Şam’dan Selanik’e, Selanik’ten Ankara’ya... Adım adım Cumhuriyet

Mustafa Kemal’deki Cumhuriyet düşünce ve inancı sır değildir. Mücadele arkadaşlarınca bilinmektedir. Çünkü, o daha 1907 yılında Selanik’te Hakkı Baha Pars’ın evinde şöyle demiştir: “Millet baskıcı ve zorba yönetim altında yok oluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve yok olma vardır. Eskimiş olan çürük yönetimi yıkmak, milleti hâkim kılmak, özetle vatanı kurtarmak için sizi göreve çağırıyorum.”

Prof. Dr. Şaduman Halıcı

1919’da Anadolu’da örgütlenirken de bu düşüncesine sadık kalmıştır. Erzurum’da Mazhar Müfit Kansu’ya Cumhuriyet’in benimseneceğini söylemesi, Sivas’ta kongre başkanlığına verilen ve Anadolu’da bir Cumhuriyet kurulmasını isteyen önergenin altına “Çok mühimdir, vakti gelince yapılacaktır” kaydını düşmesi düşüncedeki sadakatin izleridir.  

1921 Anayasası’na temel olacak Halkçılık Programı’nı 13 Eylül 1920’de TBMM’ye sunan da odur. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin yön verdiği program 18 Eylül’de meclis gündemine alınır. Ama millet egemenliği, saltanatçıların direnci ile karşılanır. Bu nedenle ancak I. İnönü Zaferi’nin getirdiği coşku ortamında, 20 Ocak 1921’de anayasaya dönüşebilir.

Mustafa Kemal, millet egemenliğinin Cumhuriyet rejimini işaret ettiğini de o günlerde açıklar. 1921 Mayısı’nda Şehzade Ömer Faruk mücadeleye katılmak üzere İnebolu’ya gelince Mahmut Esat Bozkurt’a, Osmanlı hanedanının bir daha ulusun başına gelemeyeceğini, çünkü Cumhuriyet ilan edileceğini söyler. Lozan Antlaşması imzalanınca Cumhuriyeti öngören anayasa değişikliği tasarısını da bizzat hazırlar (Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, 1973, s. 181). Ne var ki seçimler, muhalifler derken tasarı yeni açılan ikinci TBMM’nin gündemine gelmez.  O günlerde dünya kamuoyu da “Türkiye, devlet başkanı sorununu nasıl çözecek” sorusuna yanıt aramaktadır. Neue Freie Presse muhabiri Hans Lazar, 23 Eylül 1923’te Ankara’da Mustafa Kemal’le röportaj yapmayı başarır. 

Lazar, uzun süredir Türk anayasasının kısmen değiştirilmesinin beklendiğine ancak hükümetin oluşum biçimiyle ilgili önerilerin bir sır gibi saklandığına işaret eder ve düşüncesini sorar. Yanıt nettir: “Size Türk anayasasının birinci paragrafını tekrar etmek istiyorum: ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yasama ve yürütme yetkisi milletin yegâne temsilcisi olan Meclis’te toplanmıştır’. Bu iki cümle, ‘Cumhuriyetkelimesinin açık ve yanlış anlamaya meydan vermeyen tanımıdır!”. Ardından 8 Ekim’de Yunus Nadi’nin Anadoluda Yenigün’ü “Yakında Cumhuriyet ilan edilecektir” der.

Mustafa Kemal uygun zamanı kollamaktadır. Hükümet bunalımını tetikleyerek ilk adımı atar. Bunalım, hükümetin oluşum biçiminden kaynaklanmaktadır. 3 Mayıs 1920’de ilk hükümet kurulurken bakanlar, milletvekilleri tarafından tek tek Meclis’ten seçilmiştir. Yunan’ın Haziran 1920 taarruzu, düzenli ordu kurma, Ethem’in isyanı gibi olaylar hükümet oluşurken milletvekillerinin tek kişi üzerinde uzlaşmasını engeller. 4 Kasım 1920’de hükümetin oluşumuna yönelik seçim sistemi değiştirilir. Hükümet, TBMM başkanının Meclis üyeleri arasından göstereceği adaylar arasından mutlak çoğunlukla seçilmeye başlanır. Büyük Taarruz’a günler kala Mustafa Kemal’in başkomutanlık süresini uzatmaya direnenler başarılı olamayınca 8 Temmuz 1922’de onun aday gösterme yöntemine son verirler. İlk yönteme geri dönülür.

Mustafa Kemal bilmektedir ki barış döneminde kişisel hırslar belirecek ve milletvekilleri yine isimler üzerinde uzlaşamayacaktır. Öyle de olur. 24 Ekim’de Başbakan Fethi Okyar’ın aynı zamanda üstlendiği İçişleri bakanlığı görevini bırakması bunalımın başlangıcı olur. 25 Ekim’de toplanan Halk Fırkası Grubu, A. Fuat Cebesoy’dan boşalan Meclis ikinci başkanlığına Rauf Orbay’ı, İçişleri bakanlığına ise Sabit Sağıroğlu’nu aday göstermek ister. Orbay, muhaliflerin gizli lideridir. O günlerde kendisini kamuoyuna “Mondros’u imzalayan ama Lozan’la öcünü alan başbakan” olarak tanıtmaktadır. Ama Lozan’ın gerçek mimarı İsmet Paşa’yı karşılamaktansa başbakanlıktan ayrılmayı tercih eder. Sağıroğlu da muhaliflerdendir. Bu nedenle Mustafa Kemal onların adaylığını benimsemez.

26 Ekim’de hükümet üyelerini Çankaya’da toplar. Fethi Okyar’la öteki bakanların da çekilmeleri ve yeniden seçilecek olsalar bile görev kabul etmemeleri üzerinde uzlaşmaya varılır. Okyar hükümeti istifa eder. Ne Halk Fırkası Grubu ne de muhalifler kurulacak yeni hükümet listesinde uzlaşamaz. Mustafa Kemal Paşa adım adım hedefine yürümektedir. 28 Ekim akşamı İsmet İnönü, Kâzım Özalp, Fethi Okyar, Ruşen Eşref ve Fuat Bulca’yı Çankaya’ya davet eder. İstanbul’dan gelip görüşmek isteyen Kemalettin Sami ve Halit Karsıalan’ı da yemeğe alıkoyar, açıklar: “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!” Tartışırlar ve görüş birliğine varırlar. Konuklar ayrılırken yalnız İsmet Paşa kalır, onunla anayasa değişikliğini kaleme alırlar.

29 Ekim günü saat 10.00’da Halk Fırkası Grubu toplanır. Konu hükümet bunalımıdır. Mustafa Kemal katılmaz. Grup üyeleri bunalıma çözüm ararlar ama bulamazlar. Halit Karsıalan, bir gece önce alınan kararı uygular. Soruna Mustafa Kemal’in çözüm bulmasını isteyen önergesini sunar, kabul edilir. Mustafa Kemal toplantıya gelir, çözüm için süre ister. Odasına çekilir. Yeniden toplantıya katıldığında sorunun Cumhuriyetin ilanıyla çözülebileceğini açıklar. Parti grubu önerisini tartışır. “Önce bunalımı çözelim, sonra Cumhuriyet ilan edelim” anlayışını benimseyenler de savunularını yapar. Sonuçta Cumhuriyet düşüncesi benimsenir. Anayasada yapılacak değişikliğin, açıklama niteliği taşıdığı özellikle vurgulanır. Bu vurgu çok önemlidir: “Rejim uzun zamandır zaten Cumhuriyetti, ama açıkça ortaya koyamamıştık, şimdi açıklıyoruz” demektir. Bu yorumu TBMM de onaylar. Artık Türkiye Devleti, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Saat 20.45’te ise TBMM başkanı, cumhurbaşkanıdır. 

Dünyaya duyurulmak için atılan 101 pare top ise yankısını İstanbul’da yapacak, Cumhuriyet daha o gün yıpratılmaya başlanacaktır. Nasıl mı? Yanıt bir sonraki yazımızda…