Tartışılan yöntem: Uyku eğitimi

Bebek bakımında son günlerin çok tartışılan akımı “uyku eğitimi”, yenidoğan bireyi -geceleri ne kadar ağlarsa ağlasın- yalnız bırakmayı öneriyor. Ancak bu yöntem yetişkinliğe uzanacak farklı sorunlar yaratabilir.

Dilşad Çelebi

Sapiens’i okuyanlar bilir, insan yavruları zamanında doğsa bile tam olarak olgunlaşmadan dünyaya gelir. Çünkü insanlar iki ayak üzerinde yürümek üzere evrimleştiğinde dişi pelvisi daralmıştır ve bebek yeterli gelişimi gösterirse kafası daha da büyüyeceği için doğum kanalından geçişi iyice zorlaşacaktır.

Bu nedenle diğer memeli yavruları doğdukları gibi koşup zıplayabilirken insan yavrusunun emeklemesi için bile ortalama altı ayın geçmesi (Uzay için dokuz ayı buldu) gerekir. İnsan yavrusunun gelişimini tamamlamadan doğmasında, iki ayak üstüne kalkan annelerin daralan pelvisi kadar doğar doğmaz bir tehditten kaçmak zorunda olmaması da yatıyor.

Daha az gelişmiş doğan avcı türler anne bakımına daha uzun süre muhtaç oluyorlar. Avlanan türlerin yavruları ise avcılardan hızlıca kaçabilmek amacıyla daha gelişmiş ve hemen hareket edebilecek şekilde dünyaya geliyor. Bu erken doğum da insan yavrusunu bakıcısına (mümkünse annesine) büyük oranda bağımlı yapıyor.

Bir bebeğin beyni, üç yaşına kadar üç katına çıkar ve ilk aylarda çocuğun beyni ve vücudu, alınan bakıma yanıt olarak çoklu sistemlerin işleyişini kurar. Anneleri tarafından sık dokunulan maymunlar ve sıçanların büyüdüklerinde kendi çocuklarına daha sevecen oldukları bulunmuş. Bebekler iyi bakılmadığında ise stres tepkisi aşırı aktif olduğundan uzun dönemli fiziksel ve zihinsel sağlık sorunlarına neden oluyor.

Son zamanların yükselen akımı “uyku eğitimi” ise bu bulguları yadsıyor. Bebekleri ağlaması uğruna yataklarında yalnız bırakmayı salık veren bu yaklaşım “kendi kendine yetebilen bireyler” yetiştirmek iddiasında ama erken çocukluk uzmanlarının “güvenli, istikrarlı ve besleyici ilişkiler gereksinimi” dediği şeyi de hiçe sayıyor.

STRES TEPKİSİ ARTABİLİR

Sosyal memeliler olarak bebeklerin şefkatli dokunuş ve yatıştırıcı bakıma gereksinimi var. Bakıcıları günde en az birkaç saat yavrularıyla kucaklaşmıyor ve fiziksel olarak yanlarında bulunmuyorsa bebeklerin stres tepkileri artabilir. Bu da beynin her zaman tehditlere karşı tetikte olacağı anlamına gelir.

Araştırmacılar, uyku eğitimi ile bebeklerin savaşma ve kaçma içgüdülerinin, örneğin rahatlatıcı fiziksel dokunuştan yoksun bırakılma gibi yoğun bir sıkıntı karşısında nasıl harekete geçtiğini belgelediler. Ayrılık ve tepkisizlik sıkıntısı çok uzun sürdüğünde bebek sakinleşebilir ancak bu, sınırlı enerjiyi saklamak içindir.

Bu uyuşukluk içine çekilme olarak kendini gösterebilir ve yetişkinlikte de stres durumu arttığında sürebilir, bireyin panik veya öfkeye kapıldığında düşünme ve hissetmeyi durdurmasına neden olabilir. İzole bebek maymunlarla yapılan ve onları anne dokunuşundan yoksun bırakan (hâlâ diğer maymunları koklayabiliyor, duyabiliyor ve görebiliyorlardı) yapılan deneyler, bebek maymunların dokunulmadıklarında sosyal anormallik geliştirdiğini buldu. İnsanlar da sosyal memelilerdir ve sevecen bir bakıma gereksinim duyarlar.

Kendi deneyimimize gelecek olursak biz de pek parlak durumda sayılmayız. Başlangıç olarak fena değiliz aslında. Uzay her akşam benzer saatlerde pijamalarını giyiyor, onun seçtiği bir kitabı okuyoruz, sonra genellikle kitabın sonuna varamadan kendisi istediğinde bana dönüp emerek uyuyakalıyor.

Hiçbir eğitimle değil kendi kendimize kurduk bu düzeni. Ama kötü yanı hala uzun deliksiz uykulara varamadık ve odaları ayıramadık çünkü geceleri ara ara kalkıp (gözleri kapalı bir şekilde) emmek istiyor. Ayrı odalar bu nedenle çok zorlayıcı olur. En azından bu sayede ağlama evresine geçmeden ona ulaşmış oluyorum.

KAYNAKÇA

- Darvaez N., Cantino C., “Fifteen years of research suggests that sleep training for babies can cause them more distress”, 21 Eylül 2021, https://bit.ly/3SNJbHw

- Debiec J (2007) From affiliative behaviors to romantic feelings: a role of nanopeptides. FEBS Lett, 581: 2580-2586.