Yaşam engel tanımaz
Hissetmediği bacaklarına inat engelsiz yaşamayı başaranlardan Gülçin Erdiş. Bazen tenis kortunda, bazen su altında, bazen de bir tiyatro sahnesinde, ama her daim mücadelenin tam içinde olan Erdiş’le bir araya geldik ve engel tanımayan yaşamı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Simay GözenerÖlümün soğuk yüzü tüm coğrafyaya dalga dalga yayılıyor. Dünyanın gözü kulağı Ukrayna’da. İpini koparan kanser başıboş dolaşıyor Karadeniz kıyılarında. Çay “yasaklı” içecekler sırasında başı çekiyor Anadolu’da, halk tedirgin… Yetkililer sırayla kamera karşısında boy gösteriyor. Özal, “Azıcık radyasyonlu çay, sağlığa faydalıdır” diyor, dönemin Sanayi Bakanı Cavit Aral ise radyasyondan etkilenmediğini ispat etmek için bardak bardak çay içiyor. 1986 baharı bir fidanı büyütür gibi büyütüyor “çay”a karşı duyulan kaygıları. Her geçen gün sayıları biraz daha artan “çaya veda edenler” güruhuna Erdiş ailesi de katılıyor.
Haziranı saran ıhlamur kokuları Kadıköy Sahrayıcedit’in sokaklarına yayılırken, Erdiş ailesi de bahçelerindeki ıhlamur ağacına sarılıyor. Sabah, öğle, akşam ıhlamur çayı kaynıyor mutfaklarında ta ki ağaç, evin küçük kızı Gülçin Erdiş’i kollarından bırakıp ölümle karşı karşıya getirene dek. “Benim çocukluğumu bilir o ağaç” diyor bir araya geldiğimiz parkta Gülçin, “Çernobil’in patladığı zamanlardı. Eve çay almıyor, yerine bahçedeki ağaçtan topladığımız ıhlamuru demliyorduk. Senelerdir tepesine çıktığım ağaç o gün ‘Gülçin, artık sen çok büyüdün’ ya da ‘ıhlamur ağacı çok gevrektir, artık bunu öğrenmelisin’ dedi. Çok güçlü bildiğimiz ağacın dalı kırıldı ve ben aşağı düştüm.”
Voleybol takımı seçmelerinin sonucunu bekleyen Gülçin yerde yatarken belinin üç yerinden kırıldığını bilmiyordu, ama hayatının ayrılmaz parçası olan sandalyesiyle tanışması uzun sürmedi. 16 yaşında, kendinden büyük hayalleri olan her gencin yaşayacağı “neden ben” isyanını kısa sürede üzerinden atan Gülçin kendine engel tanımaz bir yol çizdi.
“O dönem kimse engellilik nedir, bilmiyordu. Çünkü engelliler hep evlerde saklanıyordu. Dışarı çıkartılmayan engellilerden utanılırdı ya da Yeşilçam’da olduğu gibi araba çarpması sonucu kör olan gözlere, kötürüm olan bacaklara bir aşk derman oluverirdi. Tedaviye başladığımda sudan çıkmış balık gibiydim, ama sonra gerçeklerle yüzleştim. 95 senesiydi, Çiller’in 5 Nisan kararlarını açıkladığı günün ertesi günü ben de kendim için yeni bir yol haritası çizdim.”
Lise bitirilecek, üniversite kazanılacak, işe girilecek ve ayrı eve çıkılacak... 6 Nisan kararlarını tek tek hayata geçiren Gülçin duvarlar arasına hapsolmuş engellileri yaşama dahil etmek amacıyla Türkiye Sakatlar Derneği Kadıköy Şubesi’ni kurdu.
“Bir gün televizyonda Türkiye Sakatlar Derneği ile ilgili bir açıklamaya denk geldim. O an işittiklerim karşısında farklı bir bakış açısına sahip oldum. Nasıl ki görmeyen gözlerim için gözlük kullanıyorsam, yürüyemeyen bacaklarım için de bu sandalyeyi kullanmam normal, dedim. Ailemin desteği ile artık özgürlüğümü ilan etmiştim ve benim gibi olanların da ellerinden tutmam gerektiğini düşündüm. Bacaklarına örtü örtüp saklayanlar da vardı, eline poşet geçirip gizleyen de… Ben onları bir araya getirip engellerinden kurtarmak istiyordum. Kadıköy’deki sinemaların engellilere yüzde elli indirimli olmasını sağladım. Tiyatrolardan biletler aldım. Geziler organize ettim. Kafelerde kıyıda köşede kalan masalarda oturan arkadaşlarım Kadıköy Sakatlar Derneği’nde verdiğim çabalar neticesinde, tüm engellerinden arınarak göğüslerini gere gere insan içine çıkmaya başladı.”
ZİHİNLERDEKİ ENGELLER
Engellilerin hayatın içine karışması için çabalayan Gülçin bir yandan da zihinlerdeki engellerle uğraşmak zorunda kalıyor. Engelli rampasının önüne yapılan su arkları için, rahatlıkla binemediği toplu taşımalar için, tekerlekli sandalyesiyle yardımsız ilerleyemediği yamalı kaldırımlar için bıkmadan, usanmadan mücadele ediyor. Tıpkı 19 yıl boyunca binlerce çocuğa engellerin önce zihinlerden kalkması gerektiğini anlattığı gibi.
“Denize atılan taş olmak istedim, yıllarca çalıştığım yuvadaki çocuklar da dalga dalga yayılan halkalar… Engellilere yaklaşımın küçük yaşta aşılanması gerektiğini, toplumun bu şekilde bilinçlenebileceğini düşündüğümden uzun seneler Kadıköy Belediyesi’nin çocuk yuvalarında çalıştım. Onlara omurgamda kopan sinirleri de anlattım sandalyemin benim özgürlüğüm olduğunu da…”
Aldığı kararları bir bir hayata geçiren Gülçin 16’sında hissettiği heyecanını kaybetmediği gibi aksine her geçen gün daha da büyütmüş. Yamaç paraşütü de yapmış dalış da… Türkiye’nin ilk bedensel engelli kayakçısı olarak Uludağ’da da kaymış, “Dalmak Özgürlüktür” adlı belgeselle ödül de almış. Milli tenisçi olduğu sırada yakasına yapışan kanser hastalığına da meydan okumuş ve onun da üstesinden gelmiş.
“Sardunyalar Tiyatro Grubu’yla sahneye çıkıp oyunlarda da oynadım kurucularından olduğum Farklı Bedenlerle Dans Grubu’nun aynı zamanda 22 yıldır dansçısıyım. Ben vücudumu artısıyla, eksisiyle kabul etmeyi seçtim. Bana yaratık gibi bakan gözlere inat kendimi çok sevdiğim gibi hissetmeyen bacaklarımı da sevdim. Çünkü ben hayatı ve yaşamayı çok sevdim.”