Nietzsche ve metal müzik
Müziklerinde ünlü düşünürlere gönderme yapan köklü metal müzik topluluğu The Ocean İstanbul’a geliyor.
Melodi YapıcıDin ve felsefe konularında derinlikli sözler üretip birbiriyle bağlantılı konsept albümler ortaya çıkaran Alman metal müzik topluluğu The Ocean, cuma günü İstanbul’da IF Beşiktaş’ta sahne alacak. Öncesinde topluluğun solisti Robin Staps hem The Ocean’ın müzikal yaklaşımı hem de konserle ilgili sorularımızı yanıtladı.
- Post-metal müziğinde öncü gruplardan biri olarak kabul edilmek nasıl bir duygu?
Bir müzik türünün öncüsü olarak kabul edilmek güzel ama kendimizi belirli bir türün veya sahnenin parçası olarak görmüyoruz. Hardcore’dan progresif rock'a, black metalden klasik müziğe kadar birçok farklı müzik türünden etkiler var ve son albümümüz çağdaş elektronik müzikten büyük ölçüde etkilendi. Bu anlamda, eğer “post” terimi, post-modernizmle ilişkilendiriliyorsa kendimi ve Ocean’ı bu terimle özdeşleştiriyorum çünkü bu terimdeki çoğulculuk ve görelilik anlayışı müziğimizde bulacağınız yaratıcı ve stilistik yaklaşımları iyi yansıtıyor.
- Dokuz stüdyo albümünüz var, özellikle konsept albümlerinizle tanınıyorsunuz. Şarkı sözleriniz genellikle bilimsel ve felsefi konuları araştırıyor. Bu temaları seçerken hangi kaynaklardan yararlanıyorsunuz?
Müzik, tarih, edebiyat, felsefe, günlük hayat… İlham her şeyden gelebilir. “Heliocentric” ve “Anthropocentric” albümlerimiz, Hıristiyanlığın mirasını felsefi ve tarihsel açıdan ele alıyordu. O zamanlar Richard Dawkins okuyordum, Darwin'in “Türlerin Kökeni”ne geri döndüm ve Dostoyevski'nin “Karamazov Kardeşler” kitabındaki “Büyük Engizitör” bölümü beni etkiledi, bu bölüm de Tanrı kavramı üzerine dini ve felsefi sorulara değiniyor. “Pelagial” için ilham, Andrey Tarkovsky'nin “Stalker” filminden geldi. Bu film albümün hikâyesi olan denizin yüzeyinden derinliklerine yolculuğa benzer şekilde insan zihninin derinliklerine yapılan bir yolculuğu anlatıyordu. Birçok albümümüzde Nietzsche'ye dair birçok referans bulabilirsiniz.
- Önceki turnelerinizden unutulmaz anılarınız var mı?
Turneye çıkmak en sevdiğimiz şey, dünyayı gezip müziğimizi insanlara çalabilmek büyük bir ayrıcalık. Tipik Avrupa ve Kuzey Amerika turne rotalarına kıyasla daha periferik yerlere gitmeyi seviyoruz, Sibirya, Ekvador veya Yeni Zelanda’da inanılmaz gösteriler yaptık. Bu turda Pekin’i çok sevdim, kentin şaşırtıcı derecede rahat havasını seviyorum, Vietnam da harikaydı. Oradaki metal ortamı hâlâ emekleme aşamasında ve pek çok Batılı topluluğun gitmediği bir yerde öncülük etmek çok iyi hissettiriyor.
- İstanbul konseriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
İstanbul’a ilk ve tek ziyaretimizin üzerinden 9 yıl geçti. Geri döneceğimiz için heyecanlıyız. Bu kente aşığım ve kendim beş kez ziyaret ettim, bu yüzden özellikle grupla birlikte gelmeyi gözle bekliyorum. Son dört albümümüzden bir kesit sunacağız, en çok son albümlerimiz “Holocene” ve “Phanerozoic II” üzerine odaklanacağız.
- İstanbul’daki konseriniz için özel sürprizler veya performanslar hazırladınız mı?
Mekânda LED ekran olduğundan setimizin ilk beş şarkısı için Dana Schecter (SWANS) tarafından yapılan özel görselleri ilk kez sergileyeceğiz. Bu görseller, yılın sonunda ve 2025'in başlarında Avrupa'daki seçkin kentlerde yapacağımız “Holocene” albüm gösterileri için özel olarak yapıldı.
NEŞE KARABÖCEK SEVİYOR
Türk müzik sahnesi hakkında daha fazla bilgi edinmek için bir araştırma veya keşif sürecinden geçtiniz mi?
Türk müziği, beşlik ritim kalıpları ve Batı müziğinde yaygın olan dörtlük sayımlardan ziyade beşlik sayma paradigması ve çeyrek tonları ile her zaman büyük bir esin kaynağı. Geleneksel Anadolu müziğini seviyorum, Berlin'den çıkan ama Türk kökenli birçok elektronik müzik dinliyorum. İpek İpekçioğlu’nu dinlemem, Selda Bağcan’ı keşfetmemi sağladı. Eski şeyleri, mesela Neşe Karaböcek’i ve Türk müziğinin geniş yelpazesindeki yeni sanatçıları seviyorum, Altın Gün gibi…
TÜRK METAL TOPLULUĞUNA DESTEK
- Türkiye’deki metal müzik sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk metal sahnesi hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim. Tabii ki destek grubumuz “Bipolar Architecture” dışında. Onları da plak şirketim Pelagic Records bünyesine dahil ettim. Bilmeyenler için İstanbul’dan çıkıp Berlin’e yerleşmiş, post rock ve death metal etkileriyle post metal’in ilginç bir karışımını çalan harika ve yükselen bir topluluk. Bu yıl mükemmel bir albüm çıkardılar ve İstanbul’daki gösterimizde onları yanımızda görmek için çok heyecanlıyız.
KATATONIA İLE İŞBİRLİĞİ
- Katatonia ile "Jurassic Cretaceous" şarkısındaki işbirliğiniz büyük ilgi gördü. Bu işbirliği nasıl ortaya çıktı ve şarkının yaratım süreci nasıldı?
Jonas, “Phanerozoic I” albümündeki “Devonian” şarkısında da konuk olmuştu. Birbirimizi 2007’den beri tanıyoruz, 2017’de, Romanya’da “A Great Cold Distance” albümlerinin yıldönümü için düzenledikleri gösteriye bizi için davet ettiler, fikri gündeme getirdik ve gerçekleştirdik. Jonas ile çalışmak harikaydı, müziğimizin neye ihtiyacı olduğunu sezgisel olarak anlıyor ve gönderdiği vokal demoları neredeyse tam o haliyle kayda geçti.