‘Tiyatromuz içine kapalı’

Tiyatro dünyasının ustasıyla 45 yılın ardından: Mehmet Atay...

Güven Baykan

Türkiye'nin tiyatro sahnesine unutulmaz eserler ve yetenekli performanslar kazandıran, yaratıcılığıyla izleyicileri büyüleyen Mehmet Atay, kariyerinde 45. yılını kutluyor.

Çankaya Sahne'nin kurucusu olarak tiyatro alanında öncü bir rol üstlenen Atay'la 45 yıllık kariyerini, tiyatro sanatındaki değişimleri, sanat ile toplum arasındaki etkileşimi ve gelecekteki projelerini konuştuk.

- Tiyatro kariyerinizin başlangıcını anlatır mısınız?

Lise yıllarımda amatör olarak başladım. Ne hedefliyordum bilmiyorum ama o yıllarda oynadığım birkaç oyunda çevrem ve hocalarım tarafından takdir edilince, üstüne üstlük 9. Akşam Sanat Okulu Liselerarası Tiyatro Yarışması'nda Hidayet Sayın'ın “Uzak Dünyalar” oyunuyla En İyi Oyuncu Ödülü’nü de alınca “Konservatuvar Tiyatro Bölümü”ne giriş sınavlarında şansımı denemek şart olmuştu.

- Çankaya Sahne'yi kurma kararınızın arkasındaki motivasyon nedir?

Aslında bir sahne kurmak gibi zor bir şey planlamıyordum. Çankaya Sahne, "Üç Artı Bir" adıyla sanat hayatına başladı ve sahnesi olmayan bir tiyatro olarak ortaya çıktı. Tesadüf, bizi çocukluğumun ve gençliğimin mekânı Çankaya Sineması ile uzun yıllar sonra tekrar karşılaştırdı. Yıllardır harap halde bekleyen bu mekânın yakın bir amaç dışında başka bir şeye dönüşmesine gönlüm razı olmadı. Varımızı yoğumuzu ortaya koyup, 2019 Ekim’inde perdelerimizi açtık. Çankaya Sahne, ticari bir faaliyet gibi görünse de gerçekte bir okul hüviyeti taşımaya çalışıyor.

NİTELİKLİ YÖNETMEN AZ

- 45 yıl boyunca Türk tiyatrosundaki değişiklikleri nasıl gözlemlediniz?

Ödenekli tiyatrolar, sahne sayısı olarak bir artış yaşadı ancak aşağı yukarı aynı vizyonla perde açıyorlar. Sahnelerimizin teknik özelliklerinde yeni bir gelişme olmadı. Nitelikli yönetmen sayısı hâlâ az, birkaçı yurtdışında adından söz edilen yönetmenlerimiz yok. Kısacası, içine kapalı bir tiyatro hayatımız var. En önemlisi, özel tiyatrolarımızın hâlâ yalnız ve düzenleyici, tanımlayıcı, onları tüccar olmaktan kurtaracak bir yasaya ve harçlık düzeyini aşmış gerçek desteklere ihtiyaçları var.

- Çankaya Sahne'nin öne çıkan oyunlarından birkaçını ve seçim ölçütlerinizi paylaşabilir misiniz?

“Sokrates'in Son Gecesi”, Çankaya Sahne'nin ilk göz ağrısı olma özelliğiyle çok değerlidir ve seyircimizin ilgisi ve beğenisi sürdükçe repertuvarımızda yerini koruyacaktır. “Beyaz Geceler”, özel bir anıya sahip olduğum bir oyundur. Gençler, bu oyunu ilk günden itibaren ilgiyle takip ediyorlar. “Troyalı Kadınlar”, Sartre'ın bir klasiği olarak prodüksiyonu ve kadrosuyla çok özel bir yapım. Bu sezonumuzu, “Nermin Uğur” rejisiyle bir Shakespeare klasiği ile açmanın ne kadar isabetli olduğunu, seyircimizin ilgisiyle anladık. Ve “Sokrates'in Son Gecesi” sonrası yine bir Stepan Tsanev harikası olan “Jeanne d'arc'ın Öteki Ölümü” ile sezonu actık.

- Çankaya Sahne'nin izleyici kitlesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Eski bir oyuncu olmama karşın Çankaya Sahne'nin arkasında uzun yıllar bırakmış bir sahne değil. Üstelik, açıldığından bu yana yaklaşık iki sezonunu pandemiye kurban verdi. Şu anda üçüncü sezonunu idrak ediyor gibi görünüyor. Bu süre zarfında, kendine özel beklentilere sahip, iyi olanı alkışlayan ve beğenmediğini açıkça ifade eden bilinçli bir seyirci kitlesinin giderek yükselen bir ivme ile arttığını gözlemliyoruz.

SUÇ VE CEZA

- En çok etkilendiğiniz tiyatro eseri hangisidir ve neden??

Ankara Devlet Tiyatrosu'nda emekli olmadan önce son kabul ettiğim ve anmadan geçemeyeceğim oyun, Kazım Akşar'ın yönettiği "Suç ve Ceza’dır". Bu oyun, bugüne kadar beni kovalayan ve çıtamı zorlayan bir yapımdır. Yakında Çankaya Sahne'de bir "Suç ve Ceza" performansı bekleyebilirsiniz.

GERÇEKTEN GÖNÜL İŞİ

- Tiyatro sanatçıları için Türkiye'de karşılaşılan zorluklar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hep söylenir, “Tiyatro aslında bir gönül işidir” diye. Kimilerine bu çok romantik gelir ancak özel tiyatronun sanat yönetmeni olarak gerçekten gönül işi olduğuna inanacak birçok deneyim yaşadık. Ödenekli tiyatrolar dışında tiyatro tek başına bir geçim kaynağı olamıyor ne yazık ki. Geçimlerini sağlamak için dizilerde oynayan arkadaşlarımız tiyatro yapabilmek için en küçük fırsatı değerlendirirler. Bu işin maddi tarafı. Bir de özgürlükleriniz kısıtlanmışsa -ki bu en acı tarafı- ilgili makama bir şikâyet bile repertuvarınıza büyük bir darbe vurabilir ve motivasyonunuz çökebilir.

SANAT OKUMAKLA OLUR

- Genç sanatçılara ve tiyatro tutkunlarına yol gösterici olacak önerileriniz nelerdir?

Bütün sanat dalları gibi resmi ya da özel bir eğitim kurumu, sanatçıların yeteneklerini açığa çıkarmalarında yardımcı olacaktır. Sanat sadece yapılan bir iş değildir, düşünce sisteminizi geliştirmek için sistematik bir bilgiye ihtiyaç duyacaksınız. Bu da yine okumakla olur.

ETKİSİ ÖZGÜRLÜKLE BAĞLANTILI

- Sanatın toplum üzerindeki etkisi konusunda düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Sanatın toplum üzerindeki etkisi, ne kadar özgür yapılabildiğine bağlıdır. Televizyon dizilerinin genellikle iki boyutlu hikâyelerine ve ticari hedeflere odaklanan sanat olaylarının sadece hoşça vakit geçirmekten öte bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Bu arada, kimseyi aşağılamak gibi bir niyetim olmadığını belirtmeliyim, çünkü seyirci kalitesi ve beklentileri de sanki bilerek aynı bağlama getirilmiştir.

TİYATROLAR GÜVENLİ TERCİHLERE YÖNELİYOR

- Türk tiyatrosundaki kültürel çeşitlilik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir çeşitlilik olup olmadığını belirtmek zor ancak özel tiyatroların ürettikleri, yazdıkları ve ortak ürettikleri yapımlar dışında genel repertuarlarına baktığınızda tiyatroların sıkça aynı oyunlara yönelmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu durum, haklı olarak sınanmış oyunları tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu tiyatrolar, karşılarında büyük bir gişe ve ayakta kalma çabası bulunduğu için güvenli tercihlere yönelme eğilimindedir.