Tutamıyorum zamanı...

İnsan beyninin oldukça ilkel bir dürtüsü olan yaşlanma korkusu, sosyal medyayla birlikte gelen görüntü öncelikli algıyla giderek hızlandı ve derinleşti.

Ömür Tanyel

Doktorun odasına girdiği zaman içinde hem korku hem de şaşkınlık vardı. İki buçuk yıl önce başlayan düşüncelerle iyi bir şey yaptığına inanıyordu. Yemeklerden uzak durmak önemliydi. Çünkü içlerinde bulunan tüm maddeler onu daha hızlı geliştirebilirdi. 14 yaşına gelmişti ve daha fazla büyürse istemediği bir yaşama geçmek zorunda kalabilirdi.

Çevresi ona “kambur durma” diyordu ama büyümenin önüne geçmenin bir yolu da uzamamaktı sanki. Sesini alçaltmak da önemliydi. Büyüdüğü belli olmamalıydı. Ya da işin doğrusu büyümemeliydi.

M. kliniğe getirildiği zaman yaşına göre ortalama 12 kilo zayıftı. Büyüdüğünü gösteren her fiziksel değişimde endişeye kapılıyor ve bunu yok etmek için ameliyatı bile göze alabileceğini söylüyordu.

İnsanlar ona “büyümüşsün” dediği zaman içini anlatılmaz bir korku kaplıyordu çünkü yetişkinlerin karşı karşıya kaldığı durumlardan daha endişe verici ne olabilirdi. Eş ve iş bulmak, finansal zorlukların üstesinden gelmek, sorumlulukların artması bunlardan birkaçıydı. Hele ki hastalanma ve ölme olasılığının artması en korkuncuydu. M’nin tanısı çok da dillendirilmeyen ama tahmin edilenden daha sık yaşanan bir durumdu: “Geraskofobi.”

YAŞLANMA KORKUSU

Geraskofobi kelime anlamıyla yaşlanma korkusudur. M’nin durumunda altta yatan genetik, çevresel, sosyal ve biyolojik risk etkenleri tabii ki vardır. O yaş için literatüre geçmiş ender bir vaka olmasına karşın toplumda yaygınlığının yüzde 4-6 arasında olabileceği bilinmektedir. İlkel beyin sisteminde bazı yapıların bu durumun oluşumuna katkıda bulunduğu düşünülüyor.

Bunlar, insanın tehlikelere verdiği tepkileri düzenleyen bir sistemin parçasıdır. Yaşlanmanın getireceği durumlar da tehlike olarak algılanabilir. Erişkin yaşlara gelindiğinde ise mekanizma benzer kalsa da tetikleyiciler değişebilmektedir.

Durumu belki de farkında olmadan kurgusal bir romanında en iyi anlatanlardan biri ise Viktorya döneminin önemli edebiyatçılarından Oscar Wilde’dır. “Sanat sanat içindir” ilkesinden yola çıkan “estetizm”in öncülerinden olan Wilde 1891 yılında yayımladığı romanla yıllar sonrasında bir sendroma da isim verdi.

DORIAN GRAY VE KARİZMAFOBİ

“Dorian Gray’in Portresi” Wilde’ın sanat, resim ve ölüm kavramlarını bir araya getirdiği bir yapıt. Romanda bir resme modellik yapan Dorian Gray kendisi yerine tuvaldeki portresinin yaşlanmasını ister. Yaptığı her yanlış, işlediği her günah resimde yaşlanma belirtisi olarak gözükecektir. Dileği gerçekleşir ama sonunda güzellik, gençlik ve sanata olan ihtirasından dolayı kendini öldürür. Alman Psikiyatrist B. Brosig 2001’de yazdığı makalesinde muayeneye gelen hastalardaki yaşlanma korkusunun artışını dile getirdi ve durumu da “Dorian Gray sendromu” olarak adlandırdı.

Buna göre sendromdan muzdarip bireyler sırf genç bir dış görünüme sahip olmak değil aynı zamanda duygusal olarak olgunlaşmak istemediklerini de söylüyordu. Yaşama olduklarından daha gençmiş gibi bakmaya çalışıyorlar ve ona göre davranıyorlardı. Her ne kadar tanı için çok tektipleştirilmiş bulgular olmasa da işin endişe verici boyutu sırf öyle düşünmeleri ya da davranmaları değildi.

Yaşadıkları anksiyetenin artışının getireceği sorunlar dışında çok sayıda estetik ameliyat ve botoks uygulaması yapmaları fiziksel sağlıklarını da riske atıyordu. Amaç, aslında eski Yunanca “charis” kelimesinden türetilen karizmayı, yani zerafet ve cazibeyi korumaktı. Bunun kaybedileceği korkusu ise yeni bir tanımı getiriyordu: “Karizmafobi.”

ÖNEMLİ OLAN GÖRÜNTÜ

Güzel, çekici olmak ve böyle kalma isteği birçok biyopsikososyal sorunu da beraberinde getirir. Burada en önemli nokta ise dışarıya verilen görüntüdür. Çünkü karaciğerinizin ya da akciğerinizin ne kadar yaşlandığını kimse göremez. İnsanlar yaşla ilgili değişimleri ciltle ilgili veya tıbbi sorunlar olarak görmekte ve bu sorunların üstesinden gelmek için genellikle dermatoloğa veya kozmetik dermatologlara başvurmaktadır. Kozmetik dermatoloji ile uğraşanlar ise hastalarında yer alan zihinsel durumların fark eden ilk sağlık profesyonelleridir.

Yapılan bir çalışmada kozmetikle uğraşan dermatologlar yanında güzellik uzmanlarının da bu konudan ne kadar haberdar oldukları araştırılmıştır. Çıkan sonuçlara göre her iki grup da müşterilerde sosyal kaygı bozukluğu, beden dismorfik bozukluğu, karizmafobi, majör depresif bozukluk, histriyonik kişilik bozukluğu, geraskofobi ve narsisistik kişilik bozukluğuna eğilimlerini betimleyebiliyordu. İşin trajik yanı kozmetik dermatologlar ve güzellik uzmanlarının bu konuda eğitimsiz oldukları halde müşterilerine psikolojik danışmanlık sağlamaktaydılar.

SORUN HIZLA BÜYÜDÜ

Kuaförlerin ve berberlerin dertleşme ve sosyalleşme mekânları olduğu bilinir. Ancak dijital çağ ile gelen, kendini daha iyi görme ve daha iyi gösterme arzusu sorunun boyutunu inanılmaz bir hızda artırdı.

Psikodermatoloji, kozmetik dermatoloji ve klinik psikolojiyi birleştiren bu bağlamda gelişmekte olan bir alan olmuştur. “Her yaşın ayrı güzelliği var” sözünün pek çok insan için fizikselden öte yalnızca ruhani bir nitelik olarak sürmesinin göstergesiyse kozmetik ve estetik uygulamalara olan ilgi. Ancak görünümle uğraşırken iç dünyada kopan fırtınalar yaşamın rengini grileştirebilir.

KAYNAKÇA

Husain W.  J Cosmet Dermatol. 2022 Apr;21(4):1712-1720

Husain W. Journal of Skin and Stem Cell: Vol.10, issue 2; e137387

Brosig B. Int J Clin Pharmacol Ther. 2001 Jul;39(7):279-83.