Richard bir medya eleştirisi
Bayülgen 17 Eylül’de AKM sahnesinde olacak Richard oyunu ile bir gerçeklik sorgulaması ortaya koyuyor.
Deniz ÜlkütekinSahnede üçüncü sezona giren Richard tarih boyunca kendisi hakkında yapılan “karalama” kampanyalarına karşı kendi öyküsünü anlatma derdinde. Bunu sağlayan İngiltere’nin yüzlerce yıl önce yaşamış kralına yaşam veren Okan Bayülgen’in medya ve kitle iletişiminin kullanım biçimiyle olan derdi. Bayülgen için Richard, post truth çağı ile ilişkili pek çok soru içeriyor. Gelin yanıtları kendisinden dinleyelim.
- Richard ile aranız nasıl?
Benim önemsediğim seyircinin Richard’la arasının iyi olması. Oyun kolay anlaşılır bir oyun değil ve değindiği konu itibarıyla kolay hazmedilebilir bir oyun da değil. Öteki, göçmen, sığınmacı sorunu gibi konuları ikonik bir karakter üzerinden işlediği için yüzde 20’si Shakespeare’in özgün yazımı kalanı da bizim tekrar yazdığımız bir metin. İnsanları düşündürecek, uyaracak ve ötekilik konusunda duygulandıracak şeyler yazdık.
- “Richard” biraz da kutuplaştıran bir oyun değil mi? Seven çok seviyor, sevmeyen hiç sevmiyor...
Evet ama bu bir beğeni meselesi, kutuplaşma değil. Oyun sonrasındaki söyleşilerde de hiçbir kutuplaşma, sert bir fikir tartışması görmüyoruz. İnsanlar demokrat bir şekilde bir oyun karakteri üzerinden kendilerini ifade ediyorlar. Özellikle bir hikâye anlatma derdimiz olmadı, zaten neyin hikâyesini anlatacağız? Shakespeare’in Richard karakteri bilinen bir karakter, 500 yıllık bir kral. 2012’de kemikleri ortaya çıkarılmış bunun üzerine İngiltere karışmış, uzun bir adli tıp araştırması sonucunda kemikler tescil edilmiş, İngiliz siyaseti veya tiyatrosu bir şey yapma gereği görmemiş. O sırada sağ olan kraliçenin talimatıyla “pek gürültü koparmadan” defnedilmiş. Yani bu Richard’ımızdan kraliçe de hoşlanmıyordu. Sonra ardı ardına gelen skandallar var. Kraliçenin incelenmesine ömür boyu izin vermediği ve Richard’a mal edilen, kulede katledildiği düşünülen iki küçük prens var. Bu prenslerin olduğu düşünülen kemiklerin incelenmesine Charles tahta oturur oturmaz izin verdi. Ön adli tıp raporu gene bir skandaldır. Çünkü komplo teorisinde söylendiği gibi bu kemiklerin o çocuklara ait olmadığı DNA araştırmasıyla ortaya çıktı. Bu adli tıp incelemesi tamamlandığında ortaya yeni ilginç sonuçlar çıkar mı, bilmiyorum. Bu sonuçlar İngiltere ya da dünya siyasetinde önemli sonuçlar doğurmaz ama bize şunu gösteriyor: “Post truth”, oynanmış ya da değiştirilmiş gerçeklik, bize algoritmaların yönettiği izlence dünyamızda yankı odalarında tekrar tekrar sunduğu artık gerçeğe benzemeyen gerçeklik konusunda fikirler veriyor. Dünyanın en önemli şair ve yazarı o tarihte iktidara, Tudorlara yakın olmak için Richard’a bambaşka bir kader çizmiş...
- Richard aslında yüzlerce yıl önce ölmüş olsa da yaşam öyküsü hâlâ yazılmaya devam ediyor diyebilir miyiz?
Yazılmaya devam ediliyor ama Shakespeare, Richard’ı yazdığında 16. yüzyılın genel anlayışı üzere Tanrı kötü insanları sakat bırakarak diğer insanları uyarır düşüncesi vardı. Bu çirkin anlayış bugün de sürüyor. Ben 2012’de başlayıp 2015’te tamamlanan adli tıp raporuna göre oynansın demiyorum ama Richard’ı böylesine canavarlaştırmanın, çirkin göstermenin hâlâ bu anlayışa hizmet ettiğini düşünüyorum. Almanya’nın en önemli tiyatrolarından birinde çok önemli oyuncu Lars Erdinger’in canlandırdığı Richard’a artık adamda bozulacak başka bir yer kalmamış gibi bir de diş teli takmışlar. Yani Kevin Spacey’in Türkiye’ye de gelip oynadığı “Richard”da topallaması yetmiyormuş gibi bacağına aparat takmışlardı.
- Aşama aşama şeytanlaştırılıyor yani...
Evet, çirkinleştiriliyor. Ben de diyorum ki herkesin ve her şeyin temize çekildiği 2024’te bu kadar ikon yerle bir edilirken dünyanın önde gelen sanatçıları, sinema insanları geçmişleriyle ilgili suçlanır veya temizlenirken Richard’la insanların zoru nedir? 2015’ten sonraki gelişmeyi bu kadar Shakespeare uzmanı, akademisyen ve tiyatrocu izlediler. Bir yandan tiyatro dünyası Medea’yı bile temize çekmeye çalışmakta. Geçen sezon Türkiye’de beş farklı Medea oynandı. Kadınlar Medea’yı, böyle mitolojik canavar bir karakteri temize çekmeye çalıştılar. Bu benim ilgimi çekiyor. Bu oyun bize sadece ötekilik meselesini anlatmıyor aynı zamanda toplumların nasıl yüzyıllarca bu değiştirilmiş, uyarlanmış gerçekliklerle uyutulabildiğini de gösteriyor.
RICHARD VE ALGI YÖNETİMİ
- Richard’a yaşam vermeniz aslında bir medya ve algı yönetimi eleştirisi de diyebilir miyiz?
Evet, çünkü bugün ülkemizde de dünyada da görülen, seçimlerde ABD’nin başına gelen hatta Rusya’nın bu işte parmağı olduğu söylenen, sosyal medya araçlarıyla gerçekliğin değiştirilmesi, insanların bizzat kullandıkları tablet, telefon yoluyla, algı yönetimleriyle ikna edilmesi... Bugün ülkemizde basının bölünmüşlüğü, herkesin kendi kanalını izleyip duymak istediklerini duyması, bizim gibi sadece düşünce değil genetik zenginliği de muhteşem olan bir ülkede beraber yiyip beraber içip beraber eğlenmemize engel olan şeylerdir. Biz bugün sosyal medya araçlarıyla birbirimizi dinlemek yerine birbirimizi kısa yoldan linç etmeye çalışıyoruz. Ben de 500 yıldır lince uğramış, aslında İngiltere’nin savaş meydanında ölen son kralı yalnızca iki yıl tahtta kaldığı halde halk tarafından çok sevilmiş bir kralına neler yapıldığını gösteriyorum yine Shakespeare metni üzerinden. 17 cinayetle suçlanan, aslında bir seri katil olarak gösterilen, dışarıdan belli olmayacak bir skolyoz dışında ne topal ne çirkin ne kambur olan bir adamı nasıl oluyor da tiyatrocular genel siyaset uyarınca daha çirkin göstermeye çalışıyorlar? Oyundaki Richard’ımız bunlarla dalga geçiyor. Hikâyesini duyurmaya çalışıyor, bunu başaramayacağını anlayınca da bir kez daha ölüyor, intihar ediyor. “Spoiler” vermiyorum, zaten Richard’ın oyunun sonunda öldüğünü herkes bilir.
- O zaman İngiltere’den Fransa’ya geçelim, Olimpiyatların açılışını izlemişsinizdir. Dünya çapında çok konuşuldu, beni tek rahatsız eden orada bir metal grubunun Marie Antoniette’nin kesik kafasıyla performans yapmasıydı. O da Richard gibi Fransız Devrimi’ni meşrulaştırmak için şeytanlaştırılan bir karakter. Bu figürlerin yeniden üretilmesi yaşadığımız düzeni meşrulaştırmak için yapılıyor diyebilir miyiz?
Aynen katılıyorum. Yine Fransızca bir deyimle söyleyeyim, “riduculize” (alay) etti Marie Antoniette’i. Zaten bu organizasyonun sanat yönetmeni olan çocuk bir parlaklık peşindeydi. Ötekiliğiyle ilgili dertleri vardı. Bütün organizasyon LGBT savunması gibi göründü. Bana göre hava hoş. Los Angeles’ta böyle yapmayacaklar. Fransızlar kendi ülkelerinin böyle temsil edilmesini istedilerse yapsınlar. Paris dünyanın en önemli turizm kentlerinden. Zaten özgürlüğü, modayı, şatafatı ortaya çıkarmak istiyor. Bizim sanat yönetmeni çocuğumuz da parlak, alacalı bulacalı renkler, patlayan ışıklar, ledler, fazla derinliği olmayan ama gözü alan işlerle ortaya çıkmış. Ben estetik olarak fazla buldum. Paris’in edebi derinliğini, Fransız edebiyatıyla ilgili “İki oğlan bir kız” videosunda o koskaca kütüphanede birbirlerine kitap kapaklarıyla mesaj vermeleri için de “Aferin size, keşke birini okusaydınız bu kitapların da biraz daha derinlikli bir iş yapsaydınız” diye düşündüm. Paris’in böyle dekore edilmiş olması görsel olarak bana görgüsüz bir arkadaşın her tarafa bir şeyler takıp takıştırdığı bir ev dekorasyonu gibi geldi ama bu benim estetik yaklaşımım, politik yaklaşımım değil. Bütün özgürlüklerden yanayım. Böyle bir organizasyonunda ne Fransızların ne katoliklerin kutsal değerlerine saldırıldığını da düşünmüyorum. Bu bir disko gecesi organizasyonu gibi geldi bana. Yarın da başka bir disko gecesi yaparlar, bunu unuturuz.
"PARA İÇİN KÜLTÜRÜMÜZÜ MAHVETTİLER"
- Röportajlarınızdan gördüğüm kadarıyla dünya çapında kabul gören medya teorilerine hâkimsiniz ama bu teorileri oluşturan kişilerin referanslarıyla konuşmadığınız için bu gündeme getirilmiyor. 90’lı ve 2000’li yıllardaki TV programlarınızda bu yöntemleri kullandığınızı düşünüyorum. Son yıllarda ise medyada neler olup bittiğini ifşa eder haldesiniz sanki.
Doğru. İzlenme alışkanlıklarıyla ilgili reyting uzmanları, “Türkiye izleyenleri, AGB ve daha sonraki şirketlerle izliyoruz” dedikten sonra ki bu benim televizyonculuk yaşamımın tamamına denk geliyor. -Aynı tarihlerde başlanmıştı deneklerin izlenmesi- evlere “decoder”a benzeyen aletler takılmıştı. Bugün de 4 bin 500 kişiye ulaşmış denek paneli var. Bu denek paneli üzerinde, kulağımıza gelen bitip tükenmek bilmeyen dedikodulardan da anlıyorum ki bizim televizyoncularımız maalesef ülkemizin kültürel zenginlikleri mahvettiler. Kolay para kazanmanın şehveti içinde çirkinliklerle dolu bir topluma doğru bizi götürdüler.
- Sizce medya yozlaşmayı yansıtıyor mu yoksa üretiyor mu?
Üretiyor. Diyelim ki ben tutucu bir insanım ve Paris Olimpiyatları’ndan rahatsız oldum. Bana her gün o Paris Olimpiyatları’nı izlettirdiler 30 yıl boyunca. Böyle görebiliriz hikâyeyi. Değerler alaşağı edildi. Bir tutuculukla yaklaşmıyorum ama sabahtan akşama kadar topluma tecavüz, saldırı, cinayet, sapıklık izlettirirseniz toplumda bunları körüklersiniz.
- Aslında siz hep aykırı olan kişiydiniz...
Sevgili arkadaşım Cem Yılmaz’ın dediği gibi “Hani marjinal bizdik.” Ben gençken ve bu programları yaparken de medya bölümlerinde başka programların ahlaksızlığını eleştiriyordum.
- Ancak stüdyoya inek sokmak istediğiniz için kanal yöneticileriyle kavga etmişliğiniz vardı.
Evet ayrılmıştım televizyondan ama memleketimizin beni bağrına basması da bu yüzden oldu. Aslında marjinal gibi görünüp katiyen inançlarıyla, var olma biçimleriyle dalga geçmeyen bir adam olduğumu gördüler. Bir yandan televizyonun da doğasını anlamak lazım. Amerikalıların “Nasıl sigara, çamaşır tozu ve çikolata satarız?” diye uydurdukları formatlar bugün dünyaya hakim. Yarışmasından haberine, sabah programlarından talk show’una kadar... ABD ve Avrupa’da televizyon programlarının toplumun yaşayış biçimi konusunda çok dikkatli olduğunu görürüz. Aslında bu televizyonculuğun doğasında muhafazakâr tavır olduğu ve sanatla bir ilgisinin olmadığını gösteriyor. Sanat çünkü putları kırar, insanlara ifade alanı bırakmaya çalışır. Televizyonun böyle ödevleri yoktur. Hatta yıllarca televizyonun bir numaralı pornografik yayın organı olduğunu da iddia ettim. Kendi kimliğimden söz ederken, “Mütekait porno yıldızı” diyorum. Ben bu pornografinin içindeydim ama keşke bu kadar çirkin bir porno filmin içinde olmasaydık.
- Medya yöntemlerini ifşa etmenizin nedeni de bu “keşke” mi?
Evet çünkü kısa yoldan reyting almak için yapılanlar çok çirkin. 30 yıl önce de söylüyordum hâlâ söylüyorum: Seyirci programlarınızın kaç reyting aldığını hatırlamaz o reyting için yaptığınız maymunlukları çok iyi hatırlar. O yüzden kolay paranın televizyon yıldızlarına yapım şirketlerine de pek hayrı olmamıştır. Ne hale geldiklerini gördükçe karmaya inanasım geliyor. Eğlence sektörünün bütün yıldızları bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkarılıyor. Biz son olarak akıllı telefonun icadından önce beraber aynı şeye bakıyorduk. Çok kanal, akıllı telefon ve dizüstü bilgisayarla beraber sabahları bir gün önce aynı şeyi izlemiş olarak uyanmıyoruz. Bu da günlük konuşmamızı etkiliyor. Karı-koca, iki kardeş sevgililer aynı şeyi izleyemiyor. Bu da beraber izleme alışkanlığını ortadan kaldırdı. Ortak izleme kalkınca sağduyu ve mantık da ortadan kalkıyor. Kişisel izlemeyi çok tehlikeli buluyorum. Bunun üzerine araştırmalar yapıyorum, herhalde benim salaklığım, çok bir şey bulamıyorum. İnsanın kişisel izleme sırasında manipülasyona çok açık olduğu, aklının pek başında olmayacağı ve bir intihar bombacısı devşirmenin, insanları sapkınlaştırmanın ne kadar kolay olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Beraber izleme yapılsa çocuklar, büyükler neyin porno neyin erotik neyin ahlaksızca olduğunu konuşarak ortaya çıkaracak. Bütün izleme uygulamalarınız sizi bilinç altınız neye takılıyrosa ona yönlendiriyor. Bugün bir maymun gibi parmakla yaptığımız art arda “scroll” hareketi bizi aptallaştıran bilinç altımıza uygun sapkınca bir izleme alışkanlığıdır. Göya aklımı okuyan algoritma beni sürekli daha kolay daha çabuk ve daha ucuz olana yönlendiriyor. Bunun adı da pornografidir. Pronografi açık saçık görüntü demek değildir.
- Bu dediğinize karşı önerme şu olabilir. Ortak izleme sonucu medya araçları azalacağı için bu da insanları tektipleşmeye yöneltebilir. Çünkü TRT ana haber izleyip de haberleri öğrendiğimiz ve X’te sekiz farklı kaynaktan ne olup bittiğini öğrendiğimiz dünya aynı değil.
Şunu söylemek istiyorum. Emre Kongar bir gün bana, beni niye zeki bulduğunu söylemişti. Toplumdaki her birey sabahtan akşama sorunları çözmek için geleneklerden, inançlardan ve alışkanlıklarından yararlanır. Bize sorun çözmeyi sağlayan şeyler bunlardır. Kongar benim her zaman yeni bir fikir ürettiğimi belirtmişti. Boşver benim zeki olup olmadığımı. Demek ki bizim rotak geçmişimize dayanan davranan davranışlar var. Bunun yok oldupunu düşün. O zaman çocuğumu dövecek miyim dövmeyecek miyim? Kaırm beni aldatıyorsa onu boşayacak mıyım boşamayacak mıyım? Arkadaşımla kavga edince kafasında bir şey mi kıracağım yoksa ayıplayacak mıyım? Kim beni yönlendirecek. Nerede ortak bilinç? Sabahtan akşama kadar bu pornografinin içindeysem nasıl davranacağım?
- Zaten Türkiye ve dünyada tarikatların yükselmesinin bence ana nedeni toplumda kaybolan değerler sistemini daha darlaştırılmış hedef kitle odaklı efektif bir yaklaşımla sunmaları. Bu sorduğunuz sorulara onlar yanıt veriyor.
Ve böylece bu değerler manzumesini sunarken seni fanatizmin tuzağına düşürüyor.