Sarp Bozkurt Cumhuriyet Pazar’a konuştu: 'Şaka yapmayı sevmiyorum'
Sarp Bozkurt, senaryo yazım sürecinde ve başrolünde yer aldığı “Dünya Varmış” filmini ve mizaha bakış açısını anlattı.
Deniz ÜlkütekinKomediseverlerin merakla beklediği “Dünya Varmış” bir yönüyle beklentileri karşılayacak bir yapım. Öte yandan filmin senaryosunun altında imzası da bulunan başrol oyuncusu Sarp Bozkurt, “Dünya Varmış”ı “felsefesi olan garip bir film” olarak tanımlıyor. Ayrıca bugüne kadar ortaya çıkardığı en bütünlüklü iş olduğunu söylüyor. Gelin gerisini kendisinden dinleyelim.
- Pandemi ile birlikte salgın ve toplu yok oluşları konu edinen filmler adeta patlama yapmıştı. “Dünya Varmış” bu konuya nereden bakıyor?
“Dünya Varmış” aslında bir insanlık eleştirisi. Filmde bolca göreceğimiz ve duyacağımız, hatta filmin üstüne kurulduğu mantık diyebilirim. Zevklerimiz için dünyanın kendisinden vazgeçmiş, dünyayı tüketmeye cüret etmiş olmamız bir noktada onun sonunu getirecek ve bu zannettiğimizden daha hızlı olacak. “Dünya Varmış”ta da yeni medeniyetin kurucuları “Kadimler” örgütü, yeni medeniyeti bu görüş üzerine kuruyorlar. Haz amaçlı yiyecek, içecek, sanatın her türlüsü, ilişki, alışveriş, para ve tüketim yasak. Aslında yeni medeniyetteki insanları dünyaya yaptıklarından dolayı cezalandırıyorlar. Bu filmde kötü yok. Herkes kötünün ta kendisi.
- Senaryo nasıl ortaya çıktı?
Ali Adnan Öztürk felaket senaryolarını seven bir adam. Ofisinin altına sığınak yaptıracak kadar bunlara inanıp buna göre yaşıyor. O yüzden ilhamını Adnan’ın korkularından aldı senaryo. Sonra Adnan beni cesaretlendirdi senaryo için. Daha önce dizi yazmıştım ama sinema filmi çok başka bir şey. Karakterlerin hikâyesi ve dönüşümünü ifade edebilmek için az vaktiniz var. Bu yüzden sürekli yazdık, sildik ve baştan yazdık, altı aydan fazla uğraştık. Çünkü izleyince de hak vereceksiniz çok karışık bir senaryo yapısı var filmin. Büyük macera ve merak unsurları barındırıyor. Bunları yaparken bir yandan izleyiciyi yormaması ama bir yandan da sürpriz sona hazırlaması gerekiyordu. Sırası gelmişken söylemem gerekiyor, lütfen bu filme gidenler sonunu arkadaşlarına söylemesin.
- Senaryo ve “cast” sürecinde nasıl bir yaklaşımınız vardı?
Bunun “ucuz” bir komedi filmi olmaması ilk şartımızdı. Zaten Adnan ile dünya ve yaşamla ilgili düşüncelerimiz uyuşuyor. Felsefesi olan garip bir film yapmak istiyorduk ilk günden beri. İnsanlar uzun zamandır sinemada bir yerli film izlemek için heyecanlanmıyor. Dünyası, gizemi, garip komedisi, görsel efektleri, ses ve müzikleriyle ilk günden beri hayal ettiğimiz şey insanlara sinemadan çıktıklarında birbirlerine “Bunu sinemada izlemeniz lazım” dedirtmekti. Cast sürecine de böyle yaklaştık. Heyecan veren oyuncuları, daha önce görmediğimiz rollerde görme hayalimiz vardı. Birlikte oynamayı hayal ettiğim bir sürü insan filmin bir parçası olmayı kabul etti. Hatta şöyle kişisel ve duygusal bir anımdan bahsedebilirim bu noktada. Filmden iki ay önce “Neredesin Firuze” filmini bir daha belki 20. kere izledim. Umarım bir gün Ezel Akay’ın bir filminde oynarım diye düşündüm. Şimdi Ezel Hoca, benim yazdığım filmde rol almayı kabul etti.
- Karakteriniz öyküde nasıl gelişiyor?
Tufan karakteri, yeni medeniyetin başladığı Ark Hotel’deki en saf varlık olabilir. Bu kadar kötü insanın içinde iyiliği, güveni ve dostluğu temsil ediyor. Yeni medeniyetin kurulduğu otele kazara düşen Nuh karakterinin, geçmişiyle yüzleşme macerasında onun yanında oluyor. Ancak hikâyenin bir noktasında, yeni medeniyette de eski düzenin sürdüğünü gören ve buna bir isyanla karşı koymaya çalışan karakterlerimize isyanı nasıl başlatacaklarının fikrini veriyor ve bundan sonra hem yeni medeniyetin hem de karakterlerimizin kaderi değişiyor.
- İzlediğim kadarıyla genel yaklaşımınız yeni ve denenmemiş işleri yapmak yönünde. Bu cesaretiniz nereden geliyor?
Bence yaptığımız işin doğası bu zaten. Sürekli aynı şeyleri yapmak, aynı formülleri denemek bu işin mantığına ters gibi geliyor bana. İstikrarsızlık, farklılık ve risk almanın bu işin normali olduğuna inanıyorum. Bir de ben çabuk sıkılan biriyim. Cesaret değil belki ama eğlenme isteği diyebiliriz. Hayatta en eğlendiğim yer ya sahne veya set. Burada da eğlenmek için elimden geleni yapıyorum. Ayrıca yaptığımız meslek bir sürü yenilik denemeye, alışılagelmişten kaçmaya çok uygun bir meslek. Bizi kısıtlayan tek şeyin beynimiz olduğu bir iş yapıyoruz. O zaman neden uçup kaçmayalım ki...
MEDİTASYON DA YAPIYOR ŞAKASINI DA
- Günümüzde tüm dünyada insanları güldürmek için en çok kullanılan yöntemlerden birisi kişisel gelişim yöntemlerini espri konusu yapmak ancak siz kendiniz meditasyon ve düzenli spor yapıyorsunuz. Bu noktaya nasıl geldiniz?
Yani kendime iyi bakmayı seviyorum. Ailem var, kendime iyi bakmam gerekiyor. Mutlu olmayı seviyorum. Bunlar da beni mutlu yapıyor. Ama dünya üzerinde şakası yapılmayacak hiçbir konu olmadığını da düşünüyorum. Yani bunları yapıyorum diye bunlarla dalga geçmeyecek halim yok. Hayatta hiçbir şeyi çok fazla ciddiye almadığım için her şeyin şakasını yaparım. En çok da kendi şakamı yaparım.
"ŞAKA YAPMAYI SEVMİYORUM"
- Bence iki tür komedi var. Birisi komedi olduğunun altını çizen diğeri ise komedi olduğunu iddia etmeden güldüren... Her ikisinde de güzel ve başarılı örnekler var. Ancak ben sizi ikinci türde komedi ile ilişki kuruyor diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
Kesinlikle haklısınız. Şaka yapmayı sevmiyorum. Yazdığım senaryoları da okursanız parça halinde şaka bulmakta zorlanırsınız. Ama karakterleri, yanlış zamanda yanlış yerde bulundurmayı seviyorum. Böylece şaka yapmaya gerek kalmaz. Durum komedisine inanıyorum yani. Şaka dönemseldir, durum komedisi ise ömürsüzdür.
DÜZYATAN VE ŞENOLSUN’UN KATKILARI
- Engin Altan Düzyatan ve Melisa Şenolsun gibi isimler filmde yer alıyor. Senaryoya ve yapıma nasıl dahil oldular?
Altan ağabey zaten biz daha senaryoya başlamadan, hikâye kısmında dahil oldu diyebilirim. Ortada hepimizi çeken bir fikir var, bunu nasıl güzel bir senaryo haline getirebiliriz diye bir araya geldik. Sonra uzun bir üretim dönemi başladı. Bu uzun üretim dönemi sırasında sık sık bir araya geldik Altan ağabeyle. Gece rolü için de zaten ilk günden beri Melisa vardı aklımızda. Senaryoyu ona ulaştırdık ve kısa zamanda o da olumlu döndü. Sonra bir kaza yaşamış olsa bile asla projeden vazgeçmedi. Biz de o kaza yüzünden senaryoyu bile değiştirdik. Yani ilk günden beri zaten bütün ekip, isteğini ve arzusunu son noktaya kadar ortaya koydu.
"EN KOMPLE PROJEM BU"
- Şu ana kadar yaptığınız en iyi ve keşke öyle yapmasaydım dediğiniz projeler hangileri?
Hayatımdan keşkeleri zaten çıkarttım. Hiçbir projeyi de en iyi veya kötü diye düşünmedim. Hepsinin zamanına göre nedenleri ve bana kattıkları elbette vardır. En iyi olarak değil ama ürettiğim şeyler içerisinde en komple olanın “Dünya Varmış” olduğunu söyleyebilirim gönül rahatlığıyla. Filmin demeyi çalıştıkları ve bunları söyleme biçimi, şu ana kadar yaptıklarım içerisinde en net olanı diyebilirim. Bazı inandığım şeyleri, bir film aracılığıyla ve başka karakterler vasıtasıyla insanlarla paylaşmak beni çok mutlu etti.
"ŞÜKREDEREK KALKIYORUM"
- Kariyerinizde ve yaşamınızda olmak istediğiniz yerde misiniz?
Ben her sabaha şükrederek başlarım. Her geceyi de şükrederek bitiririm. Kariyerimde ve yaşamımda hiçbir zaman gelmek istediğim tek bir yer olamaz. Bu her gün yenilenen bir şeydir. Yani olduğum yerden, uyandığım sabahtan her zaman çok mutluyum ama her zaman daha fazlası için yaşarım. Acele etmiyorum hiçbir şey için. Bir yol var önümde. Bunu hızlı koşup çabuk yorulmak istemem. Ben bu yolculuktan da keyif alıyorum. Zaten olay benim için hiçbir zaman hızlıca B noktasına gitmek olmadı. Her zaman gittiğim yolun tadını çıkarmaya çalıştım. Hızlı giderseniz geçtiğiniz yolların güzelliklerini göremezsiniz.