Nezaket Erden: Bir yolunu bulur sahneye çıkardım
Viola, yasaklara karşın tiyatro yapmayı başarıyor. Peki ona yaşam veren Nezaket Erden en yapardı?
Deniz Ülkütekin2023’te kültür-sanat alanında en çok dikkat çeken isimlerden birisi Nezaket Erden Yıllardır tiyatro ve sinemada gösterdiği başarılarını bu yıl “Âşık Shakespeare”de genç Shakespeare’in aşık olduğu Viola rolünde her tiyatroseverin mutlaka deneyimlemesi gereken bir performansla taçlandırdı.
Ayrıca son günlerin en çok konuşulan popüler kültür öğesi “Bihter”de, baş karakterin kardeşi Peyker olarak beyazperdeden bizleri selamladı.
Biz de
kendisine sahneye adım attığı andan itibaren giderek artan ivmeyle yükselen
başarılı kariyerini ve tabii ki Viola’yı anlatmasını istedik...
- Her tiyatro oyuncusu Shakespeare'in yazdığı bir oyunda yer almayı düşler.
Peki Shakespeare'in bir karakter olduğu "Âşık Shakespeare'de oynamak nasıl
bir duygu?
Shakespeare’in eserlerine herkes öyle ya da böyle aşina ve o bir efsane. Bu
eserleri nasıl yazdığı, aslında kim olduğu ise ilgi çekici. Aşık Shakespeare
hem Shakespeare’in oyunlarını hem de tiyatro sevdalısı insanların bir araya
gelip bir oyunu o dönemde var etmesinin nasıl bir mücadele gerektirdiğini
anlatıyor. Yani aslında Shakespeare metinlerindeki gibi dönemin ruhunu ortaya
koyuyor.
Bugün de Shakespeare’e dönüp dönüp baktığımız için bugünün ruhunu da yansıtıyor. İşin içine bir kumpanya katmanı girince benim için hem eğlenceli hem Shakespeare metinlerine daha içeriden baktığım bol bol hayaller kurduğum bir çalışma süreci oldu. Yönetmenimiz Serdar Biliş, tiyatroya bir aşk mektubu bu oyun demişti bir provada. Ben de böyle görüyorum.
- Shakespeare döneminden günümüze bir bağ kurarsak bugün böyle bir yasak olmuş
olsaydı, Nezaket Erden, Viola'nın yaptığını mı yapardı yoksa başka türlü bir
tepki mi verirdi?
Bunun üzerine çok düşündüm. Böylesi bir yasak bugün elbet en azından bizim
ülkemizde yasalar nezdinde yok ama tiyatro sahnesine çıkmasına izin verilmeyen
bir sürü kadın var bizim ülkemizde de. Ya da eğitim hakkı elinden alınan, okumasına
izin verilmeyen çocuklar var. Yasaklar hiç yabancı değil. Bugün böylesi bir
yasağın karşılığı yok diyemiyoruz. Viola’yı çok cesur buluyorum.
Öyle bir tutkusu var ki tiyatroya karşı tüm tehlikeleri göze alıp sahnede olmak için her şeyi yapıyor. Sahnede olmak için verdiğim mücadeleyi ve şu an sahnede olmanın mutluluğunu tattığım bir yerden yanıtlayacak olursam bu soruyu, sanırım ben de durdurulamazdım. Elimden geleni ardıma koymazdım. Bir gün provalarda Uraz (Kaygılaroğlu) ile konuşmuştuk bunu. O “Kesinlikle sen Viola’nın yaptığını yapardın, bir şekilde sahneye çıkmanın yolunu bulurdun” demişti.
- "Âşık Shakespeare" bir yönüyle ilginç bir metin. Çünkü dediğiniz
gibi Shakespeare oyunlarını izleyenler, yazarın tasvir ettiği dönemi kendi
gözünden nasıl anlattığını gayet iyi bilir ve kanıksanmış bir takım
karakterler, ilişki ve davranış biçimlerine aşinadırlar. Öte yandan
Shakespeare'in bir karakter olduğu ve anlattığı döneme yüzyıllar sonrasından
bakan bir oyunda Shakespeare'in âşık olduğu kadını oynamak, tüm Shakespeare
okumalarınızı yeniden yorumlamanız için de bir fırsat olmuştur diye
düşünüyorum.
Hayaller dünyasında gezindim bu süreçte. Çok zevkli hayaller kurdum. Oyunda
“Romeo Juliet”in yazım sürecinin arka planını görüyoruz. Tiyatro ve üretme
isteği insanları bir araya getiriyor ve bu tutkular karşılaşınca bir aşk
doğuyor. Bu aşk üretim güçlerini artırıyor ve bir oyuna dönüşüyor. Harika bir
şey. Genel olarak Shakespeare metinlerini oynamak ile ilgili bir korkum vardı.
Bu oyunla birlikte bu korku yerini meraka ve heyecana bıraktı, Serdar Hoca ile
çalıştığımız parçalar ve Shakespeare’e böyle içeriden bakma fırsatı bulduğum
için.
- Sahnede sizi izlerken Viola ile yaşamınızda (özellikle tiyatroda kendini
kabul ettirme süreci) bazı benzerlikler olduğu düşüncesine kapıldım. Bilmem
yanılıyor muyum?
Mersin’de doğdum büyüdüm ve büyüdüğüm çevrede tiyatro ya da sanatın herhangi
bir alanıyla doğrudan karşılaşma fırsatım olmadı. Tiyatro hayatıma çok geç
girdi, arayıp bulmam gerekti. Kimse bana yasak etmedi bir şeyleri ama ulaşmam
ve sürdürmem zordu. Ve ben şöyle zannediyordum, sanatın tüm dallarını belli bir
çevreden gelen insanlar icra edebilir. “Kendimi kabul ettirmem” ve ilerlemem
diye düşünüyordum. Böyle bir ürkeklik ve kendine hak görmeme hissi vardı
içimde. Ancak arzum ve isteğim galip geldi. Çok güzel karşılaşmalar yaşadım ve
kendi üretimlerimi yapacak gücü de bulabildim.
"TİYATRO BANA ÂŞIK BEN TİYATROYA"
- Tiyatro sizin sırf oyunculuk yeteneklerinizi gösterdiğiniz bir sahne değil.
Sanırım gününüzün büyük kısmı tiyatro üzerine düşünerek, yeni yöntemler
hakkında kafa yorarak geçiyor. Sanırım siz tiyatroya âşıksınız veya tiyatro mu
size âşık? Nasıl bir ilişkiniz var?
Karşılıklı bir aşk. (Gülüyor) Sınırlarımı genişletmek için sürekli çalışıyorum.
Seyirciyle oyunlar, hikayeler üzerinden bağ kurabilmek benim tiyatro sevgimin
merkezi. Kurabildiğimiz bağlar çok kıymetli ve bana yalnız olmadığımı
hissettirip güç veriyor. Seyircide de bu duygular uyandığında yeni üretimler ve
oynamak için heyecanım büyüyor.
AZ FİLM ÇOK ÖDÜL
- Adeta çıldırtıcı, düşman çatlatan (Gülüyor) ve "nazar değmesin"
dedirten bir sinema portfolyonuz var. Oynadığınız film sayısı bir elin
parmaklarını geçmiyor ama Altın Portakal'da iki en iyi yardımcı kadın oyuncu
ödülü... İlerleyen dönemlerde sinemaya biraz daha ağırlık vermeyi düşünüyor
musunuz?
(Gülüyor) Çok teşekkür ederim. Daha yolun başındayım. Sinemada olmayı çok
istiyorum. Benzer şeyleri tekrar etmek bana keyif vermiyor o yüzden müstakbel
rollerimi bekliyorum heyecanla.
"PEYKER KENDİNİ TUTUYOR O YÜZDEN ÖFKELİ"
- Sanırım Aşk-ı Memnu fanatiklerinin de merakla beklediği bu yapımda oynamak
heyecan verici olsa gerek.
Bihter filmi Bihter’in gözünden anlatılan bir hikâye olduğu için aslında Peyker
bu hikâyede çok da yer bulamıyor kendine. Peyker her koşulda doğru olanı, doğru
kabul edileni yaptığı için isteklerini yaşamıyor ve kendi tutuyor. Bu insanda
bir öfke yaratır elbette. Acaba Peyker de daha cesur olsa ve isteklerinin
peşinden gitse nasıl olur diye düşünüyorum. Bir dönem filmi olduğu için
heyecanlandım. O dönemi bir hikâye eşliğinde ziyaret etmek ve o dönem üzerine
hayaller kurmak çok zevkliydi.
DİRMİT’LE BAĞ KUVVETLENDİ
- "Sevgili Arsız Ölüm - Dirmit" sahnelenmeye 2017'de başladı. Hâlâ
kapalı gişe oynuyor. Oyunun nasıl ortaya çıktığını Latife Tekin'le
iletişiminizi daha önce anlatmıştınız. Ben de şunu sorayım: Oyunu ilk sahneye
koyduğunuz günlerden bugüne sizde neler değişti ve bu değişim, Dirmit'in
sahnesinde nasıl bir duyguya karşılık geliyor?
Aslında çok şey değişti. Ben büyüdüm, hayatım genişledi. Çok fazla insanla
karşılaştım. Çok yer gördüm. Çok yol gittim. Bazen insanlara “o çok değişti”
diye kötü bir şey yapmış gibi söylenir ya aslında değişim kaçınılmaz ve
gerekli. Ben de değişimden, yeniliklerden korkmuyorum. Çünkü özüme güveniyorum.
İşimle de özümden bir bağ kurduğum için ne, ne kadar değişirse değişsin özünde
aynı. Dirmit’in yolcuğunda çok fazla deneyim yaşadım. Seyircilerle
unutamayacağım karşılaşmalar yaşadım. Yaşadığım tüm deneyimler hikâye ile
kurduğum bağı kuvvetlendirdi.
FELSEFE VE TİYATRO
- Galatasaray Üniversitesi'nde felsefe okumuşsunuz, tiyatro ile nasıl bir
bağlantınız vardı? Felsefe okumanız tiyatroda size nasıl bir bakış açısı
sağlıyor?
Tiyatro okumak nasıl mümkün olacak bilemediğim için felsefeyi tercih etmiştim.
İyi ki de etmişim. Galatasaray Üniversitesi’nde tiyatro topluluğuyla
çalışmalara başladım hemen. Kendime güven duymaya başladım. Sahnede olmak
istediğimden artık emindim. Felsefe okurken ise zaman zaman zorladım ama bana
nasıl bir bakış açısı kazandırdığını sonradan anladım. Bir metni okurken
sorabildiğim sorular, kavrayış şeklim üzerinde çok faydası oldu.