Yalnız ve yakışıklı kurtlar

Başrolünde iki olağanüstü aktör, George Clooney ve Brad Pitt’e yer veren “The Wolfs” ikilinin gerçek yaşamdaki özelliklerine vurgu yapan mizahi atışmalar dışında pek bir şey vaat etmiyor.

Başak Bıçak

Karanlığı aydınlatan bir New York silueti, arka planda kırılan camla eşzamanlı duyulan bir kadın çığlığı... Hemen sonra sesin sahibi kadının izlediğimiz manzarayı telaşla kapatmaya çalışması yansıyor ekrana. Yerde, cam kırıkları üzerinde yatan genç bir adam ilişiyor ekranın kenarına ve kadın “kana bulanmış” elleriyle telefonundaki parantez imgesiyle kaydedilmiş numaradaki “temizlikçi”yi arıyor. 

John Watts imzalı The Wolfs’un, bütün olay örgüsünün çıkış noktasına işaret eden bu açılış temizlikçilerin gelişiyle elini açık etmek konusunda hızlı davranıyor. Nitekim siyah deri ceketi ve mavi lateks eldivenleriyle olay yerine gelerek güç ve para sahibi insanların karmaşık durumlarını çözmek, başka bir deyişle temizlemek için çalışan George Clooney, bir otel odasında ölü bir adam yüzünden kariyeri mahvolmak üzere olan Margaret’a (Amy Ryan) yardım etmeye başladığı anda işler biraz karışıyor. Birkaç dakika sonra yine siyah deri ceketi ve mavi lateks eldivenleriyle Brad Pitt, sahnede yerini alıyor. Aynı vaka için bir başkası tarafından çağrılmış ancak bir sorun var: Filmin, İngilizce dilbilgisi kurallarına uymayan isminin referans verdiği gibi (wolves yerine wolfs) bu adamlar yalnız çalışan kurtlar. Birbirilerinin neredeyse aynısı gibi görünüyor ve aynı işi yapıyorlar. Dolayısıyla biriyle çalışmaları olanaksız ki öykünün mizahi damarını da bu yaklaşım belirliyor. Uzun süre kabul etmek istemiyorlar ettiklerinde de kıyasıya bir rekabete, birbirilerine laf sokmaya başlıyorlar. Öykü, bu kısa prolog bölümünden sonra ise asıl kozunu oynuyor ve ölen gencin çantasından çıkan uyuşturucularla birlikte anlatı, “küçük bir cinayet temizliğinden”, Arnavut mafyasıyla bağlantılı bir dizi olaya, araba kovalamacalarına, silahlı çatışmalara ve yer yer Quentin Tarantino usulü bir şiddet estetiğine uzanıyor.

TEK BOYUTLU KARAKTERLER

Dahası The Wolfs’un ana karakterleri, Pulp Fiction’da (1994) Harvey Keitel’ın canlandırdığı mafya temizlikçisi Winston Wolfe’un (The Wolf) da esintilerini taşıyor ancak bu filmde temel sorun, iki tane birbirine Janus misali benzeyen karakterin “göz kamaştıran cilalı karizmaları” dışında bir varlık gösterememeleri. Zıtlık oluşturamadıkları gibi hikâyenin merak duygusuna veya gizemine etki edemiyorlar. Aralarındaki küçük çekişmeler keyifli ama bir yerden sonra senaryonun elinde bir şey kalmamış hissi seyircinin üzerine çökmeye başlıyor.

Şu bir gerçek ki George Clooney ve Brad Pitt heyecan verici bir kimyaya sahipler ve bu kelimenin tam anlamıyla ekrandan taşarak seyirciye akıyor. Karakterlerinin isimleri yok ve bunun nedeni de tam olarak “kendileri” olmaları beklendiği için. Ve yine bu yüzden iğnelemelerinde veyahut referanslarında gerçek kişiliklerine atıf yapıyorlar. Bu durumun kesinlikle eğlenceli olduğunu ve iki yakışıklı aktörün filmi görsel bakımdan fazlasıyla cazip kıldığını itiraf etmeliyim. Peki Clooney-Pitt ikilisinin karizması, “The Wolfs”u iyi bir film yapmak için yeterli mi? 

Eskinin Hollywood usulü filmleri veya daha bizden bir örnekle, Yeşilçam’ın ekranda durmaktan başka bir şey yapmayan yakışıklı erkekleri ve güzel kadınlarının yer aldığı (sanırım Yeşilçam’a kadar gitmeye gerek yoktu) bir film olarak varsayarsak evet. Çağdaş sinema anlayışı açısından bakarsak kuşkusuz, hayır. Bu haliyle “The Wolfs” seyircisine iki aktörün malum dergi için kamera karşısına geçtiği “leziz” karelerin sahne arkası görüntülerinden fazlasını vaat etmiyor. Ama bir dakika, hakkını yemeyelim: O kamera arkası sahnelere mizah “bulaştırmayı” eksik etmemişler. Ne de olsa yakışıklı ve komik adamların her zaman bir albenisi var. The Wolfs’u, Apple TV’de izleyebilirsiniz. 

Puanım: 6/10