Nobel’e aday ilk Türk
Bugünlerde ismi pek anılmasa da genç Cumhuriyet’in bir neferi Kemal Cenap Berksoy zorlu koşullarda yaptığı çalışmalarla Nobel’e aday gösterilmişti.
Tolga Aydoğanİlk Nobel adayımız Kemal Cenap Berksoy keşifleriyle bilim dünyasında ses getirmişti. Ayrıca türettiği sözcüklerle alanında Arapça kavramların yerini Türkçe’nin almasını sağladı.
2006’da Orhan Pamuk’un edebiyat, 2015’te de Aziz Sancar’ın kimya alanında ödül almasının ardından Daron Acemoğlu da ekonomi alanında Nobel’e değer görüldü. Günümüzde ise sıvı metal teknolojisi alanında Atakan Peker, kalp ve diyabet konusundaki çalışmalarıyla Gökhan Hotamışlıgil, Alexander hastalığının tedavisine ilişkin Bahri Karaçay, mobil teknolojiler konusunda İlhan Akyıldız Nobel’e aday olması beklenen Türkler. Peki Nobel’e aday gösterilen ilk Türk kimdi?
Bu konuda ilk girişim 1910’da karşımıza çıkar. Meclis-i Mebusan Başkanı Ahmet Rıza Bey’in İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni barış ödülüne aday gösterdiği Nobel arşivlerinde yer alır. Cumhuriyet ile birlikte bir Türk’ün Nobel alması düşüncesi gündeme gelir. Celal Nuri İleri, İkdam gazetesinde “Şair-i Azam” Abdülhak Hamit Tarhan’ın aday olması için kamuoyu oluşturur. 5 Şubat 1931 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Abdülhak Şinasi Hisar, Tarhan’ın eserlerinin Latin harfleriyle basılması ve Nobel alması için yurtdışında lobi yapılması gerektiğini söyler. Ancak Lüsyen Hanım Münevver Ayaşlı’ya eşi Tarhan’ın değil Ruşen Eşref Ünaydın’ın Nobel’e aday gösterildiğini iddia eder.
11 Ocak 1933 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Nobel mükafatı için Türkiye namzetleri” başlığı ile Ruşen Eşref’in ve Bursa mebusu Müderris Refik Bey’in aday gösterildiği belirtilir. Sözü edilen Refik Bey salgınlarla mücadelede ve mikrobiyolojinin gelişmesinde önemli araştırmalar yapmış olan Ahmet Refik Güran’dır. Pasteur Enstitüsü’nde çalışan, İstanbul’da Bakteri Enstitüsü’nün başına geçen Güran aynı zamanda Bakteriyolojihane-i Baytari’de ilk Türk peptonunu üreten ve ilk verem aşısını uygulayan kişidir.
26 Aralık 1937 tarihli Son Telgraf gazetesinde Peyami Safa’ya bir adayı olup olmadığı sorulur. Safa, “Bu soruyu 10 yıl sonra sorun” yanıtını vererek edebiyatımızın olgunlaşması gerektiğini ima eder. M. Turhan Tan ise Yakup Kadri ve Peyami Safa’nın ismini verir.
9 Ekim 1938 tarihli Son Posta gazetesinde bu kez Nobel Barış Ödülü’ne adaylık masaya yatırılır. Vâlâ Nureddin Tevfik Rüştü Aras’a, Ercüment Ekrem Talu ile Selahaddin Güngör de bu ödülün Atatürk’e verilmesi gerektiğini söyler.
KIZLARINI TIBBİYE’DE OKUTTU
Kemal Cenap Berksoy’un babası Hüseyin Cenap Maçka Silahhane-i Hümayunu başkatibidir. Annesi Mesnet Hanım ise Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın teyzesidir. Ayrıca Kemal Bey ilk opera sanatçılarımızdan Semiha Berksoy’un da amcasıdır.
1876’da Üsküdar’da doğan Kemal Cenap, Mektebi Tıbbiyei Şahane’yi bitirdikten sonra “fizyolojinin babası” olarak görülen Şakir Selim Paşa’nın asistanı olur. 1909’da Paris’te Eugène Gley’in bilimsel çalışmalarına katılır. İstanbul’da Tıbbiyei Şahane’de hayvanlar üzerinde fizyolojik deneyler yapar. Edindiği bilgileri kitaplaştırır. Balkan şavaşı’nde Edirne’de, I. Dünya Savaşı’nda Berlin’de görevlendirilir. Berlin Patolojik Fizyoloji Enstitüsü’nde Adolf Bickel ve Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde Carl Neuberg ile birlikte yiyecek ve içeceklerin mayalanması üzerine araştırmalar yürütür. Bira mayasında “sakkarofosfataz” isimli yeni bir ferment keşfeder. Heinrich Boruttau’nun yanında EKG ve elektrofizyoloji öğrenir. 17 Ağustos 1921’de Tıbbiyenin açılışında Türk kızlarının okuması gerektiğini dile getirir, 1923’te kızların Tıbbiyeye girmesini sağlar. 1933’te İstanbul Üniversitesi Beşeri Fizyoloji bölümünün başına getirilir. Farklı dillerde 33 makale, 15 kitap yayımlayan Berksoy Dr. Aimé Mouchet ile “atriyal natriüretik faktör” isimli maddenin varlığını kanıtlar ve bu tıp dünyasında geniş yankı bulur. Ayrıca sekretin hormonunun pankreas, karaciğer ve bağırsaktaki etkilerini inceleyerek yayınlar çıkarır. 5 Eylül 1932’de Dil Kurultayı’na katılarak Arapça sözcüklerin yerine Türkçe kelimeler bulur. “İşlem”, “göze”, “yerçekimi”, “süzülme”, “seçim”, “kan pıhtısı” Berksoy’un dilimize kazandırdığı sözcüklerdir.
Berksoy’un Nobel adaylığı ise Türkiye’de patoloji bilimini kuran Hamdi Suat Aknar’ın önerisiyle olur. Karolinska Enstitüsü Aknar’a bir mektup göndererek “fizyoloji veya tıp” alanında Nobel ödülü için bir bilim insanını önermesi ister. Aknar tereddüt etmeden Berksoy’un ismini sunar. 1932’de 111 kişinin aday kabul edildiği Nobel listesinde “fizyoloji veya tıp” alanında 97. sırada endokrin sekresyonu konusundaki çalışmalarıyla Berksoy da yer alır. Ödülü ise sinir sistemi üzerine araştırmalar yapan Lord Edgar Adrian ve Sir Charles Sherrington kazanır. Berksoy, Nobel alamasa da resmi olarak aday gösterilen ilk Türk olarak kayıtlara geçer.
1942’de ise Nobel komitesi bu kez Berksoy’dan aday önermesini ister. Berksoy da Alman bilim insanı Adolf Bickel’i önerir. 1943’te emekli olan Berksoy, 1944’te Yozgat milletvekili olarak Meclis’e girer. 1949’da ise yaşamını yitirir.
"ATATÜRK VE NOBEL"
1934’te Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos, Nobel Komitesine yazdığı mektubunda Mustafa Kemal’i Nobel Barış Ödülüne aday gösterir.
Nobel kaynaklarında, 24-1 sıra numarası ile kayıtlı olan Atatürk’ün adaylığı için İngilizce düşülen notta şöyle yazar:
“Kemal kısa listedeydi ancak herhangi bir değerlendirme yazılmadı. Daha sonra eklenmesi gerekiyordu ama değerlendirme eklenmedi.”
Anlaşılacağı üzere eksik bir belge söz konusudur. O yılki ödül ise silahsızlanma çağrısı yapan İngiliz İşçi Partisi kurucusu ve Dışişleri Bakanı Arthur Henderson’a verilir.
KAYNAKÇA
E. Yasinoğlu - Nobel Medicus, Cilt 13, 2017.
B. Akgün - Üsküdarlı Bir Hekim K.C.Berksoy, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu Bildirisi.