Yaşasın biyoçeşitlilik

Belki farkında değilsiniz ama dünya sizinle birlikte milyonlarca tür canlının evi.

Ayça Ceylan

BM Biyoçeşitlilik Konferansı, 7-19 Aralık tarihleri arasında Kanada’nın Montreal kentinde gerçekleşiyor. Dünyanın dört bir yanından hükümetler, 2030’a kadar doğayla ilgili küresel eyleme rehberlik edecek yeni bir dizi amaç ve hedef üzerinde anlaşmak üzere bir araya gelecek.

Katar’da düzenlenen 2022 Dünya Kupası yeşil aklama ile gündemdeyken ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı, bilinen ismiyle COP27’i geride bırakırken aktivistlerin biyoçeşitliliğin korunması için “doğa için Paris Anlaşması” talebinde bulunduğunu hatırlamakta fayda var.

İklim değişikliğiyle mücadele etmek istiyorsak tabii sadece fosil yakıtlardan çıkmak yani ısınmayı +1.5 santigrat derece ile sınırlamak ve plastikleri dönüştürmek yeterli değil. Bunun farkında olan aktivistler -ki bunun için iklim aktivisti olmanıza da gerek yok- de haliyle biyoçeşitliliği vurguluyor.

BİYOÇEŞİTLİLİK NEDİR?

Biyoçeşitlilik: Ekosistemde bulunan canlı türlerinin çeşitliliğidir. Her bir tür, bütünün var olabilmesi için görevler üstlenir. Bunu yalnızca canlıların var olması anlamında düşünmeyin. Temiz su kaynağı veya tarım ürünlerinden verimli bir hasat almak istiyorsanız da biyoçeşitliliği aklınızdan çıkarmamanız gerekir.

“Our World in Data”nın verilerine göre 2021’de dünyada 2.13 milyon tür listelendi. Bu sayının 1.05 milyonu böcekler; 11 binden fazlası kuşlar; 11 binden fazlası sürüngenler ve 6 binden fazlası memeliler.

Öte yandan bitkiler ve mantarlar gibi görece daha az bilinen türlerin sayısındaki belirsizlikler tür çeşitliliğini bazı araştırmalarda 8.7 milyona kadar çıkarabiliyor. Bu derece yüksek bir miktarın içinde insan türü ise biyokütlenin sadece yüzde 0.01’ini oluşturuyor.

Şu soruyu sormadan edemiyorum haliyle: Bunca türün içindeki insan türü ne oldu da doğayla uyumlu bir yaşamı unuttu, ne oldu da kendi evi olan dünyayı talan eder oldu?

Tabii ki buna birçok cevabımız var. Kimimiz bunun suçlusunu 20. yüzyılda arıyor, kimimiz seri üretim bantlarında kimimiz ise tek merkezli yapıların ortaya çıkmasında. Dünya üzerindeki biyokütlenin yüzde 82’sinden fazlasını oluştururan topluluk ise bitkiler.

Belki bazı yanıtlar ararken bitki dostlarımızdan yardım almakta fayda var. Bir de çocukluktan beri olan bir gözlemimi paylaşmak isterim: Bir insanın bitkilerle kurduğu iletişim onun nasıl biri olduğunu hakkında çok fazla veri barındırıyor.

ANADOLU’NUN ZENGİNLİĞİ

Ülkemize dönecek olursam biyoçeşitlilik bakımından zengin bir coğrafyayız. Türkiye sadece bitkisel biyoçeşitlilik olarak 4 bini endemik olmak üzere 12 bin bitkinin evi. Örneğin Akdeniz Bölgesi, dünyanın en geniş ve yaş almış sedir ağaçlarına ev sahipliği yapıyor.

Bunca çeşitlilik etrafımızı sarmışken dışlayıcı dili benimseyen baskın siyaset ise er ya da geç nasibine düşeni alır. Çünkü dünyanın alma verme dengesi muazzamdır.

BM raporuna göre iklim krizi nedeniyle dünyamızda 1 milyon bitki ve hayvan türü yok olmakla karşı karşıya. İnsan kaynaklı bir iklim krizinin içerisindeyiz. Düşünsenize dünyanın denizlerinin bile sadece yüzde 3’ü insan stresi yaşamıyormuş.

Hal böyle olunca da insanı ve tüm türleri ilgilendiren iklim krizine karşı bireyselden kolektife uzanan bir eylemler silsilesi oluşturmak lazım. Seçimler yaklaşırken siyasi partilerin iklim krizine karşı mücadele vaatlerini merakla bekliyorum/bekliyoruz!