Teknolojiyle gelen tekillik

Gelecekteki teknolojik gelişmelerin insan öznelliğini sarsacağı konuşuluyor. Ya bu sözü edilen “özne” hiç var olmadıysa?

Ayşe Acar

“Makineleri yakalamaya çalışalım ki hayvanat bahçesindeki maymunlara dönüşmeyelim.”

Bu sözler Neurolink’in kurucusu Elon Musk’ın. Madem yapay zekâ her geçen gün bizden daha zeki olacak o zaman önlem almalı, zekâmızı büyütmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Bunun yöntemi bedene yerleştirilen arabirim veya doğrudan sinir arabirimi olarak da bilinen beyin-bilgisayar arayüzleri geliştirmektir.

Bu şu anlama geliyor, beynimizi dijital makinelere bağlayabiliriz ve böylece yalnızca zihnimizden kahve içmek istediğimiz düşüncesini geçirerek makinenin bize kahve hazırlamasını sağlayabiliriz. Dahası beynimizi bir başka beyine bağlayarak zihnimizden geçenleri başka insanlarla da paylaşabiliriz.

Zihinden geçenlerin nesnelerle ve diğer öznelerle eşzamanlı paylaşılması durumuna “tekillik” deniyor. Başlangıçta insanın bir tür süper insana dönüşeceği izlenimi veren bu gelişmeler son derece kaygı uyandıran olasılıkları da beraberinde getiriyor. “Gözetim kapitalizmi” denilen dijital denetim ağının geleceğini anlamak için 2002’de yapılan bir deneyi anımsatmakta fayda var.

New York Üniversitesi bir farenin beynine çip yerleştirmiş, uzaktan gönderilen sinyalle farenin koşacağı yön sinyal tarafından belirlenmişti. Farenin koşarken bu eylemi dışarıdan gelen bir komutla yaptığına ilişkin bir iç deneyim yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz. Ancak bu deneyden hareketle şu soruyu gündeme getirebiliriz: “İnsanlar beyinlerini dijital ağa bağladıklarında sistem tarafından olası bir yönlendirme sırasında kendilerine bir müdahalede bulunulduğunu fark edecekler mi?” Örneğin oy kullanırken gerçekten ben mi oy kullanmış olacağım?

ÖZNENİN ÖLÜMÜ

Tekilliğe gömülü olmak düşüncelerimizi ötekilerden ayıran bariyerin kalkması aynı zamanda öznelliğimize ne olacağı sorusunu da beraber getiriyor. Bu konu Slavoj Zizek gibi yaşayan bazı felsefecilerin gündeme aldığı bir meseledir. Modern çağda büyük övgülere mazhar olmuş “özne” Freud’un “ölüm dürtüsü” dediği şey tarafından ele geçirilmiş gibi duruyor. Herkesin birbirinin zihninde neler olup bittiğini görebildiği, herkesin düşüncelerinin herkes tarafından kullanıldığı bir dünyada özerk bir insandan, öznellik deneyiminden söz etmek pek mümkün olmasa gerek. Bu bir tür “özne”nin ölümü anlamına geliyor.

Zizek, özneden tam olarak ne anladığımızın anahtar rol üstlendiğinin altını çiziyor. Önemli bir uyarı. Özne, özerk oluş, birey, bireysellik, gündelik dilde sıkça kullandığımız ifadeler. Tekilliğin gözetim kapitalizmini devasa düzeylere getireceği hakikatini asla unutmadan özerk özne oluşun yitirileceğine ilişkin endişelere eleştirel bakılması da gerekiyor.

“Sistem zihnimizden geçenleri okuyacak.” Peki bir insan zihninde 24 saatte neler oluyor? Uyku saatleri hariç zihnimizin büyük ölçüde Esenler Otogarı’na benzediğini itiraf etmemiz pek mümkün. Sayısız dağınık düşünce oradan oraya hareket etmekte, düşünceyi zihinde sabit tutmanın süresi 15 saniyeyi aşamamaktadır. Bu sürenin uzatılması konuşmanın ve yazmanın devreye girmesiyle ancak mümkün.

İnsan zihninin 24 saatlik hali beyin-bilgisayar arayüz teknolojileriyle deşifre edildiğinde ortada özerk bir özne olmadığı gerçeğiyle de karşılaşabiliriz. Ortalama bir insan zihni sabahtan akşama kadar üç aşağı beş yukarı aynı konuları zihninde çevirip durmaktadır. İşe giderken hangi yolu kullansak, yemekte ne yesek, markete gitmeden annemize bir uğrasak mı uğramasak mı? Bu ve benzer şemaların herkesin zihnini her gün meşgul ettiğini hesaba katarsak tekilliğin özneyi yok etmekten çok “özne” denilen şeyin yokluğunu bize gösterme olasılığı da vardır diyebiliriz.