Müzik nereye götürürse oraya

Yeni teklisi “Porselen Kalbim” ile hızlı başladığı müzik macerasına devam eden Sena Şener “şarkılarımdan da anlaşılacağı gibi çok uyumlu ve iç huzuru olan bir insan değilim! İçine doğduğum zamanlar beni boğuyor” diyor, ama sahneye çıktığında yalnız olmadığının farkına vardığını söylüyor.

Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet

Sena Şener müzik alemlerine Mahmut Orhan ile birlikte dünyayı sarsan “Feel” şarkısıyla girmişti. Genç yaşına inat emin adımlarla yoluna devam eden Şener, yakın zamanda da söz ve müziği kendine ait olan yeni teklisi “Porselen Kalbim”i dinleyicisiyle buluşturdu. Prodüktörlüğünü Efe Demiral ile ortaklaşa yapan müzisyen, düzenlemede de Deniz Yıldız ile çalıştı. Mix ve editleri Mahmut Albulak’ın üstlendiği şarkının mastering’i John Davis tarafından yapıldı.

Müzik dünyasına hızlı bir giriş yaptınız, adeta kapıyı çalmak yerine kırar gibi... Beklediğiniz, planladığınız bir şey miydi bu, nasıl oldu?

"Şarkılarımı internette paylaşırken, bir dinleyici kitlesinin oluştuğunu fark ediyordum. Sofar Sound’u takip ediyordum, ama oraya çıkmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Yine o kanaldaki mutfak konserimle aniden dijital platformlardan gerçek dünyaya doğru ilerleyen bir serüvene başladım.

Öncesinde nasıl bir hayatınız vardı, şimdi nasıl?

Aslında hayatım şehir şehir gezmek ve konserler dışında aynı... Evden çıkmaktan pek hoşlanmıyorum. Hâlâ ailemle yaşıyorum ve aynı hayallere sahibim. Dinleyiciye bu kadar genç yaşta  ulaşmam; güzel sözler, yapıcı eleştiriler kadar amaçsız saldırılara da maruz bıraktı beni. 17 yaşında bir ergen olarak, asılsız nefrete hazırlıklı değildim. Şimdi, müziksiz hayatına devam etmiş alternatif bir Sena’dan daha mantıklı bir şekilde kulaklarımı tıkayıp açacağım yerleri biliyorum.

Çocukluğunuz, ilk gençliğiniz nasıl geçti, ruhsal olarak nelerden beslendiniz?

Babasının tayiniyle sürekli okul değiştiren, ait olduğu yeri bulmaya çalışan, sosyalleşmeye açık bir çocuktum. Dokuz yaşında müzik yapmaya başlayınca en yakın arkadaşımı ve en keyifli aktivitemi bulmuş oldum ve içime kapandım. Müzisyen bir ailem olduğu için, tarzı farklı olsa da, müzik hayatımda hep vardı, ama benim de böyle bir yanım olduğunu keşfetmek ilginçti. Özellikle lisede kabarık saçlarımı topuz yapıp, üstüme koca bir şal atıp SoundCloud’da coverlarımı paylaşmak için yaşıyordum. Mavi bir iPod’um vardı. iTunes üzerinden tanesi 1 liradan şarkılar satın alıp, sevdiğim alternatif müzisyenlere destek olduğumu düşünüyordum. Kendimce bir arşiv oluşturmuştum. “İnsan Gelir İnsan Geçer” albümümün çoğu şarkısı o iPod’da yazılıp, kaydedildi. O hallerimi biraz özlüyorum şu sıralar. Çünkü bitmek bilmeyen bir müzik dinleme ihtiyacı vardı. Şimdi o kadar etkin müzik dinleyemiyorum.

Yeni çalışmanız “Porselen Kalbim” de, şiirselliği, görsel akışı ve müzikal duygusuyla kırılgan bir ruh halini ifade ediyor. Şarkıları yazarken, pürüzsüz hayatlardan çok sahiciliği öne çıkartıyorsunuz. Peki, siz nasıl yaşıyorsunuz?

Güçsüzlüğümü kabul ederek... Çünkü bu şekilde güçlü kalabiliyorum. Gereğinden fazla düşünen bir insanım, hatta bununla paralel mide ağrıları yaşıyorum. İnsan yanımı en rahatça ifade ettiğim dil ise müzik ve sahne. Güçsüz ve kırılgan olmak; ancak bunu reddettiğinizde bir sorun, içselleştirip aktarma dilinizi keşfettiğinizde de bir güç kaynağı...

Yoğun bir melankoli ve karanlık yanı olan şarkılarınız yaşananların panzehiri mi?

Yazmanın yükümü hafiflettiği doğru. “Teni Tenime” ve “Affetmem” gibi eğlenceli şarkılar yazan ve sahnede zıplamadan duramayan bir yanım da var, ama her türlü duygumu müziğe akıtarak rahatlıyorum.

Sahnede müzik ile bedensel bir bütünlük sağlıyorsunuz. Yaratmak istediğiniz müzikal evren nasıl?

Bir Tim Burton filmi gibi yürek burkan, gotik, komik, bedensel, ruhsal, korkunç ve aslında illüzyon olduğundan bile daha gerçek...

Baharı beklerken yaz erken gelecek gibi görünüyor. Peki, sizin önünüzde neler var, hayalleriniz, yeni projeleriniz neler?

Müzik beni nereye götürürse... Hayalim, İngilizce şarkılarımı kaydedip yayımlamak ve küçük de olsa yurt dışında bir kitleye sahip olmak, müziğimle dünyayı gezmek... Kadebostany ile farklı bir projem var. Vokal olarak yer aldığım şarkı 13 Mayıs’ta yayımlanıyor.

UYUMLU BİRİSİ DEĞİLİM

Gündemin ve hayatın hızını yakalamak artık çok zor, her şey çok hızlı tüketiliyor. Elbette bu duyguları da etkiliyor. Siz zamana ve şimdiye nasıl direniyorsunuz?

Çok direnemiyorum. Çünkü müziğin bu kadar çabuk tüketilebilen bir şey olarak algılanmasına bile alışamadım. Şarkılarımdan da anlaşılacağı gibi çok uyumlu ve iç huzuru olan biri değilim! İçine doğduğum zamanlar beni boğuyor. Yine de sahnede izleyiciyle buluştuğumuzda yalnız olmadığımı hissedip, daha çok üretmek istiyorum."