Sokak ağlanacak yer
Melisa Uzunarslan yeni teklisiyle dinleyicilerine olumsuz ruh durumlarını içinde saklamamayı öneriyor.
Deniz ÜlkütekinHer şarkısında kendinden bir şeyler yansıtıp dinleyicisiyle yakın bağ kuran bir isim Melisa Uzunarslan. Son olarak “Sokak Ağlanacak Yer Değil mi?” isimli teklisini yayımlayan başarılı müzisyen pandemi sonrasında yaşadığı ruh durumunu insanlarınkiyle eşleyerek oldukça içsel, bir yandan da insanların seslerini yansıtan bir çalışmaya imza attı.
"Sokak ağlanacak yer değil mi?" diye soruyorsunuz son şarkınızda. Yorumlara baktığımda genelde hüzün duygusuyla karşılaştım. Ancak sözler kişisel olarak bir cesaret, kabuğunu kırma ve güçlenme çağrısının yansıması diye düşündüm. Siz ne dersiniz?
Pandemi dönemi sonrasında tüm insanların çeşitli ruhsal sıkıntılar yaşandığını gözlemlemekle beraber kendim de bunu uzun süre deneyimledim. Yurt dışında ruh sağlığı farkındalığının ciddi anlamda üzerine gidildiğini takip ediyorum ve ülkemizde psikolojik sıkıntılar yaşayan insanların en yakınlarıyla bile bunu paylaşmaktan çekindiğini düşünüyorum. İnsan yaşamadan anlamaz derler ya... İşte tam da öyle bir dönemin ortasında sokağa çıktığımda ağlamaya başladım ve insanların garipseyen bakışlarını hissettim. İsterdim ki birisi gelip bana “Neyin var” desin. Bu yüzden de benim gibi psikolojik sıkıntılar yaşamış ve yaşayan insanlara ses olacağını düşündüğüm bir şarkı yazmak istedim. Bence sokak ağlanacak bir yer.
Şarkı altyapısındaki elektronik tınılarla önceki çalışmalarınızdan biraz daha farklı bir sese sahip.
Çocukluğumdan beri akustik enstrümanlarla müzik ürettiğim ve icra ettiğim için ilk albümlerimde elektronik tınılarla ilgili tutucu olduğumu fark ettim. Son zamanlarda sevdiğim pek çok müziğin elektronik sesler de barındırdığını gördükten sonra “Neden ben de yapmıyorum” diye düşündüm.
Daha önceki konuşmamızda mükemmeliyetçi ve hırslı bir yapınızın olduğunu söylemiştiniz. Aslında bu özelliklerinizin son yıllardaki üretimlerinizde iyiden iyiye kendini fark ettirdiğini düşünüyorum. Büyük Buhran'dan sonra üretim yoğunluğunuz ve yöntemlerinizde bir değişim yaşandı mı?
Eski röportajlarımı okuduğumda kendimi çok fazla etiketlediğimi fark ediyorum. Mükemmeliyetçi ve hırslı olduğum kadar kusurları ve tembelliği de seven biriyimdir. “Büyük Buhran” benim ikinci albümüm ve o albüme kadar sadece kendi söz ve bestesini yaptığım şarkılarımı yayınladım. Üretim hızımı yavaşlattım gibi gözükse de çok fazla beste yaptım ancak yayınlamak için içimde demlenmesini beklemek gibi bir olgunluk dönemindeyim.
Son bir buçuk yılda birçok tekli yayımladınız. Bu şarkılar bir albüme dönüşecek mi? Yoksa sıfırdan bir albüm hazırlığında mısınız?
Dijital platformlarla birlikte herkesin de dile getirdiği gibi albüm yayınlamak maddi kazanımdan ziyade manevi olarak da bir tatminsizlik yaşatmaya başladı. Dinleyicinin tüketimi çok hızlandığı için şarkıları albüm olarak yayınladığınızda tüm şarkılar maalesef insanlara ulaşmıyor. Bu yüzden single olarak yayınlamaya devam etmeyi düşünüyorum. Ancak gelecekte ne yapacağım belli olmaz. (Gülüyor).
Son dönemlerde kendinizi üç kelime ile tanımlayacak olsanız hangi kelimeleri seçerdiniz?
Şefkat, iyileşme ve tutku...
PRODÜKTÖRLÜĞÜN VAKTİ GELDİ
Birçok enstrümana hakim ve yüksek bir kompozisyon bilgisine sahip bir müzisyen olarak prodüktörlük de gündeminizdedir diye düşünüyorum. Son şarkınız da kendi plak şirketiniz MDU Yapım'dan çıktı. Biraz bu oluşumdan ve ileriye dönük hedeflerinizden söz eder misiniz?
Yeni şeyler öğrenip hazır olduğumu hissettiğimde bu kazanımı hayata geçirmek beni canlı tutuyor. Birçok sanatçı arkadaşımın stüdyo süreçlerinde fark ettirmeden onları heyecanlandıran dokunuşlar yaptığımı gördükçe prodüktör olarak da çalışmanın vaktinin geldiğini düşündüm. Bugüne kadar çok büyük ve şahane iki plak şirketiyle çalıştım. Sektör adına bana kattıkları pek çok değerli şey oldu ama ne yalan söyleyeyim tam bağımsız bir yapımcı olma fikri hep aklımdaydı. Yapım şirketimle en büyük hedefim kendi müziklerim dışında klasik müzik camiasındaki çok yetenekli icracı ve bestecilerin neredeyse tüm dijital haklarının kendilerinde kalacağı çalışmalarını yayınlamak.
HÂLÂ BİR SENDİKAMIZ YOK
Müzisyenlerin sosyal hakları ve çalışma şartları hakkında epey kafa yorup emek sarf ettiğinizi biliyorum. Pandemi ve yasaklar sonrasında şu an nasıl bir müzik ortamı var?
Ben ve benim gibi birçok müzisyen, ne kadar sesini duyurmaya çalışsa da halen sendika gibi somut bir oluşuma sahip değiliz. Müzik meslek birlikleri telif hakları konusunda geçmişimize göre çok daha belirgin ilermeler kaydetse de icracıların yani enstrüman çalanların haklarını arayabilecekleri herhangi bir mecra yok. Bunun da devlet desteği olmadan gerçekleşebileceğini düşünmüyorum. Sanat söz konusu olduğunda, hiçbir yasak ya da sansür kalıcı olarak geçerliliğini sürdüremez.