Ütopya ve maarifimiz – II

“Leyla’nın Erkek Kardeşleri” (2022) isimli İran filminde, “Sana ne düşünmen gerektiği öğretilmiş, nasıl düşünmen gerektiği öğretilmemiş” şeklinde bir cümle bulunmaktadır. Galiba İran’la benzeri sorunlara sahibiz.

Üstün Dökmen

Thomas More Ütopya adlı ünlü eserinde, dini dayatmaların bulunmadığı, huzur ve refah içindeki hayali bir ülkeyi anlatır. More tarihteki ilk laik/seküler görüşlü düşünürlerden birisidir. Laikliği savunduğu için İngiliz kralının hışmına uğramıştır. More’dan yaklaşık 500 yıl sonra modern dünyanın hemen bütün ülkeleri bilimde ve siyasette laikliği benimsemiş bulunmaktadır. Ülkemiz ise ÇEDES’le, adı bile eski olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”yle Cumhuriyet ile ulaştığı laiklikten uzaklaşmaya çalışıyor; yani “Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine” diyebileceğimiz bir konumdayız. 16. yüzyılda Vatikan’a karşı mücadele veren Martin Luther’in ve Jean Calvin’in dönemine döndük.

Kıbrıs’la ilgili Annan Planı’na Türk tarafının “hayır”, Rum tarafının ise “evet” diyeceği tahmin ediliyordu ancak yapılan referandumda Türk tarafı “evet”, Rum tarafı ise “hayır” dedi. Sonuç şaşırtıcıydı. Bence bu konudaki ilginç bir nokta “evet” diyenlerin de “hayır” diyenlerin de söz konusu planı tam olarak okumadan, okusalar bile anlamadan fikir beyan etmeleriydi. Benzeri durum “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” için de geçerlidir. Bazıları modeli baştan sona okumadan, okusalar bile anlamadan göklere çıkarıyor, bazıları ise yine okumadan ve anlamadan yerin dibine batırıyor. Modeli okuyan ve kuş bakışıyla bakarak değerlendirmeye çalışan birisi olarak şunu söyleyebilirim: Söz konusu modeli parça parça okuduğunuzda güzeldir, doğrudur, eski müfredat sadeleştirilmiştir ancak konunun bütününe bakıldığında bu model bilimsel laikliğe aykırıdır, ülkemizi yüzlerce yıl geriye götürecek niteliktedir.

Öncelikle bu modeli, MEB’in yaklaşık bir yıl önce yürürlüğe koyduğu ÇEDES projesiyle birlikte ele almak gereklidir. Bu model ÇEDES’i tamamlamaktadır ve derinleştirmektedir. ÇEDES’e göre öğretmenlik sertifikası bulunmayan din adamları ve henüz üniversite öğrencisi olan abiler, ablalar sınıflara girecekler, öğrencileri camilere götürerek onları dini görüşle etkilemeye çalışacaklardır. İcraatın bütünlüğüne, psikolojideki ifadesiyle “geştalt”ta baktığımızda “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” genç zihinleri kapsamlı bir şekilde geriye götürme projesidir.

BİLİMSEL LAİKLİĞE DARBE

MEB’in modelinde açıkça bilimsel laikliğe aykırı bir ifade yoktur ancak öğretmenlerden fen derslerini işlerken din dersleriyle ilişki kurmaları istenmektedir. Bu durum bilimde laikliğe aykırıdır. Ülke yönetimindeki laiklikten önce bilimde laiklik gereklidir. Din bilimin işine karıştığında bu işten bilim de din de zarar görür, özellikle dini kurumlar zaman içinde geri adım atmak zorunda kalır. Örneğin Galileo Galilei’ye dünyanın dönmediğini iddia eden bir evrakı zorla imzalatan Vatikan bu olaydan yaklaşık 359 yıl sonra artık dünyanın döndüğü konusunda inkâr edilemeyecek bir noktaya gelindiği için Galilei’nin manevi şahsiyetinden resmen özür dilemek zorunda kalmıştır. İngiliz Kilisesi ve Vatikan ise ölümünden yaklaşık 150 yıl sonra Darwin’in torununun çocuğuna yazılı bir belge vererek “Galileo Galilei’ye yapılan haksızlık dedenize de yapılmıştır, evrim vardır ancak onu da Tanrı yaratmıştır” demiştir. 

Sonuçta din insanlarının bilim insanlarının işlerine karışmaları yanlış olsa da yaygındır. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk din insanlarına, “Bilimadamlarının işlerine karışmayın” demişti. Görülen o ki Öztürk’ün önerisi dinlenmemiş, ÇEDES’te ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nde laik eğitim kenara atılarak bilim ve din birbiriyle bağdaştırılmaya çalışılmıştır. Eğer bilim ile dini bağdaştırmaya çalışırsanız bu durumdan öncelikle bilim zarar görür. Çünkü bilim zaman içinde sürekli değişmek ve yenilenmek zorundadır, dini bilgiler ise değişime tabi değildir, nasılsa öyle kalmalıdır.  

Ülkemiz öğrencileri 20 yıldır dünya çapındaki PİSA Sınavlarına katılmaktadırlar ancak ülkemiz bu süre zarfında bir defa bile ilk 10’a girememiştir, son sınavda ancak 34. olabilmiştir. Çünkü bu sınav ezberlenmiş bilgiyi değil gençlerin düşünme becerilerini ölçmektedir. Bu sınavın sonuçları eğitim sistemimizin öğrencilerin düşünme becerilerini geliştiremediğini göstermektedir. ÇEDES ve yeni modelle geliştirilmesi de mümkün gözükmemektedir. Çünkü yeni model öğrencilerin ne düşünmeleri gerektiğini öğretmeyi amaçlamakta, nasıl düşünmeleri gerektiğini öğretmeyi hedeflememektedir. Mars’a, ezberleyenler değil nasıl düşünmeleri gerektiğini öğrenenler gideceklerdir. “Leyla’nın Erkek Kardeşleri” isimli İran filminde, “Sana ne düşünmen gerektiği öğretilmiş, nasıl düşünmen gerektiği öğretilmemiş” şeklinde bir cümle bulunmaktadır. Galiba İran’la benzeri sorunlara sahibiz. 

ÇEDES tartışmaya açılmamış emrivaki olarak getirilmişti. Şimdi “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” tartışmaya açıldığında, “Acaba gündemi değiştirerek ülkenin ekonomik sorunlarının, söz gelişi ev kirası sıkıntısının konuşulması yerine toplumun dikkati farklı bir yere mi çekilmiştir” sorusu akla gelmektedir. Yapılan olumsuz eleştirilerin ne ölçüde dikkate alındığına bakılarak bu konuda karar vermek mümkün olacaktır.