Tuzu kuru

Gurbette olmak zordur. Özlediğiniz vatan açık denizde yanan bir gemi gibi sizden hızla uzaklaşırken siz başka felaketlerin tellalı olmak istemezsiniz.

Elçin Poyrazlar

Artık görüşmediğim biri bana yurtdışında yaşadığım için “Senin tuzun kuru” demişti.

Bu varsayımın içinde sek bir itham, kemikleşmiş bir sitem ve sürekli inkâr edilen bir düş kırıklığı barınıyor. Türkiye’den belli nedenlerle ayrılanların ülkeyle ilgili tüm imtiyazlarının, emeklerinin, geçmişlerinin ve konuşma haklarının elinden alınmasını talep eden bir suçlama bu “tuzu kuruluk”.

Öyle ki gümrük sınırından geçtiğiniz anda sizi gittiğiniz ülkenin en muteber vatandaşına dönüştüğünüzü, o devletin banka hesabınıza para yığacağını, tüm olanakların pürüzsüz önünüze serileceğini sanan neredeyse safça bir fikir.

Gurbetteki acıların edebiyatını yaptığım sanılmasın. Türkiye’de yaşamak artık bir hayatta kalma mücadelesi. Ama yurtdışında yabancı pasaportla yaşamak da bir peri masalı değil.

Öncelikle ne koşullarda gittiğiniz yaşamınızın akışının en önemli belirleyicilerinden biri. İş sahibi, öğrenci, işçi, sanatçı ya da sığınmacı. Mevcut hiyerarşinin size nasıl yaklaştığı ve sınıflandıracağı orada başlıyor.

Gelişmiş Batı ülkelerinden birinde yaşıyorsanız örneğin ilk hissedeceğiniz duygu yabancı olduğunuz. Hangi ülkeden, hangi sosyoekonomik sınıftan, hangi çevreden, hangi meslekten geldiğiniz bir anda siliniyor. Siz ve geçmişiniz sıfırlanıyor. Siz artık bir yabancısınız.

Ev bulmaktan sağlık sistemine girmeye, eğitimden finansal faaliyetlere kadar her şey elinizdeki evrakta işaretlenen o değişmez gerçekle şekilleniyor. Sizin o ülkenin yönetimine, siyasetine, ana akışına dahil olmanız yıllarınızı alacak. Buna değmeyeceğini düşünerek köşenizde yaşantınızı sessizce sürdürebilirsiniz.

Büyük bir çaba harcamayı göze alarak önünüzde isminiz, geçmişiniz, inancınız ya da ırkınız nedeniyle dikilen engelleri tek tek aşıp bir fark yaratma şansına erişirseniz eğer, “Dışarıdan gelen bir başarı öyküsü” olmaktan öteye gidemezsiniz.

Çıktığınız ülkenin yörüngesi bir göçmen olarak sizin boynunuzda, sizi tanımlayan halka olur. Bu arada çocuklarınız sakin bir mahallede iyi bir okula gidebilir ama saçının ve teninin rengine göre ırkçılığa maruz kalabilir. Sistemle ilgili yaşadığınız sorunlarda kayıt olurken işaretlediğiniz ırk ve soy kutucukları bir gün mutlaka karşınıza çıkar.

YABANCI GİYSİSİ

Bir suça karışırsanız o kutucuklarda işaretlenen tanımlar sizi “göçmen suçlular” sınıfına koyar. İstenmediğiniz ya da artık yaşayamayacağınız kendi ülkenizin sınırlarından çıktığınız anda içine girdiğiniz “yabancı” giysisi üstünüze yapışır.

Siyasi sürgünde değilseniz vatana döndüğünüz anlarda eş dost, uzak ülkedeki yaşamınızın ne kadar da güzel olduğunu ve “kendinizi kurtardığınızı” orada hiç yaşamadan size anlatır.

Gurbetin soğuk elinden azıcık söz edecek olsanız sizi şımarıklık belki de kıymet bilmemekle suçlar. “Senin yerinde olmak isteyen milyonlarca insan var” deyince kapatırsınız çenenizi.

Türkiye’den kaçmak isteyen milyonlarca gencin kaçtıklarında yaşayacaklarını bilerek susarsınız. Yine de onların seçimini engellemek istemezsiniz.

Bir yanda özlediğiniz vatan açık denizde yanan bir gemi gibi sizden hızla uzaklaşırken siz başka felaketlerin tellalı olmak istemezsiniz. Yabancısınızdır siz artık. Hem orada hem de burada. Yabancılar adı üstünde “bizden” değildir. Hakkımızda konuşmazlar. Yabancıların tuzu hep kurudur.