Tarih, sanat, doğa iç içe
19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında gelişen “art nouveau” sanat akımının başkenti Nancy.
Güven BaykanNancy’ye ulaştığımızda ilk durağımız olan Stanislas Meydanı, 18. yüzyılda Polonya Kralı Stanislas Leszczynski tarafından inşa ettirilmişti. Avrupa’nın en görkemli meydanlarından biri olarak kabul edilen bu alan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor ve altın yaldızlı kapıları, zarif çeşmeleri, görkemli düşleriyle kentin ününü bugüne taşıyor.
Ardından kentin ruhani kalbi olan Nancy Katedrali’ne yöneldik. 18. yüzyıldan kalma gotik ve barok mimarinin mükemmel bir uyumla birleştiği bu katedral yüksek tavanları, rengârenk vitrayları ve süslemeleriyle büyüleyici. Katedraldeki mistik ortam, buradaki her ayrıntının yüzlerce yıllık bir tarihin sessiz tanığı olduğunu hissettiriyor.
Kültürel zenginlikleri keşfederken sıradaki durağımız Musée des Beaux-Arts. 14. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan geniş koleksiyonuyla bu müze, Rubens ve Delacroix gibi ustaların eserlerini barındırıyordu. Her oda Avrupa sanatının önemli dönemlerine ışık tutarken özellikle Art Nouveau koleksiyonu Nancy’nin bu sanat akımındaki ana rolünü gözler önüne seriyor. Cam ustası Émile Gallé’nin zarif eserleri, sanatın ne kadar hayat dolu olabileceğini etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor.
Musée des Beaux-Arts’tan sonra École de Nancy Müzesi’ni ziyaret ettik. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Nancy’de gelişen “art nouveau” akımının en güzel örnekleri burada sergileniyor. Gallé’nin yanı sıra diğer cam ustalarının da doğadan esin alan işleri bu müzede yer alıyor. Her bir eser Nancy’nin sanata olan katkısını ve bu akımın kente nasıl derinlemesine kök saldığını bizlere gösteriyor.
Nancy’nin belki de en önemli kültürel hazinelerinden Lorraine Dükleri Sarayı’na da uğramadan edemedik. 1850 yılında kurulan bu müze Fransa’nın en kapsamlı sanat ve tarih müzelerinden. Lorraine bölgesinin tarihi ve mirasına odaklanmış ve eski dük sarayı, Cordeliers Manastırı ve Hükümet Sarayı gibi dikkate değer bir bina kompleksinde yer alıyor. Şu sıralar büyük bir yenileme projesi nedeniyle kısmen kapalı olan bu müze, Lorraine sanatından 25 başyapıtı Musée des Beaux-Arts’ta sergiliyor.
Ertesi gün doğanın kucağında biraz huzur bulmak için Montet Botanik Bahçesi’ni ziyaret ettik. Kent merkezinden kısa bir yolculukla ulaştığımız bu geniş bahçe, 18. yüzyılda kurulmuş ve 12 binden fazla bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Doğayla baş başa kaldığımız bu huzurlu saatler, şehirden uzaklaşıp kendimizi yeniden keşfetmemize olanak sağladı.
Akşama doğru Stanislas Meydanı’nda düzenlenen klasik müzik konserine katıldık. Tarihi binaların ve yıldızların altında yankılanan müzik, kentin ruhunu canlandırdı. Nancy’nin kültürel zenginliğini bu atmosferde hissetmek günün en unutulmaz anlarından biri oldu.
Son sabahımızda kenti son bir kez daha keşfetmek için erken saatlerde sokaklara çıktık. Henüz kalabalıklaşmamış sokaklarda yürüyüş yapmak Nancy’nin derinliklerine inmemizi sağladı. Her köşebaşında karşılaştığımız tarihin izleri bu kentin yüzyıllardır nasıl yaşadığını fısıldıyordu.
Nancy’den ayrılmadan önce bir kez daha Stanislas Meydanı’na uğradık. Meydandaki bir bankta oturup son birkaç gün boyunca yaşadıklarımızı düşündük. Her köşesi ayrı bir hikâye anlatan bu kent bizim için unutulmaz bir yolculuğun başlangıcı oldu.