Tarihi çerçevelemek: Bridgerton ve Velasquez
Netflix'in 19. yüzyıl Londra aristokrasisinin yaşamına odaklanan yapımı Bridgerton, Britanya'nın unutulan gerçekliği "kara kraliçe" ve Velazquez'in kendi kölesini resmettiği tablosu üzerinden kimlik politikalarını yeniden gündeme getiriyor.
Serra RodopluJulia Quinn'in çok satan romanlarından esinlenerek yaratılan Bridgerton dizisi, 19. yüzyılın başlarında Londra yüksek sosyetesinde aşk ve mutluluğu arama maceralarını anlatırken; tarihi dokusu, romantizm, ilişkiler, skandallar ile izleyenleri o dönemlere götürüyor. Bu his rastlantısal bir etki değil; dizinin, prodüksiyon tasarımcıları, filmin etkileyici atmosferini pekiştirmek için müze mekanlarında çekimler yaptıklarını ve bazı müzelerin sanat koleksiyonlarındaki eserleri kullandıklarını açıkladılar. Sahnelere dikkatli baktığımızda ise hemen hemen her bölümde sanat tarihinde önemli rol oynayan eserin yer verildiğini fark ediyoruz. Bu eserler, dizinin hikaye anlatımında kilit roller oynuyor, sanat eseri ve karakterler arasında ilişki kurarak, dizinin anlatımını yönlendiren ırksal ve cinsel politikaların altını çiziyor.
Bunlar arasında en çarpıcı örnek ise Golda Rosheuvel’in canlandırdığı, Kraliçe Charlottet’ın sahnelerinde gerçekleşiyor. Sömürgeciliğin acımasızca yaşandığı 19.yüzyıl Britanyası aristokratları arasında geçen dönem dizisinde siyahi bir kraliçe görüyoruz. Bu durum izleyicinin ilk başta, politik doğruculuk adına dönem dizisi çekerken gerçeklikten uzaklaşmanın ne kadar doğru olduğunu sorgulamasına sebep oluyor. Ancak, Kraliçe Charlotte karakteri diğer karakterlerin aksine kurgusal değil, gerçek tarihi bir karakter. Kral 3’üncü George’un aslen Alman prensesi olan karısı Kraliçe Charlotte, Portekiz kraliyet ailesi üzerinden Afrika köklerine sahipti. İngiltere'nin ilk "kara kraliçesi"nin varlığı sıklıkla unutulan bir hakikat olsa da Bridgerton ile tekrardan gün yüzüne çıktı. Kraliçe Charlotte dizide, İspanyol Kral’ı IV. Felipe’nin baş ressamı, Barok dönem sanatçısı Diego Velázquez'in resmettiği, Juan de Pareja’nın portresinin önünde durduğu sahne ile karşımıza çıkıyor. Bu şekilde, eser ve kraliçenin ırklar arası ilişkisinin tarihsel kökenleriyle bizlere yansıtıldığını görüyoruz.
Pareja İspanya'nın Sevilla şehrinde doğdu. Yarı Afrikalı, Yarı İspanyol bir melezdi.
Hayata köle olarak başladı ve ressam Velázquez’in kölesi olarak çalıştı. Bu portre ise Velázquez'in Papa İnnocent X'in portresini yapmak için gittiği İtalya gezisi sırasında, Papa’nın resmine hazırlık olarak yaptığı tablodur. Böylece, tarihteki, Afrika kökenli İspanyol bir adamın bilinen en eski portresi yaratılmış oldu.
Sanat Tarihinin başyapıtlarıyla karşılaşacağınız müzelerin duvarlarına baktığınızda, önemli portrelerin hepsi Avrupalı sanatçıların, Avrupalıları konu ettiği etnik çeşitlilikten yoksun eserlerdir. Eğer eserlerde, Avrupalı olmayan birileri yer alırsa, genelde bu figürler isimi bilinmeyen anonim karakterler olarak, hizmetçi ve köle rolleriyle sınırlı kalır ya da eserler hiç sergilenmeyip sanatçının stüdyosunda çürürler. Velázquez, bu portreyi, Pantheon'da büyük bir resim sergisinin parçası olarak sergilemiştir. Eseri ilk kez gören eleştirmenler, sergideki diğer eserlerin resim olduğunu ancak bu portrenin gerçeği yansıttığını dile getirmiştir. Resme baktığınızda görürüz ki, İspanyol Kralı’na olan yakınlığı nedeniyle birçok soylunun, saray çevresinin resimlerini yapan Velázquez, Pareja'yı da kraliyet portrelerinde gördüğümüz saygınlıkta resmeder; Pareja’nın kendinden emin duruşu, kıyafetleri ve izleyiciye doğrudan bakması, onu güçlü gösterirken, ressamın kullandığı renkler de modelin saygın duruşuna katkıda bulunur ve figürün sosyal statüsü, ten rengi izleyen biri için görünmez hale gelir. Bu resim yapıldıktan 4 sene sonra, 1654’te Peraja özgürlüğüne kavuştu ve kölelere yasaklanmış bir meslek olan ressamlık yapmaya başladı…
Dizide ise bu portrenin anlamı daha da pekişmekte; bizlere herhangi bir ten renginin beyaz kadar doğal olduğunu anlatmaktadır. "Regency" döneminde daha çeşitli bir toplumu yeniden tasarlamak adına tıpkı Kraliçe Charlotte karakteri gibi katalizör bir rol oynar. Kraliçe, Juan de Pareja’nin portresinin önünde durarak; kendi benzerliklerini, tarihini ve soy ağacını benimsemekte, bu sırada Peraja’nın sureti ise siyahi bir aristokratın hayali bir portresine dönüşmektedir. Dizinin her bölümünde gerçekleşen balolar, güzel kıyafetler ve ortamlar, Pareja’nın ve Charlotte’nin kendinden emin duruşlarına bakarken, insanların arasında fiziksel hiçbir fark gözümüze takılmamaya başlamaktadır.