaklaşımı edinmek” düşüncesini benimseyen bu topluluklar yeni bir kavramı da beraberinde getiriyor. 

SEÇİLMİŞ AİLE!

Geçen yılın aralık ayında yayımlanan Uluslararası Akrabalık Çalışması’na göre dünya çapında çekirdek aile boyutunun giderek küçülmesi ile daha az çocuk kuzenleriyle görüşerek büyüyor. Araştırmaya göre 1950 yılında 35 yaşındaki bir bireyin ortalama 20 kuzeni varken bugün bu sayı 10’a inmiş durumda. 70 yıl sonra ise bu sayının beşe inmesi öngörülüyor.

Bireyleri geniş aileden uzaklaştıran bir diğer etken ise Sanayi Devrimi’nden günümüze uzanan süreçte dünya üzerinde yaşanan iş göçü ile birlikte ailelerin ana yurtlarından kopması ve akrabalık bağlarından giderek uzaklaşması.

Çevredeki akraba sayısı azaldıkça da geniş aile yapısının yerini ise yavaş yavaş seçilmiş aileler alıyor.

“Bulunmuş aile” olarak da bilinen kavram, “Kan veya evlilik farkı gözetmeksizin birbirlerini kucaklamayı, beslemeyi, sevmeyi ve desteklemeyi bilinçli olarak seçmiş insanlar arasındaki ilişki” olarak tanımlanıyor.

Seçilmiş aile kavramı ilk olarak antropolojist Kath Western’in “Seçtiğimiz aileler: Lezbiyenler, Gayler, Akrabalık” isimli kitabında yer aldı. Kitap LGBTİ+ çevrelerinde oluşan arkadaşlık ilişkilerini odağına alıyordu ve tahmin edebileceğiniz nedenlerden dolayı aileleri ve tabii toplum tarafından dışlanan kişilerin birbirleriyle dayanışması inceleniyordu.

O yıllarda neredeyse tamamen toplumdan izole edilmiş bir kitle olan LGBT+ camiasının dayanışmayı aile boyutuna çıkarması oldukça anlaşılır görünüyordu. Günümüzde ise dışlanmışlık hissi ve toplumda marjinalize olma durumu gençlerin yakından tanık olduğu ve yaşadığı bir süreç.

Elbette bu durum toplumun kendini ayrıştırma hızıyla yakından bağlantılı ancak Z kuşağı, Alfa kuşağı olarak tanımlanan yaş gruplarının sömürü ve taciz tehdidi yaratan “arkadaş” topluluklarında kimlik arayışında olması epey düşündürücü.

Öte yandan genç bireylerin aile dışında kurduğu olumlu ve kalıcı arkadaşlık ilişkilerinin “aile” tanımı ediniyor olması basitçe ilgilerinin ve düşlerinin aileleri tarafından yeterince desteklenmediği biçiminde yorumlanabilir.

AİLE YERİNE ARKADAŞ

Çevrimiçi özel ders veren bir oluşum olan Preply tarafından geçen yıl sonunda yapılan bir anket her beş ABD’liden birinin aile dramasından kaçınmak için ailesiyle birlikte tatil yapmayı düşünmediğini ortaya koydu. Ayrıca Z kuşağından bireylerin üçte birinin aileleri yerine arkadaşlarıyla tatile gitmeyi tercih ettiği ortaya konuldu. Bu kişiler aile ile tatil yapmaktan kaçınmak için ise ortalama 400 dolar harcamaya hazır olduklarını belirttiler.

Uzman Psikolog / Aile ve Evlilik Terapisti Sim Korçan

- Bir aile ve evlilik terapisti gözüyle baktığınızda sizce Z kuşağının aile bireyleriyle ilişkilerinde geçmiş kuşaklara göre ne gibi farklar var?

Z kuşağının aile bireyleriyle ilişkileri geçmiş kuşaklar ile kıyaslandığında aile dinamiklerinde önemli farklılıklar görülüyor. İnsan psikolojisinin öneminin yaygınlaşması ile birlikte öz saygı kavramı Z kuşağı için daha farkındalık kazandı. Bu durum da Z kuşağı için mental sağlık ve öz saygı çerçevesinde toksik, ihmal, istismar, zorbalık, cinsel yönelim, eş seçimi, inançlar, siyasi görüşler gibi farklılıklarla beraberinde gelen sağlıksız durumlarda aile bireylerine sınırlarını çekmeyi ve bağımsızlaşmayı getirdi. Oysa böyle bir durum geçmiş kuşaklarda toplumsal normların baskısı altında kabul edilmesi zor bir durumdur. Başka bir farklılık ise dijital dünyanın Z kuşağındaki etkilerinin aile dinamiklerine yansıması. Geçmiş kuşaklar fiziksel iletişime ve vakit geçirmeye değer verirken Z kuşağı için mesajlaşma, sosyal medya, görüntülü konuşma bunların yerini aldı. Farkındalık, duyarlılaşma, bilinçlenme gibi faktörlerdeki artış da kuşaklar arası farklılaşmaya yol açmakla birlikte geleneksel aile rollerinde de değişime neden olabilmektedir. 

- Sizce son günlerde ülkemizde yaşanan toplum vicdanını yaralayan ve gençlerin de içinde bulunduğu şiddet olaylarında aile yapısındaki bazı eksikler rol oynadı mı?

Kesinlikle, hem de çok büyük bir rol oynadığını düşünüyorum ve bir kez daha bireysel ve aile terapisinin önemini vurgulamak isterim. Psikolojik destekler insan hayatını değiştirebilir. Yüksek düzeyde çatışma, aile içi şiddet, ihmal, istismar, tutarsız disiplinin olduğu ailelerde büyüyen çocuklar saldırgan davranış eğilimi gösterebilir ve duygu durumlarını yönetmekte zorlanabilirler.

- Günümüzde gençler için kitle iletişim araçlarıyla kendilerine ulaşan pek çok popüler karakter var. Sizce bu durum anne-babaların çocuklarına rol model olabilme becerisini düşürüyor mu? Bu durum ebeveyn-çocuk ilişkisinde ne gibi sorunlar yaratır?

Bu karakterler hem gençlerin aile dinamiklerine bakış açısını ve ebeveyn rollerine karşı görüşlerini hem de ebeveynlerin kendi anne-baba rollerindeki yaklaşımlarını etkileyebilir. Bu etkileşim olumlu da olumsuz da olabilir ancak genelde yansıtılan karakterler mükemmel ya da aşırı kusurlu aile modellerinden görülür. Dolayısı ile bu durum kimi zaman idealize edilmeyi ya da gerçekçi olmayan beklentileri ortaya çıkararak anne-baba rollerinde yetersizlik hissini yaratabilirken kimi zaman ise empati kurmada yardımcı olabilir. Ebeveyn-çocuk ilişkisinde zaman zaman düş kırıklığına, iletişim sorunlarına, güvensizlik hissine, katı sınırlar çekmeye yol açabilir.

- Araştırmalara göre şöyle bir eğilim var. Bireyler kuzen, yeğen gibi akrabalar ve uzak aile bireyleri ile zaman geçirmek yerine yakın arkadaşlarıyla zaman geçirme eğilimini giderek daha sık gösteriyor. Sizce bu eğilim genel olarak aile ve akrabalık ilişkilerinin yeniden tanımlanmasını gerektiriyor mu?

Aile ve akrabalık ilişkilerinin yeniden tanımlanması gerekliliğini düşünmüyorum ama bazı dinamiklerde de gerekebilir. Çünkü çok değişkenlik gösterebilecek bir durumdur. Geleneksel aile yapılarında geniş aile bağları psikolojik olarak da önemli bir faktör olarak rol oynar. Ancak yeni kuşaklarda sosyal ve ailesel yapılar değiştikçe psikolojik destek ihtiyaçları yakın arkadaş tarafından karşılanmaktadır. Bu eğilim, aile kavramını seçilmiş aile olarak arkadaş gruplarını da kapsayacak şekilde genişletilmesini gerektirebilir. Yeni tanım ile birlikte psikoterapide bireylerin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayan ilişkilerin öncelik halinde görülmesi danışanlara kendilerini anlaşılmış hissetmelerine de yardımcı olabilir.