Yüzelliliklerin Lozan masalları
Türklükten istifa eden mi ararsınız, “Nerede donanmasıyla dünyayı titreten” diye feryat eden mi?
Prof. Dr. Şaduman HalıcıLozan Barış Antlaşması’nın 100. yılını kutladık. Cılız bir kutlamaydı. Cumhuriyet’in 100. yılına yakışmadı. “Vur abalıya” misali yerli yersiz suçlanan bir avuç akademisyen ülkemin dört bir yanında yine bir avuç dinleyicisine Lozan’ın neden Türkiye’nin tapusu olduğunu anlatmaya çabaladı.
Yüzüncü yılı da dolduğuna göre içimiz rahat olmalı. Artık gizli maddeler açıklanacak, Türkiye şahlanacak! Ata Demirer’in filmindeki replik geldi aklıma: “Masallaaar Masallaaar...”
Bugün size yüzelliliklerin Lozan masallarından söz etmek istedim. İstedim ki bugün cehalet içinde savunulan masalların kaynağını görelim.
SAİT MOLLA'DAN HAFIZ İSMAİL'E
Örneğin Sait Molla. Hani İngiliz ajanı Rahip Frew ile mektupları Mustafa Kemal tarafından kamuoyuna duyurulan, evini yakıp sigorta parasını cebe indirdiği anlaşılınca ülkeden kaçmak zorunda kalan Sait Molla. “Son dakikada Lozan’da bize muavenet gösteren İngilizler değil miydi” sorusuna verdiği yanıtla Lozan’ı İngiliz yardımına bağlar. Sürgünde yazdığı mektuplarda İngilizlerin Mustafa Kemal’e yardımcı olduğunu, Lozan’da bu desteğin sürdüğünü, Mustafa Kemal’in de İngilizlere verdiği sözü tutup hilafeti kaldırdığını iddia eden ilk isimlerdendir.
Hafız İsmail… İttihat ve Terakki onu milletvekili adayı yapmayınca Hürriyet ve İtilafçı olan, İzmir’de çıkardığı Müsavat gazetesini sürgünde İngiliz parasıyla Mısır’da yayımlayan gazeteci! mütareke döneminde Dar’ül Hikmet’ül İslamiye başkitabeti görevini yapan Mehmet Akif Ersoy’u azlettirerek yerine geçen, Ayasofya Camisi minberinde İngiliz güzellemeleri yapan isim. Ona göre tesettürün kaldırılması, mirasta kadının eşitliği hatta Medeni Yasa’nın kabulü Lozan sonrasında olmuş. Doğru değil mi? Doğru. Ama demek istiyor ki Türk kadınlarının çağdaş görüne kavuşturulacağına, ona toplumda eşit haklar eşit görevler yükleyen medeni Yasanın benimseneceğine Lozan’da söz verildi. Lozan tutanakları yayınlandı. Var mı görüşmelerde böyle bir konu? Yok ama olsun, çamur at izi kalsın… Kaldı mı? Kaldı.
"GİZLİ MADDELER" MASALININ BAŞI
Lozan’ın gizli maddeleri masalı da bu günlerde boy verir. Neyyir Mustafa’dır bu masalı uyduran. Edirne’nin Yunan işgalinde olduğu günlerde Yunan parasıyla Yunan propagandası yapan Teemin gazetesinin sahibi. Sürgünde Yunanistan’da Hakikat’i çıkarır. Haziran 1923’te antlaşma imzalanmadan bu gazetede bombayı patlatır.
“Lozan konferansında saklı siyaset dönüyor, açık görüşmeler son buldu, boğazlarda işgal güçlenerek sürecek” der. Lozan’da Mustafa Kemal’i muhatap alan devletleri de kınar. Yunan diliyle konuşur, şöyle der:
“Nerede o donanmasıyla dünyayı titreten İngiltere devleti muazzaması? Nerede o insanî, felsefî, edebî ve içtimaî eserleriyle dünyayı aydınlatmaya çalışan koca Fransa? Nerede refah ve saadet-i ahaliyi vücuda getirmek için nazariyeler yürüten, düsturlar yapan İtalya? Bunların dört buçuk şakiye baş eğmeleri ve bir iki maden, rıhtım, liman, demiryolu imtiyazı alıp üç beş para kazanmak için bütün insanî düşünceleri çiğnemeleri din ve içtihatlarını dinar ile tebdile tenezzül eyleyen birer heyeti içtimaiye olduklarını meydana koydu.” (Hakikat, 30 Haziran 1923, No: 158)
Neyyir mübadele konusunu da sıkça işler. İstanbul’dan Rumların atılmak istendiğini, nedeninin ise zenginliklerine el koymak olduğunu iddia eder. Yunanistan’daki Türklerin “zalim” Türkiye’ye gitmek istemediğini haykırır, mektuplar yayımlar. Yayımlar ama uydurma olduğu o kadar açıktır ki bu mektupların. Örneğin Komiser Adil Efendi isminde saygın bir adam intihar etmiş, geride bıraktığı mektubunda “Evlatlarım milletimizin sebeb-i felaketi olan hükümet-i Kemaliyeden intikamımı almayı unutmayınız” demiş.
Masallara Ömer Fevzi de ortak olur. Ruh haline! göre mütareke döneminde bir Anadolu’dan bir İstanbul’dan yana olan, nihayet Yunan ve İngiliz tarafına geçen, sürgünde iki üç yıl akıl hastanesinde yatan, salıverilince Rehber-i İnkılab gazetesini çıkarıp “Milli Mücadele’yi ben yaptım” iddiasıyla yeniden yazmaya kalkan Trabzonlu Ömer Fevzi Eyüboğlu. Türk-Kürt kardeşliğini hedeflemiş o da. Lozan görüşmelerinde Lord Curzon’un “Kürtler olmasaydı Milli Mücadele başarıya ulaşamazdı” dediğini iddia eden Ömer Fevzi uydurduğu bu iddianın devamını da getirir. İsmet Paşa Curzon’un bu uyarısını resmen kabul etmiş ve “Türk-Kürt Hükümeti” kavramını kullanmış. Bu tanımlamayı örnek alan Türkçe gazeteler de “Türk-Kürt Hükümet-i Cumhuriyesi” başlıkları atmış, böylece Kürt halkının Türk devlet örgütündeki sosyal, siyasi hak ve varlıklarını itiraf etmiş. Ne diyelim Allah ruh sağlımızı korusun…
TÜRKLÜKTEN İSTİFA EDENLER
Ve Mustafa Sabri… Hani günümüzde eğitim kurumlarına adı verilen eski şeyhülislam. Sürgünde 10 yılını Yunanistan’da geçiren, çıkardığı Yarın gazetesinde “Türklükten istifa ettim” diyen kişi. Yunan hükümeti İslam Cemaati Başkanlığı’nı damadından almasın diye çırpınan, kurban derilerine bile göz koyan bu muhterem din adamımız Batı Trakya’da yaşayan Kemalist Türklerin büyük arzusu olan müftülerin seçimle belirlenmesi mücadelesine taş koyar. Yunan hükümetinin istediği gibi seçimle değil atama ile gelmelerini savunur. 5 Şubat 1930’da Venizelos’a sunduğu on maddelik isteklerinin yedinci maddesinde yapar bu vurguyu.
“Lozan Antlaşması’nın 45. maddesinde Türkiye’de bulunan gayrimüslim azınlıklar hakkında tanınan hukuk, Yunanistan tarafından kendi arazisinde bulunan Müslüman azınlık hakkında dahi tanınmıştır, denildiği ve 43. madde ile de gayrimüslim Türk tebaasının dinî hukuklarına aykırı herhangi bir muameleye tabi tutulamayacakları açıkça belirtildiğine göre seçimle bu hakların dinsiz Kemalistlere verilmesi Müslümanlara zarar vereceğinden Yunan hükümetinin bile seçim yaptırmaya hakkı yoktur.” (Yarın, 7 Şubat 1930).
Lozan günlerinden bugüne değin Lozan’ı yaşatmak isteyenlerin kimlerle nasıl mücadele verdiğini görüyor muyuz? Yüzelliliklere yine bir Yüzelliliğin mektubu ile yanıt verelim. Refi’ Cevad Ulunay diyor ki:
“Ben Beyoğlu laternacılarının önünde içinden kan giden Türk’ün ferahlığını Lozan’da kendi gözümle gördüm. Bu kıyas bana gönül bağlanılacak istikametin ibresi oldu […] Memlekette yapılan her şey, mademki Gazi Paşa’nın ve onun etrafında toplanan erkânın eseridir, iyi de olsa fenadır. Bu mantıkla hareket olunursa memleket modernizme doğru sevk edileceğine kavuk ve karık devrine avdet ettirilirse yine fenadır. Çünkü mesele hastanın iyileşmesi değil, hekimin şahsiyetidir.” (EGM Arşivi, Dn: 12222-98, Bn: 1/C-6, Bt: 3.12.1928)