Taş devri akrabalarımız

Çağdaş insan, pek kullanmasa da sapiens ataları diğer insan türlerine karşı yaşam mücadelesini kazanırken onlara yardım eden pek çok özelliği hâlâ taşıyor.

Ömür Tanyel

Yaşam Günlüğü’nde izini sürdüklerimiz ve paylaştıklarımız nispeten yakın denebilecek zamanlardan olsa da insanlığın dünyada yaşam sürdüğü milyonlarca yıl öncesine ilişkin izlere de her geçen gün daha sıklıkla rastlanıyor. Geliştirilen yeni yöntemler ile artık yüz binlerce yıl önceki akrabalarımızın neyle beslendiğinden nasıl yaşam şartlarına maruz kaldıklarına dek pek çok şeyi öğrenebiliyoruz.

Günümüz insanı biyolojik olarak “homosapiens” türünün binlerce yıl önce değişmesinden ve gelişmesinden biçimlendiyse de genetik olarak çok az farklılıklar içeren insan türleri de bir zamanlar dünyada yer alıyordu. Bunlardan yakın zamanda daha fazla bilgi sahibi olduğumuz iki tür ise “homoneanderthalensis” ve “denisova” insanıdır. Neandertaller 40 bin yıl önce ortadan kaybolmakla beraber betimleme ve iskeletleri dünyanın dört bir yanındaki müzelerde sergilenmeye devam ediyor. Hatta bazı toplumlarda kaba, saba ve cahil kişilere “neandertal” deniliyor ve argo sıfatların içinde bile yaşıyor.

Denisova insanına ilişkin buluntular ise çok daha azdır ve neredeyse tamamı Sibirya'daki bir arkeolojik alan olan Denisova Mağarası kazılarından elde edilmiştir.

Ortak atalarımızdan kısmen farklı genetik, davranışsal, ruhsal ve yapısal yönlere doğru değişen bu türlerin izlerine halen çağdaş insanın genetik yapılarında rastlamak mümkün. Ama türlerin kaybolmasına neden olarak gösterilen etkenler çoğunlukla teori bazında bulunmakta. Sapiens halen Afrika’da iken Kuzey Avrupa ve Asya’ya yayılmış olan neandertaller çoğunlukla avcı-toplayıcı bir yaşam biçimine sahipti.

Daha yerleşik sayılabilecek düzene ve ağırlıklı tarımsal faaliyetlere yatkın sapienslerin Afrika’dan kuzeye doğru göçleriyle neandertallerin yok oluşunun benzer zaman aralıklarında olması, atalarımızın bu türün dünyadaki varlığına son verdiği görüşlerini ortaya çıkardı.

Bu bir nevi, akıllı olan fiziksel olarak güçlü olanı asimile etti biçiminde de düşünüldü. Ancak yakın zamanda Fransa'nın güneyindeki bir mağarada bulunan çocuk dişi ve taş aletler homosapienlerin yaklaşık 54 bin yıl önce yani neandertallerden öncesinde bile zaten burada olduğunu göstererek teorinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kıldı.

Neandertallerin bugüne dek sanıldığı gibi duygusuz, kaba saba ve çok daha ilkel yaşam tarzlarına sahip olduğu bilgisi de son araştırmalarla yıkılmaya başlandı. Irak’taki Shanidar Mağarası’nda ilk ayrıntılı kalıntıların 1950’lerde bulunması sonrası dünyanın değişik bölgelerinde yapılan araştırmalar önyargıların tersine onların çağdaş insana oldukça benzer yapıda olduğunu gösterdi.

ATALARIMIZDAN KALAN BELİRTİLER

Sapiensin gelişen şartlara uyumunu gösteren pek çok belirtiyi hâlâ üzerimizde taşıyoruz. “Buzul Çağı” sonrası ısınma iklimine daha küçük boy ve yapımızdan dolayı uyum sağlamamız bunlardan biridir. Hatta bu yapımız avlanma ve kaçma gibi durumlarda gerekli olan uzun mesafeli koşular için bizi daha donanımlı duruma getirmiştir.

Bu konuda pek çok hayvandan üstün olmamızı sağlayacak özelliklere sahip olduğumuz bile bilim çevrelerince iddia edilmektedir. Kaslı kalça yapımız, tüysüz vücut yapısı ile rahatça ter dökülebilmesi (rakip hayvanları uzaklaştıran koku içeriğiyle beraber) diğer hayvanlara göre daha hızlı ve dayanıklı olabilmeye olanak veriyordu. Çağdaş dünyada bunların izleri kaybolmaya yüz tutmuştur ancak Güney Amerika’nın Tarahumara yerlileri halen yüzlerce kilometreyi rahatlıkla koşabilmekte hatta bu özellik yaşamlarının sürdürmelerinin ana unsurlarındandır.

Benzer biçimde günümüzde kullanmadığımız ama iltihaplanınca içimize dert olan 20 yaş dişimiz bitki ile beslenme dönemlerimize ait olan ve selülozu daha iyi ve daha hızlı sindirmeye yardımcı olma amaçlı bir organdı. Zamanla çenemizin küçülmesi ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi ile kaybolmaya, gömülmeye başlandı. Ama genetik yapımızda hâlâ “Ya bir gün lazım olursa” diye duruyor. Tıpkı kuyruk sokumumuzdaki milyonlarca yıl önce kuyruğumuzu oluşturan kemikler gibi.