Nejat İşler ve Erkan Kolçak Köstendil, Cumhuriyet Pazar'a konuştu: 'Gerçek can acıtıyorsa acıtacak'
Gerçek bir öyküden yola çıkan, bir yandan da Yeşilçam’dan günümüze ışınlanmış “imkansız” iyilik-kötülük ikilemini günümüze taşıyan yüksek tempolu ve derin bir film. Tamirhane’yi yönetmeni Erkan Kolçak Köstendil ve başrol oyuncularından Nejat İşler’le konuştuk.
Deniz ÜlkütekinCuma günü vizyona giren Tamirhane, hem öyküsü hem anlatı biçimi hem de kadrosuyla sıra dışı bir yapım. Erkan Kolçak Köstendil’in ilk uzun metrajı için kamera karşısına geçtiği filmde kimler yok ki, Nejat İşler, Rıza Kocaoğlu, Merve Dizdar, filmin senaryosunu da yazan Bülent Şakrak, Engin Hepileri, Ali Seçkiner Alıcı ve Erkan Can… İki yetim çocuğun büyüklerinden emanet aldığı bir tamirhaneyi çekip çevirirken yaşanan akıl almaz bir ölümle sıradan yaşamlarının ters yüz olmasını anlatıyor. Kısmen gerçek bir olaydan esinlenen filmi Nejat İşler ve Erkan Kolçak Köstendil ile konuştuk.
Film, kısmen gerçek hayattan alınmış bir öyküye dayanıyor. Çok acıklı ve dramatik de bir öykü. Hem bu acıklı yönü hem de filmin aksiyon yönü var. Siz filmi nasıl dengelemeyi düşündünüz?
Erkan Kolçak Köstendil: Filmler türlere ayrılıyor ya, o bana çok gerçekçi gelmiyor çünkü hayat öyle değil. Sabah kalkıyorsun akşam uyuyana kadar 5 ayrı türde film geliyor başına. Trafiğe çıkıyorsun aksiyon yaşıyorsun, bir haber alıyorsun dramatik bir an yaşıyorsun, eve gidiyorsun bir şey oluyor, hayatın komediye dönüşüyor… Film de biraz hayat gibi olsun diye uğraştık.
İstanbul’un hızına da uygun bir temposu var filmin.
Nejat İşler: Filmi seyreden birisi çok enteresan bir tespitte bulundu. Memdüh Ün ile Guy Ritchie arası bir şey dedi.
E. K. Köstendil: Memduh Ün’ün Üç Arkadaş filmini andırıyor bir yandan.
Guy Ritchie esintisi benim de dikkatimi çekti. Karakterlerin işi araba boyamak. Burası ilişki biçimleriyle kendine özgü bir dünya. Daha önceden bu dünyayla ilgili izlenimleriniz var mıydı? Bununla ilgili hem yönetmenlik hem oyunculuk açısından nasıl bir çalışma yaptınız?
N. İşler: Bana sorma, benim ehliyetim bile yok. Arabayla çok haşır neşir bir sürü arkadaşım var tabii. Erkan ve Bülent (Şakrak) daha iyi bilir araba işini.
E. K. Köstendil: Yönetmenlerin set boyunca soru soracakları biri olur ya, o kişi benim için Bülent’ti. Tabii ağababamız Erkan Can. Zaten Bülent’i tamirhane işlerine bulaştıran da Erkan Abi. Bülent’in senaryoyu yazarken çıkış yolu buydu. Birçok şeyi ona sorduk.
N. İşler: Bülent’in sanayide arkadaşları var. Onlar bize birçok şeyi gösterdi zaten.
Zaten bu dünyayla haşır neşir olmayan bir insanın yazabileceği bir senaryo değil gibi.
N. İşler: Bülent’in hayali tamirhane açmak.
Filmden sonra sizin de böyle bir hayaliniz oluştu mu?
E. K. Köstendil: Yok, sadece ara sıra Bülent’e uğrar çay içmeye gideriz.
Nejat Bey, Yılmaz çok derin bir karakter ve derinliği de filme yansıyor. Aksiyon filmlerinde karakterlerin yüzelsel kalabilme olasılığına karşın Tamirhane’de temposu içinde karakterler ölmüyor.. Siz karakterinizi nasıl ele aldınız ve bu dengeyi oturttunuz?
N. İşler: Aslında işi türüne göre sınıflandırmadığımız için bu role karakter olarak baktım. Çok ekstra bir şey düşünmedim açıkçası. Saf bir mahalle çocuğu. Ben de mahallede büyüdüğüm için çok uzak bir şey değil bana.
Yılmaz’la ne açılardan yakınlık kurdunuz?
N. İşler: Büyüdüğüm yer... Ben Eyüp’te büyüdüm. Çocuklukta hayran olduğum, seyrettiğim Eyüp’teki abilerimi düşündüm. 70’lerde geçti benim çocukluğum, o zamanlar iyi insanlar hâlâ vardı. Şimdilerde iyi insanlar yok. Ben belki biraz 70’lerde ya da 80’lerde kalan bir “iyi insan”ı oynadım.
“O ilişki biçimleri bugün olsaydı nasıl olurdu”nun cevabı gibi biraz
N. İşler: İmkansız olurdu, filmden de anlaşılıyor zaten.
Konuştuklarımızın üzerine Memduh Ün göndermesi de anlamlı oldu çünkü o dönemin filmlerinde bir saf ve iyi insanların dünyası vardı bir de net kötüler vardı. Ama bu filmde günümüzün ilişki biçimlerindeki dinamikler ve insanların bu kadar iyi olamayacağına yönelik beklenti de gerçekleşiyor.
E. K. Köstendil: Gerçek can acıtıyorsa acıtacak. Memduh Ün zamanında da kaynak insandı, insana bakıp film yapıyorlardı. Demek ki biz biraz o insanı da o sinemayı da el birliğiyle öldürmüşüz.
Sinema tezlerinde belirli karakterlerin, ilerleyen yıllarda oluşturulan benzer karakterlerle karşılaştırması yapılıp davranış biçimleri incelenir ve oradan toplumsal bir yorum çıkarılır ya. Aslında bu filmin de önemli bir referans olabileceğini düşünüyorum.
N. İşler: İnandığım ya da katıldığım bir söylem değil ama moda deyimle konuşacak olursam “İyilik ‘out’, kötülük ‘in”. Çağın dili kötülük, yapacak hiçbir şey yok. Yapacak mıyız yapmayacağız elbette ama durum bu. Film de bunun bir fotoğrafı.
Sizce insanlar gerçekten bu kadar kötüleşti mi?
E. K. Köstendil: Kesinlikle kötüleştiler. Aslında baktığınız zaman iyi diye seyrettiğimiz iki karakter de kötü.
N. İşler: Ancak biri refleksif kötü, öbürü organize. Daha da fenası, insanlar bunun kötülük değil iyi bir şey olduğunu düşünüyor.
Filmde kadrajlar bir süreklilik içinde ilerliyor ve filmin akıcılığına katkıda bulunuyor. Kadrajları nasıl planladınız?
E. K. Köstendil: Filmde bir laf var “Boya akıyor abi!” diye, çok kullanılıyor bu. Bunu kullanmayı istiyorduk zaten, akma durumunu film içinde de duyurmak istiyorduk. Benim kısa filmlerde de beraber çalıştığım bir ekip var. Cenk Altun görüntü yönetmeni, Bilen Bilmen sanat yönetmeni, Gökhan Özgül ışık tasarımı, Savaş Ertan gimbal operatörü… Tüm bu ekip bir araya geldi. Ön hazırlık da çok önemli, ona da sağlam çalıştığımızı düşünüyorum. Tüm bu sebeplerden iyi bir iş çıkma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum ama iş yine seyirciye kalıyor tabii.
Erkan Bey, bu film için sizin ilk gişeye yakın bir filmdeki yönetmenlik deneyiminiz olduğunu söyleyebilir miyiz?
E. K. Köstendil: Uzun metraj olarak ilk filmim zaten, öncesinde kısa filmler çekmiştim. Aslında bu da kendi içinde deneysellik barındırıyor. Bir şey yaptığımızda sonucunu düşünmeyip gerçekten iyi olmasına uğraşıp hissederek yaptığımızda en azından akşam yatağa gittiğimizde rahat uyuyoruz. “Böyle yaparsam daha mı çok seyredilir?” gibi şeyleri hiç düşünmedim. Bilemiyorsun çünkü, tek inandığım şey fısıltı gazetesinin “Şu filme git, çok güzel” yorumlarının etkili olduğu.
Filmi hem yönetip hem oynamak sizi zorladı mı?
E. K. Köstendil: Zor, monitörden tüm dünyaya bakarken bir anda kostüme gidip oynayıp geri gelmek yorucu bir şey.
N. İşler: Bunu çok tartıştık kendi aramızda. Ben açıkçası pek bu durumdan yana değildim. Oynarken monitorde birinin olmasını istedim. Ama gayet başarılı oldu, sonrasında denenebilir.
"BİZ BABADAN BÖYLE GÖRDÜK"
Yılmaz ani yükselişleri olan bir karakter. Bunu olumlu ve olumsuz yönleriyle nasıl değerlendirirsiniz?
N. İşler: Öncelikle 24 saatini tinerle geçiren bir insan. Oynarken aklımın bir köşesinde hep bu vardı. Bir de eserikli çocuklar bunlar. Yetimhaneden çıkmışlar, kim bilir neler yaşamışlardır orada. Bunu hep aklımın bir tarafında tuttum. Böyle garip bir tip.
Filmdeki “Biz babadan böyle gördük” teması çocukların yetimhane geçmişiyle daha da yerine oturuyor, çünkü bu çocukların bir şekilde toplumun doğrularına dayanarak kendilerini var etmeleri bana çok anlamlı geldi.
N. İşler: Zaten kıstırılmışlar bir yerde, yetimhaneden abileri bunlara bir yer vermiş. “Biz gidiyoruz burayı siz alın” demişler. Bunlar da bunu emir telakki edip kalmışlar. Dünyaları o, bunun dışında bir dünyaları yok.
E. K. Köstendil: Oyunculuk kısmına geldiğimiz zaman Nejat Abi’nin işin içine dahil olduğu andan itibaren biz kendimizi yazlıkta bütün oyuncu kadrosunun şezlonglarda yattığı, salonda uyuduğu bir halde bulduk. Nejat Abi’nin bizi bu şekilde bir araya getirme durumu, on gün boyunca bu filmin bir yazlıkta çok okunmasına, konuşulmasına ve tartışılmasına vesile oldu. Sonrasında İstanbul’a döndüğümüzde yaptığımız Tamirhane provalarında Nejat Abi’nin sağladığı konsantrasyon vardı. Sete çıktığımızda kendimizi her şeyi yapmaya hazır bulduk.
"GECELERİ SETTE YATTIK"
Sette çok eğlendiğiniz belli oluyor.
E. K. Köstendil: Nejat Abi ile onu durdurmaya çalıştık işte. (gülüyor) Ama evet keyif aldık, aldığımız keyfin anlatmak istediğimiz şeyin üstüne geçeceğini hissettiğimizde müdahale etmeye çalıştık.
N. İşler: Mekana ait hissettiğimiz anda iş zaten bitmişti. Karakterlerin hayatı orada geçiyor, bizim de hayatımız orada geçmeye başladı. Geceleri orada kaldığımız oldu. Bağ kurunca oluyor zaten.-
E. K. Köstendil: Bir sabah oğlumu okula götüreyim diye uyandım, bir baktım karavandayım. Eve gitmemişim.