Teosofi hareketi ve etkileri

Günümüzde kitlelerin giderek daha fazla ilgi gösterdiği ruhçuluk yaklaşımıyla kaçış alanlarının filizlenmesinde o başroldeydi: Helena Blatavasky, Batı dünyasında en çok ilgi gören spritialistler arasında.

Ayşe Acar

“İlahi bilgelik” anlamına gelen teosofi, 1960’larda gündeme gelen ve bugün hâlâ etkisini dünya çapında gösteren “new age” (yeni çağ) hareketlerini anlamak için önemli olan sözcüklerin başında gelir.

Klasik anlamıyla teosofi, çeşitli dini ve felsefi geleneklerden bazı öğeleri bir araya getirip karmaşık olduğu düşünülen yaşam sorunlarına açıklama getirmeyi hedeflemiştir. Çağdaş teosofi 19. yüzyılda bu anlayışın içinden filizlenip ABD ve Avrupa başta olmak üzere tüm dünyayı yeni nesil bir spiritüalizm/ruhçuluk ve onun inşa ettiği bir kültürle etkilemeyi başarmıştır.

Helena Blavatsky, Henry Steel Olcott ve Annie Besant gibi başat figürler tarafından kurulan Teosofi Cemiyeti ile birlikte çağdaş teosofi, anlam arayışı içinde olan insanların kolayca sığınabildiği bir dünya görüşü durumuna gelmiştir. Reenkarnasyon, karma gibi temel iddialar anlam yitimi sorunuyla boğuşan insanların kolayca dikkatini çektiği gibi sinemadan sanata pek çok alana da teosofik yaklaşımlar sunmuştur.

GİZLİ ÖĞRETİ

Çağdaş teosofi tarihi dediğimizde karşımıza çıkan ilk isim Helena Petrovna Blavatsky’dir. 1831’de Rusya’da doğan Blavatsky genç yaşlarından itibaren doğa üstü konulara ilgi duymuş ve okült geleneğini anlamak için Hindistan başta olmak üzere çeşitli ülkelere geziler yapmıştır. 1873 yılında teosofi faaliyetlerine yön vermek için Amerika’ya gelen Blavatsky kısa sürede bu konuda yürütülen çalışmaların merkezinde yer almaya başlamıştır.

Kendisinden önce yürütülen teosofi çalışmalarına eleştirel yaklaşan Blavatsky’nin cesur, heyecanlı, hoyratça konuşan ve maceraperest bir kadın olduğu belirtilmektedir. O, böyle anılmayı pek istemese de aynı zamanda bir medyum ve sihirbazdır.

Blavatsky, Batı’da kendisinden önce başlayan teosofi hareketlerini eleştirirken onların öncelikle okült geleneğine ilişkin bilgiden habersiz olduklarını iddia eder. “Gizli”, “saklı” anlamına gelen “occultus” kelimesinden türetilen okült kelimesinde örtülü olarak ima edilen şey Tanrı, evren, insan arasındaki doğaüstü olduğu iddia edilen ilişkidir. Tarot, hermetik bilgi, kabala gibi öğretileri içinde barındıran bu geleneğin klasik ruhçuluktan son derece farklı olduğunu savunan Blavatsky aslında bu iki akımı sentezleme işine girişmiş kişidir.

Günümüzde insanların astroloji, tarot, karma, olumlu-olumsuz enerjiler, evrene mistik bir kimlik atfetme gibi hızla artış gösteren eğilimlerini sosyolojik olarak anlamak ve değerlendirmek istediğimizde konuya 1960’larda Batı’da filizlenen teosofi hareketlerini öncelikli olarak dikkate almakla başlamalıyız. Blavatsky önde olmak üzere teosofinin bir dünya kültürü inşa edebilmesinin nedeni ise materyalizme karşı bir tür kitlesel başkaldırının hali hazırda var olmasında aranmalıdır.

Bu hareketlerin bugün genç nesiller tarafından ilgi uyandırmasının bir başka nedeni ise iklim krizinin tetiklediği “geleceği distopik bulma” ve temelde bu somut sorundan kaynaklı olarak yaşanan psikolojik sağlamlık (rezilyans) sorunudur.

Son olarak şunu da belirtmekte yarar var, ruhçuluk çalışmalarını batı felsefesiyle, özellikle Platon’la sentezlemeye çalışmanın Platon felsefesinden çıkışla sonuçlanacağı bilinmelidir. Platon felsefesinin merkezini oluşturan kavramların bir “gizli olanı açığa çıkarma” eylemine (aletheia) katkı sunduğu açıktır ancak Platon’un bu eylem için bize önerdiği yöntem bütünüyle “diyalogos”tur. Sophos (bilge) ile philosophos (filozof) arasında gerçekleşen bu diyalogda gündeme alınan konuların teosofinin ana kavramları olmadığı da mutlaka dikkate alınmalıdır.