Yokluğuyla fark edildi

Leonardo Da Vinci’nin dünyaca ünlü eseri Mona Lisa’nın 1911’de Louvre Müzesi’nden çalınmadan önce etrafındaki onlarca eserin içinde pek de önemsenmediğini biliyor muydunuz? Peki, bu eserin ünü nasıl bütün dünyaya yayıldı? Gelin, nasıl ünlü olunacağını Mona Lisa’dan öğrenelim...

Serra Rodoplu

Şüphesiz ki Mona Lisa dünyada en fazla bilinen sanat eseri. Peki, eserin bu kadar popüler olup, ilgi çekmesinin sebebi nedir? Konu desen, konusu yok… Manzara desen belli değil; tarihi bir olayı yansıtmıyor… Sadece gizemli bir gülüş mü onu bu kadar çekici yapıyor?  

Louvre’un ziyaretçilerinin yüzde 80’i; yani her yıl neredeyse altı milyon kişi sırf bu eseri görmeye geliyor. Peki, Mona Lisa olmasaydı, Louvre’un ziyaretçi sayısı nasıl etkilenirdi? Muhtemelen daha çok ziyaretçisi olurdu. Kulağa tuhaf geliyor; ancak daha önceden tam da bu yaşanmış. Mona Lisa, 1911 yılına kadar pek bilinen bir eser değildi. Yatak odasının duvarını süsleyen eser Napolyon’un hükümdarlığının bitmesinin ardından Louvre Müzesi’ne taşındı. Burada pek ilgi çekmeden, pek çok eserle beraber sergileniyordu. Hatta, kendi halinde duran bu tablo, bir gece çalındı ve yokluğu iki gün boyunca fark edilmedi.

21 Ağustos 1911’de müzede tadilat işleriyle ilgilenen Vincense Peruggia tarafından çalınan eser iki sene boyunca bulunamadı. Bu süre boyunca sürekli haberi yapılan Mona Lisa insanlar tarafından daha çok merak edildi. Bu merak öyle bir boyuttaydı ki eserin çalındığı boş duvarı görmek için kuyruklar oluşuyordu. Resmin kendisi yoktu, ama görüntüsü her yerdeydi. Polislerin elinde; sigara, çikolata paketlerinde; hatta sonrasında hatıra niteliğinde posterde… Hatta yıldızı yeni parlayan ressam Pablo Picasso bile, Mona Lisa’yı çalmış olma şüphesiyle bir süre tutuklu kaldı. 

KAYBOLUNCA KIYMETLENDİ

İki senenin ardından, Floransa’da tabloyu bir sanat galerisine satmak isteyen Peruggia, galeri sahibinin polise haber vermesi sonucu tutuklandı. Mahkemede tabloyu Mona Lisa’nın anavatanı olan İtalya’ya götürmek istediğini söyleyerek kendisini savundu. 

Mona Lisa, Louvre’a geri geldiğinde artık bir efsaneydi. Müzedeki yeri bile değişmişti. Hatta kendine özel bir duvarı vardı, kurşun geçirmez cam ardında sergileniyordu. Eser hakkında bir şey bilinmese bile onun daha özel olduğu hissediliyordu. Mona Lisa artık herhangi bir ünlü gibiydi, müzede belirdiği anda herkes onu görmek  ya da onun hakkında bir şeyler söylemek istiyordu. Örneğin Sigmund Freud, Mona Lisa ve Leonardo Da Vinci hakkında yazı yazmıştı. Tablo bu süreçte Japonya ve Amerika’da sergilendi. Başbakanlar, politikacılar onun hakkında konuştu, adına şarkılar yazıldı. Hatta eser 20’nci yüzyılın bazı sanat akımlarınca da ilginç şekillerde kullanıldı. Mona Lisa’nın artık herkes tarafından yorumlanmasını eleştiren Dada akımının kurucularından Marcel Duchamp, Mona Lisa’ya bıyık çizdi ve altına da ‘Kızın Yakıcı Kalçaları Var’ anlamına gelen ‘L.H.O.O.Q’ yazısını yazdı. ‘Bıyıklı Mona Lisa’ resmi (1919) inanılmaz ilgi çekti; çünkü Mona Lisa gizemli ve sofistike bir Rönesans eseri olmaktan çıkıp, esprilere konu olmaya başlamıştı. 

Popüler kültürden fazlasıyla beslenen sanatçı Andy Warhol da Mona Lisa’yı tekrar tekrar üreterek çalışmalarına konu etti. 

Sırf sanatçılar değildi eserle ilgilenen. Tüketim malzemelerinin üstünde, 'internet memeleri’ olarak da karşımıza çıktı. Beyonce ve Kardashianlar onunla selfie çekti. Yani Mona Lisa’nın ne teknik özelliğinden, ne de güzelliğinden etkileniyoruz. “Maruz kalma etkisi”nden dolayı onu sevmeye başlıyoruz, diyebiliriz.