Sadece beyninizi keseceğiz, meraklanmayın…
Psikolojik hastalıklar için uzun süre boyunca beyne cerrahi müdahale dışında bir tedavi yöntemi yoktu.
Ömür Tanyelİnsan beyni her zaman merak konusudur. Beynimizin yüzde kaçını kullandığımız tartışmalarından, ruhsal hastalıkların tedavisinde beynin bazı bölgelerinin çıkarılması ile süregelmiştir. İkinci kısım ilk çağlardan itibaren ilgi çekse ve hatta 20. yüzyılın başlarında yapılan bazı uygulamalar günümüzde dehşetle karşılansa da beyne yapılan bilimsel cerrahi girişimlerin önemli adımları sayılmıştır.
Orijinal ismiyle “One Flew Over the Cuckoo’s Nest”, (Guguk Kuşu) adlı Jack Nicholson’ın bir akıl hastanesinde hasta olan Randle McMurphy rolünde oynadığı unutulmaz filmde de Randle haşarı ve aykırı kişiliğinin tedavisi olarak filmin sonunda bu cerrahi işleme yani lobotomi’ye tabi tutulur.
LOBLARIN İŞLEVİ
Lobotomi veya lökotomi kavramı aslında tam anlamıyla beynin bir lobunun çıkarılması veya bir kısmının iptal edilmesine karşılık gelir. Beynimizin iki temporal, iki pariyetal bir de oksipital olmak üzere altı lobu vardır. Çok kaba bölümlendirmeyle; temporal loblar duyma ve sesle, pariyetal loblar fiziki hareketlerimizle ve oksipital loblar görmeyi anlamlandırmamızla ilişkiliyken; frontal lob kişiliğimiz, davranışlarımız gibi sosyal konularla bağlantılıdır.
Kuşkusuz, her lob izole görevler yapmaz ve birbiriyle derinlemesine ilişkilidir. İşte dönemin araştırmacıları davranışlar, huylar ve karakterlerle ilgili olarak bu nedenle frontal lobu gözlerine kestirmişlerdir. Önceki haftalarda öyküsüne yer verdiğimiz Phineas Gage de bu açıdan o dönem tıp dünyasında çok konuşulan bir vaka olmuştur.
NOBEL ÖDÜLÜ BİLE ALDI
Dr. Egas Moniz’in frontal lob üzerinde yaptığı cerrahi girişimler, 1936 yılında öncü kabul edildi. Hatta 1949 yılında “bazı psikozlarda tedavi edici değerinin keşfi” değerlendirmesiyle Nobel Tıp Ödülü bile Moniz’e verildi. Ancak bu ameliyatların çoğu psikiyatrik hastalar üzerinde uygulanıyordu ve psikiyatri hastalarına yönelik ilk ağızdan ilaç tedavilerin ardından hızla terk edilmeye başlandı. Lakin o güne dek binlerce hasta kişilik ya da ruhsal problemleri nedeniyle bu prosedürü tek seçenek olarak kabul etmek durumunda kaldı. Gerçekten de vakalar incelendiğinde çoğunun sebebinin ruhsal problemlere ait olması işlemin “piskocerrahi” olarak adlandırılmasının nedenini açıklamaktadır.
Lökotomi işlemi radikal ya da kısmi uygulanıyordu. Radikal işlemde frontal korteksin tüm geri kalan beyin kısımları ile ilişkisi yok edilirken kısmide ise bir parçası göreve devam ediyordu. Hasta işlem esnasında anestezi altında oluyor, birkaç yöntemle uygulama tamamlanıyordu.
Aslında olayın çıkış noktasının bir arayış olduğunu söylemek gerekir. Örneğin, Fransa’da 1939’da akıl hastalığı nedeniyle hastanede yatan hasta sayısı 120 bine ulaşmıştı ve tecrit dışında bir tedavi yöntemi yoktu.
Gerçekten de yayınlanan bir çalışmaya göre bildirilmiş 1340 vakanın yüzde 90’ı “akıl hastalığı” tanısıyla yapılan cerrahi işlemlerdir. Bunların çoğunu şizofreni ve intihar eğilimli depresyon durumları oluştursa da anksiyete ve obsesyon gibi sıkça karşılaşılan sorunlar da karşımıza çıkar. Bazen de kontrol altına alınamayan ağrı gibi şikayetler için bu prosedür uygulanmıştır. Ancak çalışmalarda “astım” gibi bazı solunum sistemi rahatsızlıklarında bile tedavi olarak lobotomi uygulanmış olmasını görmek şaşırtıcı.
O dönemlerde cerrahinin getirdiği travmalar ve komplikasyonlar hiç konuşulmayan konulardı. Bazı hastaların bu işlem sonrasında eski sağlığına dönmeyi bırakın, daha kötüye gitmesi göz ardı edilmeye başlanmıştı. Bunlar arasında meşhur kemancı ve besteci J. Hassid’e şizofreni teşhisi konması ve 26 yaşında lobotomi sonrası ölmesi de vardır. Ayrıca Amerikalı oyun yazarı Tennessee Williams’ın ablası Rose’un yapılan lobotomi sonrası iş göremez hale gelmesi ve onun bu durumunun yazarın bazı eserlerinde ilham veren karakterlere yol açtığı söylenmektedir.
ŞANSSIZ KENNEDY'LER
Lobotomi geçiren en ünlü kişi, ABD başkanı John F. Kennedy’nin kız kardeşi Rosemary Kennedy’di. Kendisine 23 yaşındayken “ajitasyonlu depresyon” tanısı kondu ve lobotomi önerildi. İşlemden kısa süre sonra ise bazı şeylerin yanlış gittiği anlaşıldı. Rosemary artık konuşamıyordu ve zihinsel kavrama yeteneği yeni yürümeye başlayan çocuğunkine eşdeğerdi. Depresyon belki geçmişti ama yerine ömür boyu bakıma muhtaç bir hasta gelmişti. Aile uzun süre bu ameliyatı gizledi ve çocuklarının zihinsel engelli olduğunu söylemek durumunda kaldı.
Tıpta günbegün olan gelişmelere şahit olsak da çok da uzak olmayan geçmişte şimdi “ilkel” sayılan uygulamaları görmek mümkün. Bundan 70-80 yıl önce basit bir melankolinin tedavisi olarak size meraklanmamanızı, sadece beyninizin bir bölümünü keserek bunu tedavi edeceklerini söyleseler ne hissederdiniz acaba?
Kaynak;
1. Brain lobotomy: a historical and moral dilemma with no alternative? World Neurosurg. (2019) 132:211-218.