Umut çaktırmıyor ama yalnız

“Kızılcık Şerbeti”nin Umut’u Serkan Tınmaz, yaşamöyküsünü ve sabrederek mesleğinin zirvesine nasıl çıktığını anlattı.

Deniz Ülkütekin

Ekranların fenomen dizisi “Kızılcık Şerbeti”ndeki her karakter kendi başına bir diziye konu olabilecek nitelikte. Elbette burada oyunculuk başarısının önemi çok büyük. Bu isimlerden birisi de Serkan Tınmaz. Dizide Nursema’nın kocası Umut’a yaşam veren başarılı oyuncuyla hem diziyi hem de Umut’u konuştuk.

* Dizi kadrosunda yer alan oyuncuların hepsi çok değerli ama “çok ünlü” diyebileceğimiz bir isim yok. Bu açıdan herkesin kendini bir adım öteye taşıma amacı dizinin başarısında etken oldu mu?

Bunun bence etkisi oldu. Seyircinin tanınan bir oyuncuyu gördüğünde bir önceki rolünü unutup yeniye alışması gerekiyor. Bizim sektörde de işler çok hızlı başlayıp çok hızlı bitebiliyor. Böyle olunca da oyuncular yenilenmeye vakit bulamıyor. O zaman seyirciye bir sonraki rolü kabul ettirmek daha da zorlaşıyor. Bizim şöyle bir avantajımız oldu. Seyirci bizi bir yerlerden biliyordu. Ama beni Umut olarak Ceren’i (Karakoç) Nursema olarak kabullenebilmesi çok daha kolay oldu.

* Diziye başladığınızda senaryoyu okudunuz, nasıl gelişeceğini ve Türkiye’deki atmosferi de biliyordunuz  Dizinin neye dönüşebileceği konusunda bir fikriniz var mıydı? Yoksa siz de ilgiyle birlikte mi şaşkınlık yaşadınız?

Senaryoyu bilsek de bence Türkiye’de dizi işinde her zaman kervan yolda düzülüyor. Çünkü tepkilere göre de şekillenebiliyor. Kötü bir şey diye söylemiyorum. Biraz öyle etkileşimli bir durum var ama ben açıkçası o kadar ürkenlerden değildim. Çünkü ben tam arada, iki tarafı da doğal şekilde yaşamış bir aileden geliyorum. Böyle kaotik değil tabii ama çok benzer şeyleri gördüm, bana normal geliyor.

* Dizide en çok çatışmayı yaratan insanların değer yargıları ve ahlak anlayışları. Siz “Böyle bir aileden geliyordum ama biz kaotik değildik” diyorsunuz. Sizin ailenizdeki benzer sorunlara nasıl çözüm bulundu? 

Bizim de inanılmaz, böyle 14-15 reytinglik olaylarımız vardır. (Gülüyor) ama çözülemeyecek durumda değil. Bir de anne ve babalarımızın nesli sorunları daha başka yollardan  çok uzatmadan çözüyorlarmış. Şimdi ben bizimkilerle konuşurken annem bana, “Aynısını biz de yaşadık” diyor mesela. Ama kimse duymadan sessizce kapatılmış. ?* Değer yargıları üzerinden izleyici dizinin karakterlerini hep bir yere koyuyor ya, siz Serkan Tınmaz olarak kendinizi nereye, Umut’u nereye koyuyorsunuz?

Aslında Umut’la fikir olarak aynı yerdeyim ama konum olarak değilim. Şu an o, “İki farklı hikâye, iki farklı aile” dediğimiz durumu yaşıyor Nursema ile birlikte. Benim şu an öyle bir ilişkim yok ama olmaz da  demiyorum. Fikir olarak her zaman Umut’un baktığı yerden bakıyorum. Tabii ki onun da özellikle bu sezonda köşeye sıkıştığı ve sıkıştırıldığı yerler, insani olarak da tepki verdiği durumlar olacak. Çünkü o da çok yalnız bir karakter aslında. Umut’un dezavantajı o.  Mesela Serkan olarak  ailem hep yanımda. Ama Umut karakteri bu hikâyedeki en yalnız karakterlerden. Bunu hiç belli etmemeye çalışıyor. Aile sorunları çözülememiş, bari başkalarınınki çözülebilsin diye en yakınındaki Nursema’ya elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor.

* Bence dizinin en büyük mahareti insanları aynı ortamda tartıştırabilmesi. Siz kendi çevrenizde bu tartışmaları yaşıyor musunuz? Yani hayata aynı pencereden baktığınız insanlarla belli konularda ayrılığa düştüğünüz oluyor mu?

Çok oluyor. Arkadaşlarım bile diziyi izlerken “Bunu niye böyle yapıyorsun” diye soruyor. Özellikle 43. bölümden sonra, o hafta yolda yürüyemedim. Alev’in (Müjde Uzman) en yakın dostu Umut. Yolda kadınlar beni tutup “Umut bir şey yapman gerekiyor” diye yolumu kesiyorlardı. Çevremdeki arkadaşlarım da öyleler, “Niye bunu böyle yapıyor ki” diye soruyorlar. O kadar kaptırmış durumdalar ama bu bir illüzyon değil. Dediğiniz gibi seyirci beraber kapılmayı çok sevdi. Maç gibi, kadın erkek bir araya gelip çok güzel sofralar kurup “Kızılcık gecesi yapıyoruz” diyorlar. Beni çok mutlu ediyor. O yüzden bana “Umut” diye seslendiklerinde de yadırgamıyorum. Bir önceki işimde bana böyle deselerdi belki şu tepkiyi verebilirdim: “Bu kadar izlenmiyor ki dizi niye böyle üsteliyorlar.” Ama bu dizide herkes tüm karakterleri çok benimsedi.

* 2022 Eylül-Ekim gibi başladınız ama sosyal bir olay haline gelmesi yıl sonunu buldu. Büyük tepkilerin geldiğini ne zaman fark ettiniz?

Nursema’nın istemediği kişiyle evlendirilmesi hikâyesinin geçtiği bölümü çektikten sonra birlikte bölümü izlerken fark ettik ne çektiğimizi. Seyrettikten sonra “Dışarı çıkalım, biraz hava alalım” dedik. Hatta setteki arkadaşlarımız, “Siz çektiniz zaten niye böyle tepki veriyorsunuz” diye sordu. Bazen çekerken hikâyenin gücünü fark edemeyebiliyoruz. Bölüm yayımlandıktan sonra hem reytingler hem de insanlardan gelen tepkilerle daha iyi anlaşılabiliyor.

‘İNAT ETTİM’

* “Kızılcık Şerbeti”ne başlamadan önce nasıl bir hayat planınız vardı? Daha sonra her şey neye dönüştü?

Bu mesleğin okulunu okudum, mesleği yapmak için de İstanbul’a yerleştim. Tiyatroyla başladım. Sonra da televizyon, sinema girdi hayatıma. Amacım tabii ki oyuncu olmaktı. Çünkü başka bir şey yapmayı bilmiyorum. Oyunculuk kolay değil tabii ki. Mezun olduğumda da değildi şu anda da değil. Sabır istiyor. Bu meslekte istediğim oynadığım rolle seyirciyle bir bağ kurabilmekti, o da gerçekleşti. Hem de çok sevdiğim sınıf arkadaşım Ceren’le (Karakoç) gerçekleşti. Bu işi beraber öğrendik ve beraber çok oynadık. Şu an olduğum yerden mutluyum. Her oyuncu gibi hayallerim var. Zorlandığım zamanlar da oldu. Tek yapmadığım şey pes etmek. Birçok oyuncu arkadaşım mecburi şekilde başka meslek gruplarına geçti. Ben sadece biraz daha sıktım dişimi, inat ettim. İnat ederken belki çok şey kaybettim ama o kaybettiğim zaman bana şimdi daha güzel şeyler  kazandırıyor.

‘DARK’ GİBİ

* Dizi ilgi çekince sosyal medyada diziyle ilgili akrabalık şemaları yapıldı. Sizin de karıştırdığınız oluyor mu? 

Geçen gün şunu dedim: “En son bu kimdi, bu kimdi diye ‘Dark’ı seyretmiştim.” Bölüm bölüm, baka baka izliyordum. Şimdi bu “Kızılcık” ekibinin yaptığı acayip bir hizmet. Çünkü özellikle sonradan bizi açıp izleyenler için böyle bir şemaya ihtiyaç var. İlerleyen bölümlerde de daha da genişliyor kadro ve hikâye.

FARKLI BİR TEMPOSU VAR

* Kızılcık Şerbeti çok tartışmalı bir dizi olduğu için bazı şeyleri konuşmaya da fırsat kalmıyor. Dizinin teknik anlamda farkları olduğunu düşünüyorum. Pek çok dizide sahneyi uzatmak için bazı sekanslar uzatılır. Bu dizi öyle değil. Tempolu bir dizi, izleyiciye hemen aksiyonu veriyor. Çok o sahnede tutmuyor. Bu açıdan da aslında yenilikçi tarafları olduğunu düşünüyorum. Oyunculuk açısından zorlayıcıdır çünkü fazla sahne çekiliyor.

Bunun fark edililiyor olması sevindirici. Bence de kesinlikle öyle bir farkı var. Çünkü alıştığımız dizi temposunda çok dramatik bir anı sekiz sahnede izleriz ama “Kızılcık Şerbeti”nde bazen bir bazen iki sahnede o tüm evveliyatı aktarman gerekiyor seyirciye, bu da kolay bir şey değil. Ancak böyle bir temponun içinde olmaktan çok mutluyum. Bu da ayrı bir tecrübe. Şöyle de bir iddiam var. Bu diziyi Ketche’den (Hakan Kırvavaç) başkası da yönetemez. Çünkü onun hızı algılaması ve bize de anlatabilmesinden kaynaklı tempomuz seyirciye geçebiliyor. 

'SANA ŞARKI YAPALIM’

* Müzisyenlik yeteneklerinizi de gösteriyorsunuz. Nasıl tepkiler aldınız?

Umut, sevdiği kadına şunu söylüyor: “Senin için çok sevdiğim şarkı söylemekten vazgeçtim.” Hayatındaki en büyük motivasyonlardan biri sahneye çıkmak ama Nursema’ya sevgisi gerçekten sahne sevgisinden daha ağır basıyor. Bir oyuncu olarak sahnede şarkı söyleyen birini canlandırmaktan mutlu oluyorum. Şarkı söylemek gibi bir iddiam yok ama müzisyen arkadaşlar arayıp “Sana şarkı yapalım” dediler.

ÇOCUK TİYATROSUNDA YER ALDI

* Çocuk tiyatrosunda da oynamışsınız. Zor bir iş olmalı çünkü çocuklarla iletişim kurmak zordur. Bu alanda nasıl deneyimleriniz var?

Okuldan önce de çok çocuk tiyatrosu yaptım. Balkanlar’da, Romanya’da ve Bulgaristan'daki ünivesitelerin kukla hocalarıyla bir çok atölye ve festivallere katıldım. Türkiye’deki tiyatro yaptığım kadar oralarda da yaptım. Okul öncesi çok fazla gidip geliyordum. Türkiye’de yok ama oralarda drama tiyatrosunun dışında çocuklar için kukla tiyatrosu vardı. Konservatuvarda da bölünüyorlar. Benim onlarla çok temasım vardı. Semaver’de çocuk tiyatrosu da oynuyorduk aynı zamanda. Sonra Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nda iki müzikal yaptık. Daha sonra Disney Channel’de çocuk programına başladım. İki yıl devam etti. Kamarayla iletişim kurmayı bana o çocuk programı öğretti.

HER OYUNCUNUN HAYALİ

* Hayatınızın en popüler olduğunuz günlerinizi yaşıyorsunuz. Nasıl bir his?

Çok güzel, bunun için uğraşıyoruz sürekli. Tabii ki tanınalım diye değil ama yaptığımız işle tanınabilmek çok güzel bir şey bence her oyuncunun da hayalidir bu.