Sanatla zamanda yolculuk

Z kuşağı analog dünyanın kapılarını aralarken sanat kurumları da bu gelişen akıma duyarsız kalmıyor.

Bala Gürcan Madra

Dijital çağda doğup büyüyen Z kuşağı, hiç yaşamadıkları teknoloji öncesi döneme yoğun bir ilgi gösteriyor. Sosyal medya platformlarında “nostalji” etiketi altında paylaşılan 1980’li ve 1990’lı yıllara ilişkin moda, müzik ve yaşam tarzlarını yansıtan içeriklerin çoğalması bu eğilimin somut bir göstergesi. Teknolojinin, yaşamın her alanına girdiği günümüzde bu nostalji akımı, yalın bir meraktan öte derin bir anlam taşıyor.

Baby Boomer'lar, X kuşağı ve milenyum kuşağı, ankesörlü telefonları, kağıt haritaları ve daktiloları bire bir deneyimlemiş son nesiller. Onlar için eski bir hatıra olan bu analog dünya, Z kuşağı için keşfedilmeyi bekleyen bir alan. Bu genç kuşak, internet öncesindeki yaşama yönelik ipuçlarını “Seinfeld” ve “Friends” gibi dönem dizilerinde ve sosyal medya forumlarında arıyor. Özellikle, insanların cep telefonu olmadan nasıl sosyalleştiğini ve bilgiye nasıl ulaştığını merak ediyorlar. Vinyl plakların yeniden yaygınlaşması ve polaroid fotoğraf makinelerinin geri dönüşü bu özlemin bazı yansımaları.

DAHA BASİT BİR DÖNEM

Bunun ardında, günümüz sorunlarından kaçış arzusu yatıyor olabilir. İklim krizi, yükselen enflasyon ve küresel huzursuzlukların gölgesinde, geçmiş “daha basit bir zaman” olarak idealize ediliyor. Sürekli çevrimiçi olmanın ve sosyal medya baskısının yarattığı dijital yorgunluk, gençleri daha yalın bir yaşam arayışına itiyor. Ekran bağımlılığının tetiklediği yalnızlık hissi ve bağ kurma isteği de bu romantik bakışı güçlendiriyor.

Tate Modern’in 28 Kasım’da açılacak olan “Electric Dreams” sergisi tam da bu noktada anlamlı bir örnek sunuyor. Teknoloji ve sanatın ilk işbirliklerini kutlayan sergi, 1950’lerden internet çağının başlangıcına uzanan döneme 150 eseri bir araya getiriyor. Seçki, psikedelik enstalasyonlardan ev bilgisayarlarıyla yapılan ilk denemelere, video sentezleyicilerden erken dönem sanal gerçeklik çalışmalarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Böylelikle internet öncesi sanata nostaljik bir pencere açarak ziyaretçileri adeta bir rönesans yaşayan bu dönemin görsel dünyasını keşfe çıkarıyor. 

ULUSAL GALERİ’DEN İKLİM PROTESTOLARINA KARŞI ÖNLEM

İngiltere’deki Ulusal Galeri, art arda gelen protestolar sonrasında güvenlik önlemlerini sıkılaştırma kararı aldı. Galeri yönetimi, büyük çantaların yanı sıra sıvıların da müzeye girişini yasakladı. Bu kararın ardında, “Just Stop Oil” hareketinin son dönemdeki eylemleri yatıyor: Aktivistler 27 Eylül’de Van Gogh'un “Ayçiçekleri” tablosuna çorba fırlatmış, temmuz ayında ise John Constable’ın 1821 tarihli “Saman Arabası” tablosunu başka bir resimle kaplamıştı. Geçen yıl ise Velázquez’in “Rokeby Venüsü” olarak bilinen “Venüs’ün Tuvaleti” eseri, iki aktivistin çekiçli saldırısına uğramıştı. Galeri, Temmuz 2022’den bu yana beş kez hedef alındı. 

Galeri yönetimi “Artık koleksiyonumuzu ve ziyaretçilerimizi korumak için daha katı önlemler alma zamanı geldi” açıklamasıyla, 18 Ekim’den itibaren yeni güvenlik protokolünü devreye soktu. Yeni düzenlemeyle ziyaretçilerden “büyük çanta taşımamaları” ve “asgari düzeyde eşya getirmeleri” isteniyor. Sadece bebek maması, anne sütü ve reçeteli ilaçlar bu yasakların dışında tutuluyor.

Just Stop Oil'in dünyanın çeşitli müzelerinde gerçekleştirdiği bu protestolar, sanat dünyasında ve kamuoyunda geniş yankı uyandırıyor. Hareket sözcüleri, eylemlerinin amacını iklim krizine dikkat çekmek ve toplumsal öncelikleri sorgulatmak olarak açıklıyor. Aktivistler, özellikle cam korumalı eserleri seçerek kalıcı hasardan kaçındıklarını vurgularken vermek istedikleri mesaj net: “Sanat eserlerinin korunmasına gösterilen özen, yaklaşan iklim felaketi karşısında gözden geçirilmeli.”

Bu radikal protestoların farkındalık yaratmak için doğru yöntem olup olmadığı sanat dünyası ve çevre aktivistleri arasında süren bir tartışma konusu. Bazı uzmanlar, bu eylemlerin kamuoyu desteğini azaltabileceğini öne sürerken diğerleri iklim krizinin olağanüstü eylemler gerektirdiğini savunuyor.