Nisan Hakan Özkan ve Seda Özkan: 'İdeal bir çiftin portresi'

Sosyal medyada görmeye alışık olmadığımız doğal ev halleri, birbirleriyle iletişimleri pek kimselere benzemiyor. Daha doğrusu diğer 'influencer'lara pek benzemiyor.

Berrin Karadeniz

Sosyal medyanın eğlenceli çifti, Uykusuz dergisi çizeri Nisan Hakan Özkan ve eşi iç mimar Seda Özkan bebeklerini uyuttuktan sonra oyunlar oynuyor, çizimler yapıyor, kızları Eva ve kedileri Sarubacak ile süslü pasta tarifleri verirken mutluluğun karikatürünü de kendileri çiziyorlar. Birlikte paylaştıkları hayatı da İnstagram üzerinden paylaşarak hatırı sayıkır bir takipçi kitlesi edindiler.

Onları takip edenler kimi zaman imrenerek kimi zaman mutlulukla "benim de böyle bir ilişkim olsa diyorlar. Şurası gerçek, evlilik ve ebeveynlik onların “sevgililik” hallerinden bir şey götürmemiş. 

Sosyal medyada ev hallerinizden samimi paylaşımlara özellikle gençlerden yorumlar geliyor. Rutin yaşamınızı paylaşırken bu kadar dikkat çekeceğinizi düşünüyor muydunuz? Nasıl tepkiler geliyor?

Seda Özkan: Genel olarak tepkiler çok olumlu, olumsuz şeylerle gerçekten çok nadiren karşılaşıyoruz. Aslında paylaşımlarımızın dikkat çeken kısmı da bizim çok enteresan bir hayat yaşamamızdan değil, gayet sıradan bir hayatımız var. Dikkat çeken kısım, bizim sıradan hikayeleri eğlenceli hale getirebiliyor oluşumuz diyebiliriz.

Nisan Hakan’ı karikatürist kimliğiyle bilirdik, Seda Hanım siz de aslında iç mimarsınız. Ancak bir şey oldu “influencerlar Nisan ve Seda” oldunuz. Nasıl ilerledi bu süreç?

Nisan Hakan Özkan: Karikatür çizmeye devam ederken instagram'dan paylaşımlar yapmaya başladım. Zamanla sosyal medyayı kullanarak başka türde işler üretmenin mümkün olduğunu, hatta bunu yaparken çok da eğlendiğimi keşfettim. Su akar yolunu bulur misali kendimi akışına bıraktım ve şimdi buradayım.

S. Özkan: Mezun olduktan sonra uzun bir süre kendi mesleğimi yapmaya çalıştım aslında, fakat özel sektör gerçekten çok acımasız davrandı ve meslekten uzaklaşmama sebep oldu. Sigortasız çalıştıran işverenler ve hak ettiğin maaşı asla alamamak emeklerimin boşa gitmesi beni iç mimarlıktan uzaklaştırdı. Ben de canım sıkıldıkça kendimi sosyal medyaya vurdum ve bu bir karşılık buldu. Bu şekilde ilerledim.

Nisan Bey mutfakta ilginç tariflere imza atıyorsunuz. Nasıl başladı bu mizahla süslediğiniz tarifler?

N. H. Özkan: Hepsi can sıkıntısından başladı. Benim böyle bir huyum var. Canım sıkıldığında "dışarı çıkayım da arkadaşlarımla görüşeyim ya da oturayım da üç beş sezon dizi izleyeyim" diyemiyorum, olmuyor, bir şeyler üretesim geliyor. Hikaye yazmak, onu çizmek falan istiyorum. Resmen tetikleniyorum. Normalde işim bu olduğu halde can sıkıntısı bende daha da fazla çalışma isteği doğuruyor. Pasta, kek, tatlı yapmak ise hep ilgimi çekmiştir. Ara sıra kendim için tarifler denerdim. En sonunda çok sıkıldığım bir gün yaptığım tarifleri paylaştım. Sonrasında hiç bilmediğim tarifleri denemeye ve paylaşmaya başladım. Devamı geldi.

Bu süslü pasta-tatlı tariflerinizde daima bir hikâye var. Aslında karikatürleriniz de böyle. Kendinizi bir anlamda “hikâye anlatıcısı” olarak görüyor musunuz?

N. H. Özkan: Tabii canım ben çizerlikten de önce kendimi hikaye anlatıcısı olarak görüyorum. Ben bir çizerim evet ama mesela diğer meslektaşlarımın yaptığı gibi oturup da bir öylesine eskizler karalayamam. Hiç yapmam. Bir şeyler karalamak için önce bir hikayeye ihtiyaç duyarım, hikayeyi bulduktan sonra kağıt kalemin başına geçerim. Sosyal medya paylaşımlarım da öyle. Instagram sayfamda bir tane bile öylesine paylaşılmış bir fotoğraf yoktur. Bütün paylaşımlarımın bir hikayesi var.

Sevgililikten evliliğe uzanan süreçte çok şey değiştiğini anlatır insanlar. “Evlilik aşkı öldürür” klişesi bile mevcut. Sizin için değişen şeyler oldu mu?

N. H. Özkan: Bizim için hiçbir şey değişmedi. Sevgiliyken neysek evliyken de oyuz. Şu nişandır, düğündür, evliliktir tüm bu tuhaf ritüelleri aileler istediği için yaptık. Yaparken çok da yorulduk. Yorgun sevgilileriz biz, bize düğün yaptırdılar, göbek attırdılar yazıklar olsun!

Ailenize bir süre önce biri daha katıldı; Eva. Evinizde hayvan dostlarımız da var. Bebeğiniz ve kedileriniz nasıl anlaşıyor? 

S. Özkan: Kediler çok olgun karşıladılar. Gerçekten. Biz bile şaşırdık. Özellikle Sarubacak'tan bu derece olgunluk beklemiyordum. O biraz daha atik ve vahşi bir kedi sayılır ama Eva'ya karşı çok sabırlı, ona davranışları çok daha farklı. Galiba hayvanlar gerçekten bebekleri ayırt edebiliyorlar.

Dünya tatlısı kızınız Eva ile olan paylaşımlara gelen eleştiriler de var. Çocukların sosyal medyada olması tartışılan bir konu. Mahremiyeti ortadan kaldırıyor/ zararlı diyen de var, anı biriktirmek diyen de... Siz ne düşünüyorsunuz?

N. H. Özkan: Ben çocukken televizyonun çok tartışıldığını hatırlıyorum. Vay evdeki muhabbeti öldürüyormuş, vay efendim izleyenler aptal oluyormuş vs vs... Şimdi bu tartışmaların hiçbiri yok, hiçbir önemi de yok çünkü artık televizyonun hayatımızdaki yeri belli, ne olduğunu biliyoruz ve ondan korkmuyoruz. Sosyal medya da hayatımızdaki yerini buldukça, yıllandıkça bu tür konuların ne kadar anlamsız olduğu daha net görülecek.

Meslekleriniz içinde hayal gücüne geniş bir yer ayırıyor. Birlikteliğiniz üretkenliğinizi, yaratıcılığınızı nasıl etkiliyor?

S. Özkan: Olumlu yönde etkiliyor sanırım. Sonuçta sürekli yan yanayız ve birimizin kaçırdığı şeyi diğeri yakalıyor ya da her an fikir alışverişinde bulunabiliyoruz. Birbirimizi bir şekilde tamamlıyoruz.

Son olarak; mutlu olmayı ve sevgiyi nasıl tanımlarsınız? Bu anlamda “Sevgililer günü” sizin için ne ifade ediyor?

N. H. Özkan: Mutluluk için genel bir tanım yapılması pek mümkün değil. Benim içinse sahip oldukları anın tadını çıkarmakta. Bazen eşimle sessiz bir an, bazen bir kitap içerisinde cümle, bazen kızımın baba demesi... Demek istediğim benim için çok büyük bir an olmasına gerek kalmadan, bana huzurlu hissettiren ufak olaylar beni mutlu bir insan yapıyor. Seda’yla tanışmadan önce sevgi için pek bir tanımım yoktu diyebilirim. Beni tamamlayan parçamı bulmuş gibi hissediyorum. Sevgililer Günü aynı zamanda bizim tanışma yıl dönümümüz bu yüzden de bizim için ayrıca özel bir gün.

'BUGÜN SEN YAP DER' HALLEDERİM

Evde iş bölümleriniz var mı? Birbirinize karşı sorumluluklarınızda hayat sizin için gerçekten müşterek mi ilerliyor?

N. H. Özkan: Aslında pek iş bölüştüğümüz yok. Sevdiğimiz ya da sevmediğimiz işler var, ona göre bir paylaşım söz konusu. Mesela Seda yemek yapmayı benden daha çok sever, genelde o yapar, bazen de "bugün sen yap" der ben hallederim. Temizlik işleri daha çok bende sayılır ama bazen yardım isterim birlikte yaparız... Galiba işleri bölüşüyormuşuz ben de şimdi fark ettim.

'BİZİ ÇİĞ ÇİĞ YERLER'

Dergideki çizimlerin yanı sıra sosyal medya hesabınızda çoktandır “beni çiz” etkinliğinizle takipçilerinizin de karikatürlerini çiziyorsunuz. Birbirinden ilginç isteklerin olduğu bu etkinlikte özellikle çiftlerin istekleri ne yönde oluyor?

N. H. Özkan: Bazen takipçiler neyin linçlenip linçlenmeyeceğini tahmin edemiyor. Bu yüzden bana sınırlarda gezen fikirleriyle gelebiliyorlar. (Gülüyor) Tabi onlara kibarca "Bunu çizersem haberlere bile çıkarsın, bak Twitterda bizi çiğ çiğ yerler" diyorum sağ olsunlar anlıyorlar beni, çizmediğim için teşekkür ediyorlar ve kahraman oluyorum. Beleş kahramanlık.