Şen Şakrak bir baba: Bülent Şakrak
Birbirinden farklı işlerdeki oyunculuğuyla izleyiciyi gülümseten Bülent Şakrak, gerçek hayatta da samimi, eğlenceli ve çocuklarıyla dost bir baba olmanın portresini çiziyor.
Berrin KaradenizSamimiyeti ve duru enerjisi her zaman etrafına, işlerine yansıyor. Bunu en çok hissedenler de çocukları... Başarılı oyuncu Bülent Şakrak, şu günlerde ailece emek verdikleri Taş Kağıt Makas Atölyesi’ni ziyaretçileriyle buluşturmanın heyecanını yaşıyor.
Çocukları Okan Ali, Melisa ve eşi Ceyda Düvenci ile birlikte yansıttıkları ışıkları, ilişkileri ise bize ilham oluyor. Şakrak’a baba olmanın getirdiklerini, kariyer yolculuğunu ve ülkeyi sorduk. Gelin, sözü bugün babalara bırakalım...
Sizi en son çok konuşulan dizi Erşan Kuneri’de Payro olarak izledik. İkinci sezon çekimlerinin başlayacağı da duyuruldu. Nasıl başladı bu öykü, nasıl katıldınız projeye?
Bir gün evde oturuyorduk Cem ağabey aradı, sonra bir toplantı yaptık ve o kafasındaki şeyi anlattı. Cem Yılmaz ülkedeki gelmiş geçmiş en iyi mizahçılardan. Hem birçok insan için hem benim için çok önemli biri. Dolayısıyla bir teklif gelince çok istedim içinde olmayı. İkinci sezon olacak ama sanırım önümüzdeki yaz olabilecek o proje.
Ceyda Hanım’la aynı sektördesiniz. Dışarıdan bakınca eğlenceli devam eden birlikte bir yaşam örneği görüyoruz. Nasıl gidiyor ilişkiniz?
Çok iyi gidiyor. Örnek olma derdinde olmadığımız için eğleniyoruz belki de. Biz çok çalışıyoruz ve beraber bir şey yapabiliyor olma fikri ilişkimize çok iyi geliyor. Açıkçası Ceyda ile müşterek bir hayata geçmeden önce böyle bir ilişkinin çok örneğini görmedim. Aslında motivasyon buymuş: Birlikte çalışıp üretmek.
Peki, çocuklar? Onlara vakit ayırabiliyor musunuz?
Evet, her zaman. Çok çalışıyoruz ama çocukları ihmal etmiyoruz, onlara hiç “neredesiniz siz” dedirtmedik.”Etraflarını hiç boş bırakmadık. Çocuklarla bir şeyleri yapmayı başardığımızda Ceyda ile bizim de özgüvenimiz oturuyor. Bunun bir yaşı yok çünkü. Birbirimize, dostlarımıza sırtımızı yaslıyoruz ve bu düzeni bozmayacak kadar da bir zekâya sahibiz bence (gülüşmeler), o yüzden böyle devam edeceğiz.
Baba olmak ne değiştirdi sizde?
Baba olmak benim arabada gaz pedalına basışımı bile değiştirdi. Nasıl anlatabilirim ki… Beni ilk baba yapan Melisa’dır. Çok özel bir çocuk, ilk göz ağrım. Melisa’nın gücü, kuvveti (bence kudreti) ve tabii ki çalışkanlığı çok değerli. Melisa ile beraber vakit geçirseniz yoruldum demeye utanırsınız. Bizimki bir aşk evliliği, sonra Ali’miz oldu ve gerçekten “Ali” gibi geldi.
Ablasına, bize, hayatımıza çok iyi geldi. “Baba olmak mı?” bilmiyorum ama yaşama hevesiyle ilgili çok şey değiştirdi bende. Yaşamayı sever biri haline geldim. Eskiden arkadaşlarımızla “senin için ölürüm” demeyi marifetten sayardık. Birileri için sanırım ölmem artık, birileri için yaşarım.
Peki, baba olmak sorumluluk algınızı değiştirdi mi?
İster istemez değiştiriyor ama zaten sorumsuz biri değildim. İşçi emeklisi bir anne-babanın çocuğuyum. Her zaman sorumlulukların olması gereken bir evde büyüdüm. Har vurup harman savurmamaya, dikkatli davranmaya, eşyalarımıza iyi bakmaya mecburduk. Gençliğimde benim de saçmaladığım zamanlarım oldu ama yaş büyüdükçe farklı bir yere evrilebiliyor insan.
Ülkemizde anne baba ilişkisi çocuklarla daha dar alanlarda paylaşılıyor. Toplumda çocukla her anlamda ilgilenmesi gereken kişi anne olarak görülüp sorumluluk ona yükleniyor. Baba neden çocukla daha az temasta sizce?
Kadın bu noktada çok yetenekli ve inanılmaz bir canlı. Biz dokuz ay bir bebek taşıyamayız. Ben o doğumu yapamam, benim diyen erkek de yapamaz. Acayip bir iletişim var anneyle çocuk arasında. Birinin sütü geliyor, öbürü aynı anda acıkıyor vs. bambaşka... Bizim ülkemizde dediğiniz gibi bir şey de var ama buna benim itirazım var. Bu öykü başladığında babanın sürece ne kadar katıldığına da bakmak lazım. Ben kendimi sürece dahil ettim.
Bebeklerle ilgili birçok şey kadınlara yönelik yapılıyor. Mesela kadın girişimciler bize çok güzel bir hediye getirdiler bebek taşımak için. “Bunun farklı renklerini yapıp erkeğin de bunu rahatça kullanacağı bir biçime neden getirmiyorsunuz” dedim. Erkek onu taşımak istemiyor çünkü bütün hayatı boyunca onun gibi bir şey taşımamış. Onu sürece dahil etmek gerekiyor.
Baba olduktan sonra şunu çok daha iyi anladım dediğiniz bir şey var mı?
Var, rahmetli babam ve annem sağ olsalardı. Ali 4 buçuk yaşında. Annemin son yılları Alzheimer hastalığı ile geçti. Rahmetli babam 70 yaşında göçtü gitti. Torunlarıyla yaşayamadılar. Sağlıklı olsalardı şu anda, onlara “Beni gerçekten bu kadar çok mu seviyordunuz, ben bunu anlamamışım” demeyi çok isterdim. Ne kadar çok sevilen bir çocuk olduğumu anladım. Çünkü ben de çocuklarımı çok seviyorum. Beni bu kadar çok seviyor olmalarını hep hissediyorum. Aslında onlardan aldığım sevgiyi veriyorum.
Melisa ve Ali’ye sizi sorsak ne derler?
Çok düşünmeye gerek yok aslında, “komik” derler.
Birlikte neler yapıyorsunuz?
Ne yapmamız gerekiyorsa; oyun oynarız, sanat yaparız, resim çizeriz, araba kullanırız, yüzeriz, hepsini yaparız. Ağlarız beraber. Melisa’nın ben ağlıyorum diye ağladığını biliyorum. Veya Ali’yle kavga da ediyoruz örneğin.
Ne olacak bu ülkenin hali sıkıntısıyla bir baba olarak endişeleriniz var mı?
Endişelerden sıyrılma kararı aldık biz. Bu ülke bizim, bu insanlar bizim insanımız onu bilelim. Biz iyi hareketler yapacağız, çoğalacağız, değiştireceğiz. Herkesin yüzü asık, mutlu değil ama olmak zorundayız. Ülkeden giden insanlara hak veriyorum ama gitmemek için bir şeyler yapmak gerekiyor. Biz bu ülkeyi gerçekten seviyoruz. Burada yaşıyor ve bir şeyler yapmaya devam ediyoruz. Kendi çocuklarımız için bir şey yaptığımızda zaten bu ülkenin çocukları için yapmış oluyoruz.
"NEŞET ERTAŞ’I DEDELERİ SANIYORLAR"
Sanatla iç içe büyüyor çocuklarınız. Şimdiden bir alana yöneldiler mi?
Melisa kendi bestelerini yapıyor mesela. Ali başka şeylerle uğraşıyor. Ceyda ile bizim onları bir yere yöneltme kaygımız yok. Büyük laflar etmekten de çok korkuyorum ama kainat bir havuz. Onlar oradan kendileri ne istiyorsa onu seçecekler, alacaklar. Mesela Neşet Ertaş dinledik çok uzun zaman ve onu dedeleri zannediyorlar. “Neşet Dede” diyorlar. Müzik zevkleri, tercih ettikleri enstrümanlar, etkinlikler değişiyor.
"KORUMACIYIM AMA HİSSETTİRMİYORUM"
Korumacı bir baba mısınız?
Olabildiğince ama bunu çocuklara fazla hissettirmemeye çabalayarak. Çocuk da bunu çok hissetmemeli, “Beni koruyor ona göre olmalıyım” dememeli çünkü o da bir birey. Biz önce çok iyi birer arkadaş olalım babalığı, evlatlığı yolda bir yerde hallederiz. İlk aşklarını da, birinden kazık yedilerse onu da gelip bana anlatsınlar istiyorum. Mesela Melisa ilk hoşlandığı çocuğu bana anlatmıştı. İlişkiyi böyle bir yerden kurma hayalim var. Bunu yapmakta ne kadar becerikli oluruz bilmiyorum ama deniyorum, algılarım bu noktada açık.