On binlerin zafere yürüyüşü

Binlerce insanın gece vakti ışıksız, sessiz kilometrelerce yol yürüdüğünü düşünün. Mümkün mü? Sonunda istiklal varsa evet.

Prof. Dr. Şaduman Halıcı

102 yıl önce bugün nefesler tutulmuştu. Büyük Taarruz başlayacaktı. Zafer gelecek miydi? Evet. İşte size bugün zafere giden yolda bir yürüyüşü hatırlatacağım. On binlerin zafere yürüyüşünü. Başlık, meslektaşım Güzin Çaykıran’dan. O da İbrahim Artuç’un “On binlerin hareketi” ifadesinden esinlenmiş. 10 gün süren yürüyüş, 14 Ağustos’ta başlıyor, 24 Ağustos gecesi sona eriyor.

Biliyorsunuz Sakarya’da kazanılan zafer, Yunan’ı savunmaya çekerken Türkler için taarruz zeminini hazırlamıştır. Türk ordusu da taarruza göre yeniden yapılandırılmıştır. Birinci Ordu Komutanlığı’nı 29 Haziran 1922’de “sakallı” lakabıyla anılan Nurettin Paşa üstlenmiştir. İkinci Ordu komutanı ise Yakup Şevki (Subaşı) Paşa’dır.

Taarruzda Afyon’dan Ege Denizi’ne kadar geniş bir bölgenin sorumluluğunu taşıyan Birinci Ordu, Birinci Kolordu ile üç piyade tümeni ve Dinar müfrezesinden oluşturulmuştur. Afyon’dan Eskişehir kuzeyine kadar olan bölgenin sorumluluğunu ise ikinci ordu üstlenmiştir. Bağlı birlikleri ikinci, üçüncü, dördüncü ve altıncı kolordular, Albay Halit (Karsıalan) komutasındaki Kocaeli Grubu ile Albay Fahrettin (Altay) komutasında Beşinci Kolordu adını alacak olan Süvari Kolordusu’dur.

Zafer yürüyüşünün temeli “sad gizli taarruz planı” ile atılmıştır. Plan Türk ordusunun Sandıklı civarında toplanması öngörüldüğü için adını Sandıklı’nın Arapça “sad” (?) harfiyle başlamasından alır (Belen, 367). Planının özü, savunma düzenine geçmiş olan Yunan Küçük Asya ordusuna güneyden saldırmak, kuzeye itelemek, cephesini yarmak ve süvarilerle bu orduyu çevreleyip çember içine alarak yok etmektir.

Başarı üç önemli koşulun yerine getirilmesine bağlıdır. İlki baskın niteliğinde olması, düşmanın toparlanmasına olanak tanımadan cephesinin hızla yarılmasıdır. Bu ise güçlü bir sıklet merkezi oluşturulmasına bağlıdır. Güçlü sıklet merkezi oluşturabilmek için ise asıl taarruz bölgesine olabildiğince çok kuvvet ve silah sevkiyatı yapılması gerekir ki bu da ikinci koşuldur. Üçüncüsü ise asıl taarruz bölgesine yığınak yapılırken düşmana fark ettirilmemesi, bunun için de asıl taarruz cephesinin dışındaki birliklerin Yunana karşı yapacağı şaşırtma taarruzlarında başarılı olmasıdır (Artuç, 60).

İşte on binlerin yürüyüşü, “sad planının” başarısı için gerekli olan ikinci koşulu yerine getirmek için devreye sokulur. Planla ilgili son kararlar Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın komutanlarla 28-29 gecesi yaptığı toplantıda alınır. Taarruzun sıklet merkezi olarak Afyon’un güneyi belirlenir. Asıl taarruzu Birinci Ordu yapacak, İkinci Ordu’dan bu orduya birlik kaydırılacaktır. Başkomutan, “15 Ağustos’a kadar hazırlıkları tamamlayın” der komutanlarına. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa da 6 Ağustos günü birliklerin asıl taarruz bölgesinde hızla toplanması emrini verir (ATBD, 97, Belge 2582, s. 3).

YÜRÜYÜŞE GEÇECEK BİRLİKLER

İkinci Ordu emrinde Albay Ali Hikmet Ayerdem komutasında Aziziye’de (Emirdağ) bulunan İkinci Kolordu üç tümeniyle Şuhut bölgesine gelecek, ordu ihtiyatı olarak Birinci Ordu emrine girecektir. Yine İkinci Ordu emrinde Albay Kemalettin Sami (Gökçen) komutasındaki Dördüncü Kolordu da üç tümeniyle birinci ordu emrine girerek Afyon güneyindeki cepheyi teslim alacaktır.

İsmet Paşa’nın yürüyüş planına göre ikinci kolorduyu oluştan birliklerin Şuhut’a varması için 90-100 kilometre yürümesi gerekir. Söylemesi kolay değil mi? Oysa yalnızca bu kolorduya bağlı üç tümenin mevcudu 24 bin 500 asker, 5 bin at, 2 bin 300 öküz-eşek-deve ve 48 toptur. Üç tümeniyle Bolvadin’in kuzeyinde bulunan Dördüncü Kolordu’nun da 50-60 kilometre yol kat etmesi gerekmektedir. En az yol yürüyecek olan Albay İzzetin’in (Çalışlar) birinci kolordusu da Çay güneyinden kalkıp 30-40 kilometre ilerleyerek Afyon batısındaki yerini alacaktır.

Albay Fahrettin’in Beşinci Süvari Kolordusu ise Akşehir’den kalkıp 12 bin asker, 10 bin at, 900 öküz-eşek-deve ve 16 topla 120 kilometreden fazla at sırtında yol alarak Ahır Dağları karşısına cepheye gelecektir. Özetle İsmet Paşa’nın Batı cephesi kuvvetleri bütünüyle harekete geçecek, kimi atlı kimi yaya dağ tepe aşıp yeni yerlerine gidecek, yeniden tertiplenip mevzilenecektir (Artuç, 67). Hem de tepelerinde aralıksız gözlem yapan Yunan uçaklarına fark ettirmeden. Risk büyüktür. Yakup Şevki Paşa da başlangıçta bu riske işaret ederek İsmet Paşa’ya şöyle der: “Ben bir taburu cephede yerinden oynatıyorum, alıp başka yere getiriyorum. Ertesi günü düşman uçağı bu taburun bir eski yeri üzerinde bir yeni üzerinde uçuyor ve tam doğru bilgiyi alıyor. Düşmanın içimizde haber alma teşkilatı var. Sen kolorduları cephenin bir ucundan alıp öbür ucuna götüreceksin ve düşman sezmeyecek! Bunun imkânı yok.” (Selek, 2:1210)

Risk alınır. Başaracaklar mıdır? Evet... Çünkü öncesinde dikkatli keşifler yapılır, ayrıntılı yürüyüş planı hazırlanır ve kusursuz uygulanır.

HAREKET BAŞLIYOR

Yürüyüş, İsmet Paşa’nın 14 Ağustos’taki emriyle başlar. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın Akşehir’de 17 Ağustos’ta yaptığı komutanlar toplantısının ardından hız kazanır. Yürüyüşler gece yapılır, gündüz yaprak kımıldatılmaz. Birliklerin gece yürüyüşü sonunda hava aydınlanmadan konaklayacakları yerlerin gizliliği sağlayacak şekilde ağaçlık alan veya köy olmasına özen gösterilir. Birliklerin hepsi birden harekete geçirilmez. Kademeli bir yürüyüş öngörülür. Her birliğin terk ettiği yere geriden gelen başka bir birlik yerleştirilir.

Çekirge misali bir gece içinde biri ileriye zıplarken diğeri onun yerine hoplar. Buna olanak yoksa eski yerde ikmal birliklerinden az sayıda er bırakılır, bazı çadırlar sökülmez. Böylece bölgenin boşaltıldığı izlenimi verilmez. 10 gün boyunca karartma ve sessizlik kuralına istisnasız uyan, çıt sesi bile çıkarmadan geceleri karınca gibi kaynaşan binlerce insan, at, araba, top, tüfek seher vaktiyle düşmanına hareketsiz bir düşman karşısında bulunduğu izlenimini verir. Cephede Yunanla karşı karşıya olan mevzilerde ise olağandışı hiçbir hareket yapılmaz. Taarruza iki gün kala on binler Yunanın 10-15 kilometre kadar yakınında fakat göz ve kulağından uzakta son darbeyi vurmak için bekler (Artuç, 69-71).

Büyük zafer on binlerin akıl ve disiplinle bezenmiş bu yürüyüşünün de eseridir. Minnet ve saygıyla...

KAYNAKÇA

Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD), Yıl 43, Sayı 97, Ocak 1994, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1994.

Fahri Belen, Askerî, Siyasal ve Sosyal Yönleriyle Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983, 367.

Güzin Çaykıran, “Büyük Taarruz’a On Binlerin Zafer Yürüyüşü (14-24 Ağustos 1822), 100. Yılında Büyük Taarruz, AÜ TİTE Yayınları, Ankara, 2002.

Kemal Niş, Türk İstiklal Harbi Büyük Taarruz (1-31 Ağustos 1922), C. 2, Ks. 6, Kitap 2, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1995.

Sabahattin Selek, Milli Mücadele (Ulusal Kurtuluş Savaşı), c. 2, Örgün Yayınevi, İstanbul, 1982.