Pati Çetesi Derneği: Hayvanlar için çalışan bir 'çete'

Ünlü oyuncu İrem Altuğ'un başkanı olduğu Pati Çetesi Derneği nerede kimsesiz yardıma muhtaç bir hayvan varsa oraya yetişiyor.

Barış Terkoğlu

Türkiye onu her akşam ekran başına kilitlendiği dizilerden, vizyondaki filmlerden tanıyor. Son olarak Çukur dizisiyle evlerimize misafir olan İrem Altuğ, perde arkasında başka projelerin peşinde. Hayvanseverliğiyle bilinen Altuğ, “Bir Pati Çetesi” adıyla dernek kurdu. Bugünlerde birinci yılını kutlayan dernek, yüzlerce hayvanın hayatını değiştirdi. Türkiye’nin hayvanların geleceğini tartıştığı günlerde İrem Altuğ ve “çetesi”yle hayvanların durumunu konuştuk.

Hatice Değirmenci, Ebru Can Evirgen, Kıvılcım Çağlıer de oradaydı. “Hayvan sevgisinin öğretilebilir” olduğunu söyleyen “çete”, “hayvanlarla bir arada yaşayabiliriz” diyor.



Birçok hayvan derneği varken neden böyle bir dernek kurmaya karar verdiniz?

İrem Altuğ: Aslında farklı bir şey yapmaya karar verdik. Daha yenilikçi bir yerden yola çıkalım dedik. Daha genç ve dinamik insanları bir araya getirelim, daha şeffaf bir yapıda ilerleyelim. Aldığımız bağışlar, harcanan paralar, giden yardımlar her şeyi herkesle paylaşarak yola devam edelim ve bizim gibi gerçekten başka bir çıkar gözetmeden sadece gönülden hayvan seven insanları bir araya getirelim. Bunu da başardık sanırım.

Sizce hayvan sevgisi olmayan bir insanın içine o sevgi nasıl yerleşiyor?

Hatice Değirmenci: Aslında biz onu yapamayız zaten onu kim yapar biliyor musunuz? Hayvan kendisi yapar. Biz hayvan sevgisini aşılayamayız ama o ortamı sağlayabiliriz. Ama tabi bizim için öncelikli olan genel bir bilinç kazandırmak.



Hayvan hakları yasasıyla sizce ne değişti?

Kıvılcım Çağlar: Ben biraz aykırı düşünüyorum bu konuda yani yasaların olmasını herhangi bir yasanın olup olmaması değil uygulanıp uygulanmadığı önemli. Dernek baskısı ya da toplum baskısı olmadan bir şey yapma ihtiyacı hissetmiyorlar hayvanlar için. Bunları uygulayacak uygulayıcılara ihtiyacımız var. Yasaları geçtim, Türkiye’de barınak, bakım evleri veya rehabilitasyon merkezlerinin çok güzel yerler olduğunu zanneden insanlar var ve sevdikleri hayvanları oralara gittikleri zaman mutlu olan insanlarla birlikte yaşıyoruz. Çünkü insanlar sanıyor ki orada bakılıyor, bakılmıyor değil elbette bakılıyor ama o kadar büyük bir hayvan nüfusunu bir arada tutacak onları çok steril, iyi koşullarda barındırmak zaten bir hayal...

Peki, sizin Pati Çetesi Derneği ne yapıyor?

İ. Altuğ: Hem İstanbul’da hem İzmir’de varız. 15-16 kişiyiz şu an ama bize farklı konularda destek olan gönüllülerimiz var.  İstanbul’da da aynı şekilde deneyimi olan arkadaşlarımız var. Aralıksız her cumartesi barınağa gidiyoruz. Seferihisar bakım evine gidiyoruz orada beslemeler yapıyoruz. Ayrıca oradan hiç çıkamayacağını düşündüğümüz yasak ırklı köpeklerle ilgileniyoruz. Birebir seviyoruz, okşuyoruz, bazen gezdiriyoruz. Çünkü orada müebbet hapis yattıklarını biliyoruz. Onun dışında Seferihisar’da kısırlaştırma yapıyoruz, besleme yapıyoruz. İstanbul ekibimiz de bu barınak harici her şeyi yapıyor. Sayısız kedi, sayısız köpek besleniyor himayemizde. Kurtarıyoruz, tedavi ettiriyoruz, kısırlaştırıyoruz ve sahiplendiriyoruz ya da kalıyorlar biz bakıyoruz. Bulunduğumuz yerde bahçemiz var orada 14 köpek, 17- 18 tane kedi var. Bu hayvanlarımızın hepsi çok tatlı. Yaşlılar ve engelliler, özel bakıma ihtiyaçları var. Eğer aynı bakımı iyileştikten sonra üstlenip sahiplenecek biri çıkmazsa burada kalıyorlar.

H. Değirmenci: Yuvalandırdığımızda onun takibini de üstlenmek zorundayız. Yani yuvalandırdım hoşça kal gibi bir şey olmuyor. Sürekli arayıp bu hayvan iyi mi, sokağa atılmadı doğru yerde kalıyor mu, mutlu mu, mamasını yiyor mu? Onları kontrol ediyoruz yuvalanınca da aslında işimiz bitmiş olmuyor.

K. Çağlar: Her sene herhalde en az 200 hayvan geliyor ve gidiyor. 4-5 senede 1000 hayvana yaklaştık.


Kıvılcım Çağlıer

“Senede 200 hayvanın hayatını değiştiriyorsunuz ama milyonlarca hayvan var” diyen bir algı var Türkiye’de. Siz hayvanseverliğin bu açıdan nerede başladığını düşünüyorsunuz?

İ. Altuğ: 200 hayvan yuvalanıyorsa bu 200 kişi demek. O 200 kişinin etrafında da en az 10 kişi buna tanık olsa aslında hayvanseverliği artırıyor. Şöyle bir örnek vereyim, oynadığım dizide ilk sene evcil hayvanı olan 3 kişiydik oyunculardan. Son sene herkesin vardı bir evcil hayvanı vardı. Birine anlattığın zaman o da aynı duyguyu yaşamak deneyimlemek istiyor ve böyle böyle çoğalıyor.

H. Değirmenci: Maalesef refah konusunda gerilerde olduğumuz için enerji olarak düşük seyrediyoruz. Örneğin bir hayvan sahiplenirsem  “veterinere mi giderim, masrafı mı çıkar, maması mı var” gibi soruları soruyor. Düşünsenize yani kedi sahiplenirken, köpek sahiplenirken kafanda maddi soru işareti yaşamak kötü bir durum ve bunu birebir yaşadık. İnsanlar hastalığından aşısından korktuğu için bir hayvanla hayatını paylaşmamayı tercih etmek zorunda kalıyorlar. Hayat telaşı hayvan severliğin önüne geçti. Burada belki olumlu şunu söyleyebiliriz. Diğer ülkeler gibi hiçbir zaman bu toplumda toplu katliamlar hayvanlar adına yapılmamış. Yapılsaydı zaten 10 milyon sokak hayvanımız olmazdı. Biz merhametli bir toplumuz bence bu güzel bir şey.

Gördüğüm kadarıyla dizilerde hayvanlar çok fazla yok. Neden?

İ. Altuğ: Doğru düşünüyorsun. Bizim sektörde bir hayvanlarla, iki çocuklarla çalışmak çok zordur. Ben o dizi setlerinin ne kadar yoğun ve yorucu olduğunu bildiğim için hayvanlara da üzülürüm. Çok da iyi davranılamaz çünkü herkes koşturma içinde.  Yine de şunu söyleyeyim, dizilerde ve filmlerde kesinlikle köpek ve hayvanla beraber yaşama aşılanmalı. Biz küçükken köpekle yaşamayı Amerikan filmleriyle öğrendik. Çocuklar var, aileler var ve orada köpek, kedi o ailenin bir bireyi gibi düşünülüyor.

İrem sonuçta tanınan bir oyuncu, İrem’in katılması ortak çabanıza ne kattı?

Ebru Can Evirgen: Çok şey kattı. İrem’in bir şeyleri organize etme yeteneği var zaten. Biz bireysel çabalarla hayvanlara yardım ediyorken "birden güçlerimizi birleştirelim daha iyi bir şekilde işe yarayalım" dedik. Bunu da bize İrem aşıladı açıkçası.

K. Çağlar: Çok faydası oldu. Televizyonda ekranda görüldüğü zaman özellikle genç nüfus tarafından tanınan,  taklit edilen birisi. Canlı yayınlarından sonra Instagram hesaplarımızı takip eden kişi sayısı arttı, mesajlar gelmeye başladı, hayvan sahiplenmek istiyoruz diyenler oldu. Bunların sayısı İrem’in canlı yayınlarından sonra, derneğimizi kurduktan sonra ve İrem bunun duyurusunu yaptıktan sonra sayı olarak çok arttı.

H. Değirmenci: Açık söylemek gerekirse İrem Altuğ bizim derneğimizin başkanı diye bizim hesabımıza 100 binler yağmıyor. Şu an 1000 lira paramız var dernekte 20-30 bin lira bir veterinere borcumuz var. Eğer derneğinizin başkanı ünlü birisiyse, 3-5 adım daha ileri düşünerek hareket etmelisiniz, çünkü beklenti çoğalıyor.

Son olarak Pati Çetesi Derneği'ni gördükten sonra insanlar bu dernek için ne yapsın?

İ. Altuğ: Takip ederlerse çok seviniriz hem Instagram hesabımızda hem web sitemizde yaptığımız her şeyi en şeffaf ve en hızlı bir şekilde aktarıyoruz. Eğer maddi durumları el veriyorsa bağış yapmaları bizi çok mutlu eder. Hele de düzenli bağışçı olurlarsa biz daha çok önümüzü görebiliriz. Bir de eğer bir kedi, köpek sahiplenmek isteyenlere ve geçici yuvalara çok ihtiyacımız var. Çünkü hayvanlar tedavi oluyor, kısırlaştırılıyor, bir hafta özel bir yerde kalması gerekiyor. Bu durumda biz onları pet otele vermek istemiyoruz bir evde ilgilenebilecek biriyle kalsın istiyoruz, onu da bulmak biraz zor. Bir de lütfen satın almasınlar, sahiplensinler isteriz. Mama da alabilirler.