Yunus Nadi Şiir Yarışması’ndan notlar: Bu yıl ödül Cevat Çapan’a

Alphan Akgül özgün ve iyi bir şair. Oktay Rifat’ın şiirleri üzerine kitap olarak yayımlanmış bir çalışması var. Akgül’ün “Deniz Atı” şiiri, tam olarak tanımlayamadığım bir nostaljiyle beni kederlendirdi...

Ataol Behramoğlu

2021 Yunus Nadi Şiir Yarışması’na da her zaman olduğu gibi çok sayıda kitap ve dosya ile katılım oldu.

Hepsini tek tek, elden geldiğince inceledim. Elden geldiğince diyorum, çünkü bu tür okumalarda eksik ya da yanlış değerlendirmeler her zaman söz konusudur.

Bu nedenle değerlendirme kurullarında bulunmaktan da yine elden geldiğince kaçınıyorum. Şu anda, Yunus Nadi adına düzenlenen ve yıllardır sürmekte olan şiir yarışması değerlendirme kurulu üyeliğim, anımsadığımca bu alandaki tek üyeliğimdir…

Yazarı olduğu gazetemizin ve yarışmaya adını veren kişinin kimliği böyle bir görevi üstlenmiş ve sürdürmekte oluşumu gerekli kılıyor…

***

Bu yılın ödülü şiir çevirmeni, öğretim üyesi ve şair Cevat Çapan’ın oldu. Değerlendirme kurulunun kararı oybirliğiyle alındı.

Şiire hem çevirmen hem şair olarak büyük emek vermiş seçkin bir edebiyat adamının bu ödüle hak kazanmış olması kuşkusuz olması gerekendir.

Fakat kitapları ve dosyaları incelerken dikkatimi çeken çalışmalardan söz etmenin de hak tanırlık olacağını düşündüm ve bir yazıyla bu çalışmaların özellikle dikkatimi çekenlerinden söz etmek istedim….

***

“Bir Uçurumun Haritası” adlı kitabıyla yarışmaya katılan Alphan Akgül’ün adını ilk kez duyuyor oluşum gerçekten de benim eksikliğimdir.

Yarışmaya katıldığı kitabındaki şiirler ilgimi çekince biyografisine baktım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nü bitirdikten sonra Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nden yüksek lisans ve doktora dereceleri almış.Washington Üniversitesi’nde modern şiir kuramları, metafizik şiir ve yaratıcı yazarlık konularında çalışmış. Doktora çalışmasının adı özellikle ilgimi çekti: Anlamın Sesi. Yahya Kemal Beyatlı’nın Şiir Estetiği. “Anlamın Sesi” kavramı, üzerine başlı başına düşünmeye değer. Bu tez çalışması kitap olarak yayımlanmış. Oktay Rifat’ın şiirleri üzerine de yine kitap olarak yayımlanmış bir çalışması var. Her ikisini de okumak isterim. Şiirimiz üzerine yapılmış bilimsel değer taşıyan çok az çalışma olduğu için bu alandaki ürünlerin özellikle önemsenmesi, izlenmesi, desteklenmesi gerekiyor.

Alphan Akgül özgün ve iyi bir şair. Yukarıda adını andığım çalışmalarından anlaşılabileceği gibi modern şiirimizi ve kuşkusuz modern Batı şiirini biliyor, tanıyor. Tam olarak tanımlayamadığım bir nostaljiyle beni kederlendiren bir şiirini bu yazıyla birlikte okuyacaksınız…

İlgimi çeken, beğeniyle okuduğum bir başka kitap Haydar Eroğlu’nun “Tuyuğlar”ı oldu. Yaşamını yıllardır ülke dışında sürdüren Eroğlu’nun ülkesinden de şiirden de (bu demektir ki dilinden de) kopmadığını biliyorum. “Tuyuğlar” bunun en son bir kanıtı.

“Tuyuğ”, rubai gibi dört dizeden oluşan bir şiir türü. Sözlükte rubaiden farkı, İran edebiyatına özgü rubaide aruzun çeşitli kalıpları kullanılırken Türklerin yarattığı bir nazım şekli olan tuyuğda aruzun sadece bir kalıbının kullanılması olarak açıklanıyor.

Haydar Eroğlu tuyuğlarından birinde bütün şiirlerini Hayyam’ın tek bir rubaisiyle değişebileceğini söylese de aşağıdaki gibi bazı tuyuğları bence Hayyam’ın rubaileriyle boy ölçüşebilecek nitelikte:

Yalana yanlışa karnın tok madem,

Kalan günlerin az, giden çok madem,

Gününü gün, akşamını akşam et;

Burada kalan, oradan gelen yok madem!

Hülya Deniz Ünal’ın “Leçe”si, Arif Berberoğlu’nun “Kemikler Konuşsun”u, Abuzer Gülpınar ve Muzaffer Demircioğlu’nun dosyaları ilgimi özellikle çeken başkaca çalışmalar oldu.

Demircioğlu’nun dosyası “Gün Işığı Soneleri” adını taşıyor. Dosyadaki şiirlerin tümü gerçekten de sonenin (sonnet) kıta ve uyak düzenine büyük ölçüde bağlılıkla yazılmış. Zaten ilgimi özellikle çeken de bu oldu. Demircioğlu 1953 doğumlu bir şair. 2000’li yıllarda yayımlanmış şiir kitapları var.

Bir vezin, kıta, uyak vb. düzenine bağlı olarak yazmak şiire olanak sağlar. Özellikle genç şairlerimizin bu konuda çalışması, öğrenmesi, düşünmesi, denemeler yapması gerekiyor. Çünkü genellikle ve çoğunlukla şiir konusunda sıfır bilgiyle yazıyorlar.

DENİZ ATI

On adım ötede derya içre bir deniz atı var

Nihayetsiz su kümesi içinde kıpırdıyor ve ta oradan

Bana bakıyor, bunu nasıl hissettiğimi bilmiyorum

Ama ne zaman kıyıya yanaşsam, o da sağa sola

Kıvrılıp benim olduğum yöne doğru salınıyor

Ey deniz atı! Kimsin sen? Nasıl oluyor da

Varlığımdan haberdarsın? Nasıl oluyor da

O tuhaf vücudunla sen varsın? Çekip sandalyemi,

Sırtımı dönüyorum denize, ama deniz atı hâlâ orada,

Varoluşumla seziyorum onun varlığını...

Tıpkı sevgilim, ta uzaktan, yıllar ötesinden bana

Baktığını sezdiğim gibi... Cam, taş ve ispirto yığını içinde

Gözlerindeki son buğuyu sildiğim andan beri

Yaklaşık bin yıldır bakıyorsun, tıpkı o deniz atı

Gibi... Nasıl oluyor da, olmadığın halde varsın

Yosunlar değince vücuduna, ağır bir melankoli

Çöker üstüne, - “O sen misin?”, Öpünce suyun

Teni dudaklarını, çizgisi kaybolur yüzünün,

- “O sen misin?”, Taksim meydanında, anıtın önünde

Havada sıkılı yumruğun, bakışlarını kaçıran

Kim varsa ona vurmak için, - “O sen misin?”,

Bak, çekildi sular, kızıl bir mermere döndü sahil,

Ve son ziyası güneşin, söndü çoktan, ama o deniz atı hâlâ kıpırdıyor suda.

Mağrur ve Devrimci... 

Alphan Akgül