Sevmek; sen ve ben
19. yüzyılda entelektüel çevrelerde büyük etki bırakan Feuerbach’ın sevgi üzerine görüşleri insanlığa ilişkin değerlere ışık tutuyor.
Ayşe AcarLudwing Feuerbach Almanya’da “Sol Hegelciler” olarak tanınan filozofların en başında gelir. 1840’larda çıkardığı eserlerle hem çağdaşlarını hem de kendisinden sonra gelen pek çok ismi deyim yerindeyse yerinden oynatmıştır. Engels, onun etkisini şöyle özetliyor: “Heves herkese yayılmıştı, hepimiz birden Feuerbach’çılar olmuştuk.”
Engels dışında Marks, Nietzsche, Freud, Buber, Heidegger ve Sartre gibi farklı düşünürleri etkilemiş olan Feuerbach’ın en çok etkilendiği isim ise Hegel’dir. Hegel felsefesinin kendisinden önceki felsefi görüşlerden kesin biçimde ayrıldığını düşünen Feuerbach aynı zamanda Hegel’i eleştirmiş ve onu aşmak için büyük çaba harcamıştır.
Tanrı ve evren karşında fani ve geçici şey olarak konumlandırılan insana bu şeyler karşısında güvenilir bir yer açma çabası Feuerbach’ın ana uğraşısı olmuştur. Onun bilinç, insan, Tanrı ve evrene ilişkin görüşleri bir başyapıt olarak tanınan “Hıristiyanlığın Özü” isimli eserinde yer alır. Eserin belki de en dikkat çekici bölümü sevgi üzerine yapılan analizlerdir.
SEVMEK SIRF DUYGU DEĞİL
Feuerbach’a göre sevmek yalnızca bir duygu deneyimi değildir, o aynı zamanda varlığı ve bilmeyi açıklayan bir tür Tanrısal anahtar görevi görür.
“Kendini düşünmek kendini üretmektir. Evreni düşünmek evreni yaratmaktır. İlk düşünsel edim ise sormak ve cevaplamaktır.”
Filozofa göre düşünmek iki kişiyi gerektiren bir faaliyettir. Akıl ancak insanın insanla konuştuğu yerde ortak bir edim olan diyalogda oluşur. Tanrı insanı iki el ile yaratmıştır, bu eller Feuerbach felsefesinde kendini “ben” ve “sen” olarak gösterir.
“Ben kendi bakışını bir ‘sen’ gözünde güçlendirir. Başkaları olmadan evren benim için sadece cansız ve boş değil, üstelik anlamsız ve akıl erdirilemez olur.”
Feuerbach felsefesine göre bilinç kendini gerçekleştirmek ve yetkinliğinden sevinç duymak için ötekine gereksinim duymaktadır. Bu tıpkı bir aynaya bakıp aynada nasıl göründüğünü görmek gibidir. Ben ancak “sen”in bilincinde kendini görebilir. Şöyle diyor:
“İnsan yalnızca başkasında kendini anlar ve kendinin bilincine varır. Sadece insanın insana çarptığı ve sürtündüğü yerde nükte ile keskin zekâ alevlenir.”
Sevgi, “ben” ile “sen” arasında doğar. Sevmek, insanı Tanrı, Tanrı’yı insan yapan şeydir. Zayıfı güçlendiren, güçlüyü zayıflatan sevgi yüksektekini indirir ve alçaktakini yükseltir. Filozofa göre sevgi maddeden dolayı maddenin feshedilmesidir.
“Sadece sevgi, bülbülü şarkıcı yapar. Sadece sevgi, bitkileri çiçekle taçlandırır. İnancın, mezhebin, kuruntunun ayırdığı şeyi sevgi birleştirir.”
SEVMEK VE YÜZLEŞMEK
Sevgi olmadan insan kendisiyle karşılaşamaz. Sevmek insanı tutup kendi karşısına çıkarır ve onu özüyle uzlaştırır. Feuerbach’ın sevgi üzerine kurduğu cümleler, bu cümlelerle karşılaşan herkesi etkisi altına alır.
“İnsan, ‘ben’ ve ‘sen’in birliği olarak var olur. ‘Ben’ zihindir, ’sen’ sevgi, sevgi ama zihinle birlikte. Sevgi sayesinde zihin ilk kez ruh, insan ilk defa tam insan olur. İnsan sevdiği zaman ve sürece insan olur. ‘Sen’, ortak yaşamın ilkesi olarak insan yüreğinin kendini olumlamasıdır, sıcaklıktır. İnsan insanla güneşlenir. İnsan insanla ısınır.”
Feuerbach’ın sevgi ve onaylama üzerinde bu denli durmuş olmasının nedeni öncelikli olarak çevresinde gerçekleşen sosyal ayaklanmalar ve yaşanan karmaşalardan bir çıkış yolu olarak bu kavramları görmüş olmasında aranmalıdır. Sevgi, insanı kökten özgürleştirmeyi vaat eden yegâne şeydir.