Ölüme Hücum: Klondike
Kadınlar için hayat zor. Dünyanın her yerinde, hala, kadın olmak zor. Ama savaşın ortasında bir kadın olmak, üstelik hamile bir kadın olmak, hepsinden daha zor... Ukraynalı yönetmen Maryna Er Gorbach, kadınlara ithaf ettiği bu gözü pek, hırçın kadın öyküsü Klondike’le, Rusya’nın, Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgal hareketiyle gündeme gelen, fakat gerçekte, 2014’ten beri, için için yanan bir ateşin izlerini sürmemizi sağlıyor. Doğu Ukrayna’daki bir "kaza mahallini", taşralı bir kadının ensesinde, onun gözlerinden gezdirirken, filmin adıyla müsemma siyasi bağlarını da birer birer çözümlemeye başlıyor...
Başak BıçakZifiri karanlık bir plan... Karanlığı bozan sesler, ana karakterimiz Irka (Oksana Cherkashyna) ve kocası Tolik’e (Sergey Shadrin) ait. Ortamın hafifçe aydınlanmasıyla birlikte Irka’nın yattığı yerin duvarındaki deniz ve kumsal manzarasına dikkat kesiliyoruz. Bu dekor, filmin açılışından itibaren dokusuna, en önemlisi de finaline sirayet edecek antagonizmanın ilk işareti... Ukrayna’nın, uçsuz bucaksız arazileriyle çevrili, pastoral görünümlü bir köyüne tezat bu imge, aynı zamanda Irka’nın hayata tutunma çabasıyla da ilişkili... Nitekim kısa bir süre sonra ortaya çıkan ve seyirciyi şok eden bir felaket, hem anlatının iki ana arterini teşkil eden kaza mefhumunu hikâyeye eklemlerken, söz konusu karşıtlıkların da ilk ‘yarığını’ oluşturuyor.
Havan topunun isabet etmesiyle birlikte evin bir duvarı tamamen yıkılıyor ve savaşın aydınlattığı günün ilk ışıklarında Irka ve Tolik, hayatlarında ve ilişkilerinde açılmış koca bir yarıkla kalakalıyorlar. Bu andan itibaren tek derdi hayatta kalmak, çocuğunu dünyaya getirmek, onun pusetini tamir etmek veya yeni bir tane almak olan Irka, var gücüyle savaşa direnirken, Gorbach’ın kamerası da ağırbaşlı bir üslupla onu takip etmeye başlıyor. Kış için şişe domatesler hazırlayan, evi temizlemeye çalışan Irka’nın aksine -ki domates suyuyla dolu tencere planı, kolaylıkla kana bulanan topraklar çağrışımı yapabilir- kocası Tolik kısa ömürlü çözümler bulmaya çalışıyor. Köyü terk etmek veya koca bir yarığı muşamba ile kapatmaya çalışmak gibi... Ancak savaşın olduğu bir ülke vatandaşını ne kadar koruyabilirse, o yarığın olduğu ev de onları o kadar koruyor. Savaşın açtığı bir yara ne kadar kapatılabilirse, o yarık da o kadar kapanıyor zaten...
Benzer bir biçimde silahına sarılan Irka’nın erkek kardeşi Yaryk de savaşa direnen ana karakterimizin karşısında konumlanıyor. Ve bu ihtilaf, savaşa duyduğu öfke kamerasından taşan Gorbach’ın, çatışmanın kolaylıkla parçası olmaya gönüllü erkekleri silikleştirmesine yol açıyor. Klondike, izleğine erkek figür dahil etmeyen sinemacıların ötesinde, hikâyenin içinde, planda, onları bulanıklaştırarak ve dahi yok sayarak daha radikal bir tercih yapıyor aslında. Neredeyse final sahnesine değin, yüzlerini yakın planda göremediğimiz erkek karakterler, sıklıkla Irka’nın yüzüne odaklanan kameranın keskin ve katı tavrı karşısında çaresiz kalıyorlar. Öyle ki filmin Svyatoslav Bulakovskiy imzalı soluk renk paletiyle kontrast oluşturan Irka’nın pembe kıyafetleri, savaşın kirli yüzüyle uyumlu erkeklerin mütemadiyen çamurlu, kan kokan halleriyle destekleniyor.
Bu hiddetli meydan okumanın nedeni ise ideolojik anlaşmazlıklar... 2014’te, Cumhurbaşkanı Yanukoviç döneminde baş gösteren ayrılıkçı protestolar neticesinde Donbass yöresinde bir savaş başlıyor. Ve bu çatışma, Doğu Ukrayna’dan geçen Malezya uçağının bir füze yüzünden düşürülmesine ve filmin vinyetini oluşturan kazalardan birine sebebiyet veriyor. Savaşın şiddeti uçak kazasıyla daha da alevlenirken, karakterler arasındaki kırılmayı da hızlandırıyor. Rus yanlısı ayrılıkçılar ve Tolik, milliyetçi Yaryk ve savaşın ortasında doğum yapmaya hazırlanan Irka... Bu panorama, Ukrayna’nın içine düştüğü cehennemin tüm sembollerini barındırırken, Klondike teriminin açıklanmasına da yardımcı oluyor. Gerçekte bir sabır oyunu anlamına gelen Klondike, Ukrayna-Rusya tarihi bağları göz önünde bulundurulduğunda yan anlamı olan ‘altına hücum’ devrine atıf yapıyor. Başka bir deyişle Rusya nezdinde, Vladimir Putin’in sözleriyle zaten ‘onların toprağı’ olan Ukrayna’yı analojik bakımdan bir tür hücum alanına çeviriyor. Fakat burada altın yok, zenginlik de yok. Salt araziler, inekler ve evet, ölüm var... Kızlarının yaşamasını ümit eden Hollandalı bir aile ve dünyaya getireceği kızı yaşatmak isteyen bir Irka var...
Klondike’ı, her an başlayabilecek bir ağrılı doğuma çeviren Irka’nın hamileliği, rahmindeki bebek ve ufuktaki savaşla bütünleniyor. Doğmak üzere bir bebek, başlamak üzere olan bir savaş... Klondike’nin her anında, Zviad Mgebry’nin rahatsız edici notaları eşliğinde duyumsadığımız bu sancı, yakın tarihin barbarlığıyla perçinleniyor. Ve acımasız bir finalle seyircisini ölümün ve doğumun bir arada olduğu bir koltuğa çiviliyor. Kanıksamak, epeydir bu denli dehşet verici olmamıştı...