Toroslar’daki cennet: Ormana
Düğmeli evleriyle bilinen Ormana çevresinde doğa, olağanüstü güzellikler sunuyor.
Güven BaykanBir şairin ifade ettiği gibi yolculuk beni derinlemesine etkiler. Ankara'dan Antalya'ya, Konya üzerinden giderken baharın son günlerinde doğanın uyanışı ve melodiyle buluştum. Konya Ovası’ndan sakin bir geçişin ardından Alacabel'e tırmanmaya başladım. Kışın sert geçtiği bu topraklarda, göz kamaştırıcı orman manzaraları arasında Akseki sapağına varışım, gözlerimi "Düğmeli Evler" yazısına çevirmeme neden oldu. Merak içinde İbradı yoluna dalarken adını sonradan öğrendiğim Üzümdere Vadisi'ne iniyordum. Bu yer Toros Sediri ormanları, endemik bitkiler, şelaleler ve göletlerle çevrili, doğaseverlerin merakını çeken Üzümdere Milli Parkı'nın bir parçasıydı. Vadiden geçtikten sonra hızla yükselen yollarda İbradı sınırına ulaştım ve yolun ikiye ayrıldığı noktada Ormana'yı seçtim.
Ormana, Antalya'nın İbradı ilçesine bağlı eski bir mahalle. Erimna Antik Kenti kalıntılarına ev sahipliği yapmış, Roma İmparatorluğu'nun izlerini taşıyan bir yer. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ticaretin kalbi olmuş. Bugün ise koruma altındaki düğmeli evleriyle ünlü. Evlerin dış ve iç duvarlarında, dışarıdan görünen ahşap kısımlar düğme gibi göründüğünden “düğmeli evler” olarak adlandırılmış, 400 yıllık geçmişleriyle zamanın izlerini taşıyorlar. “Somut olmayan kültürel miras” olarak koruma altına alınmış, ahşap süslemeciliğin mükemmel işçiliğini gösteren bu yapıların en güzel örneklerini Ormana köyünde görebiliyorsunuz.
Ormana'da köy yaşamının içine karıştım. Yerel halkla sohbetler ederek köydeki cami, okul, sağlık ocağı ve türbenin gurbetçi Ormanalılar tarafından inşa edildiğini öğrenmek ilginçti. Her yıl bir ay süreyle köye dönen Ormanalılar, köklerine bağlı bir topluluk. Köy girişindeki "Doğdukları Yeri Unutmayanların Memleketi" tabelası düşündürücüydü.
Köydeki gezintim sona erip karnım acıkınca otele dönüştürülmüş bir düğmeli evin kapısından içeri adım attım. Odun fırını, zarif masalar, sedir ağacından oyulmuş heykellerle ve resimlerle dekore edilmiş geniş bir alanda buldum kendimi. Yemek alanı sanki bir sanat galerisi gibiydi. Hayranlık içinde izlerken otelin sahibi Tolga Özgüven gelip bu özel koleksiyonun hikayesini anlattı, Torosların eteklerinde yıllardır düzenlenen sanat festivali Türkiye'nin dört bir yanından sanatçıları bir araya getirip bir hafta boyunca resim, heykel ve fotoğraf çalışmalarını buluşturuyordu.
Sedir kokulu bir uykunun ardından erken saatlerde uyandığımda Ormana'nın benim için ne kadar özel bir yer haline geleceğini bilmiyordum o zamanlar. Tolga ile kahvaltı sonrasında, Ormana'nın çevresine doğru yola çıktık. İlk durağımız Eynif Ovası'ydı.
Ova, mistik ortamı ve tarih kokan izleri, özgürce dolaşan yılkı atlarıyla bizi büyüledi. Antik yolların arasında dolaşmak, tarihsel kalıntılar arasında kaybolmak, Selçuklu döneminden miras Tol Han'ın büyüsünü hissetmek, kısacası Ormana'nın eteğindeki bu geçmişin büyüleyici atmosferini yaşamak gerçek bir ayrıcalıktı.
Geceyi odun ateşinin etrafında pide ve çay keyfiyle tamamladıktan sonra bolca dinlenmek gerekiyordu. Çünkü ertesi gün Altınbeşik Mağarası ve eğer zaman yeterse Üzümdere Vadisi bizi bekliyordu.
Fırından yeni çıkmış sıcacık ekmekle yaptığımız kahvaltı sonrası Ormana’ya 10 kilometre mesafedeki Altınbeşik Mağarası'na doğru yola çıktık. Bu doğa harikası mağara, Türkiye'nin en büyük yeraltı gölüne ev sahipliği yapıyor. İçerideki sarkıt ve dikitlerin, altın gibi parıldayan kireçtaşı oluşumlarının büyüleyici manzarası doğanın kendi sanat galerisi gibiydi. Altınbeşik Mağarası'nın gizemli ortamında botla gezinti, binlerce yıl süren bir doğa sürecinin izlerini keşfetmek anlamına geliyordu.
Üzümdere Vadisi ise Toros Sediri ormanları, endemik bitkiler, şelaleler, göletler ve zengin yaban hayatı ile doğaseverleri kendine çeken bir alan. Yürüyüş, bisiklet, kamp, piknik gibi birçok etkinlikle geçen gün, serin vadide yüzme cesareti gösterenler için de bir fırsat sunuyordu. Toros Sediri ormanlarının yeşili, endemik bitkilerin renk cümbüşü, şelalelerin coşkusu ve göletlerin yansıması bu doğa yolculuğunun bize sunduğu eşsiz deneyimin yalnızca bir parçasıydı. Ormana'da Toros kültürüne dokunduk, bu muazzam coğrafyanın tarihine ve doğasına tanıklık ettik. Bu yolculuk, yolda olmanın gerçek anlamını tekrar hatırlattı.
Aydın Özgüven'in anısına saygıyla...
"Doğa, insanın ruhunu dinlendiren, bedenini güçlendiren, aklını aydınlatan bir öğretmendir." - Montaigne