Müzik mistik bir olay

Melodileri sanatla birleştiren ses: Jem

Deniz Ülkütekin

Marc Aryan’ın ünlü şarkısı “Yalancısın”a yaptığı yeni düzenleme ile özellikle TikTok’ta ses getiren Türk kökenli müzisyen Jem, yeni teklisi “İcarus”ta çok katmanlı müziğini sanatın her duyuya hitap eden dokunuşlarıyla dinleyicilerle buluşturdu. Dünya müziğinin her tonunu içine katan ses dünyasında kendine özgü bir üretim alanı oluşturan başarılı sanatçı ile müziğe yönelik mistik bakış açısını konuştuk ve öyküsünü ondan dinledik.

- Jem’i kendisinden dinleyelim mi?

Jem, İngiltere’de okuduğu okulda hiçbir öğretmen ve öğrencinin ismini doğru telaffuz edememesi üzerine çatkapı yönetime gidip yoklamada ismini “Jem” olarak değiştirmiş bir Türk sanatçıdır. Şaka bir yana, 25 yaşında, Londra merkezli alternatif müzik üreten bir müzisyenim.

- Müzikal eğitiminizi sanatçı kimliğinize nasıl yansıttınız?

Eğitim sürecim opera ile başlayıp çağdaş müzik ile devam etti. Opera eğitimi alırken disiplini ama kutuya sıkışmışlığı, çağdaş müzik okurken ise özgürlüğü, ama uçsuz bucaksız bir denizde kaybolmuşluk hissi gibi ikilemleri hep deneyimledim. Aldığım “Batı müziği” olarak adlandırılan fakat birbirinden bir hayli uzak bu iki eğitim, aynı Türk ve Ortadoğu müziğinin bana olan katkısı gibi, müziği farklı bakış açılarından ele almama aracı oldu.

- "Icarus" her açıdan sanatsal değeri yüksek bir çalışma. Üretim süreci nasıl gecti?

Üretim bir hayli değişkenlik gösteren bir süreçti. Aynı bir çocuğun, sıkılınca bir oyuncağından diğeriyle oynamaya geçmesi gibi ben de müzik yapmaya oturduğumda bir anda kendimi resim çizerken veya dans ederken bulabiliyorum. “Icarus”ta turuncunun hayal edilebileceğinizden fazla tonunu gördüm ve boyadım. Artık stüdyoda tırlattığımı düşünmeye başlamışlardı. (Gülüyor) Müziği bestelerken aynı anda kafamda görselleri de canlandığından bir eseri farklı sanatsal açılarla bir araya getirebilmek bağımsız bir müzisyen için büyük bir zorluk! Ancak aylar süren bu süreci başarıyla tamamlayabildiğim için kendim, yapıtım ve çalıştığım bütün sanatçı arkadaşlarımla gurur duyuyorum!

- Gecen yıl çıkan "Don't Let Me Disappear" EP'si müzik karakterinizin oturması açısından nasıl bir etkiye sahipti?

Dünya ile paylaşmak istediğim bir sürü bestem var ve ilk EP’yi yaparken hangi şarkının önce uçağa bineceğine karar vermek zorlayıcıydı. Fakat aynı zamanda bu projede beni anlık yansıtan şarkıların da yer almasını istedim. “Do I Wanna Know?” şarkısı beni kayıt sürecinde o an, o gün, o saat yansıtan zamanın unuttuğu bir benliğimin işitsel bir anısı. İlk EP, bana bazı anların ve duyguların geri gelmeyeceğini, farklı bir zaman diliminde, aynı kişiyi bile aynı insanın içinde bulamayacağımı gösterdi. Bence en büyük etkisi bu…

- Cok farklı esin kaynaklarını müziğinizde görebiliyoruz.

Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum, bu benim için hep böyleydi. Küçükken Türkiye’de yaşadığım dönemde sarışın olduğum için hiç kendimi benimsenmiş hissetmedim. Hep Doğu’ya çok Batı, Batı’ya ise, onlar gibi gözüküp onlardan uzak bir hissiyat ile müzik yaptığım için çok garip gözüktüm. İnsan bir zaman sonra “bir yere ait hissetmemeye ait hissetmeyi” öğreniyor. Bu yüzden üretirken korkmuyorum, nereye hitap edeceğime kafa yormak bana boş geliyor. Böylelikle müziğim ile sınırları zorluyor olabilirim çünkü alışılmışa değil sadece kendime hitap etmeye çalışıyorum.

MELODİLER BAŞKA BİR YERDEN GELİYOR

- Mistik bakış açınızı müziğinize nasıl yansıtıyorsunuz?

Melodileri, ritimleri, sözleri karanlık ve bilinmezlikten çekip çıkarmak ve gün yüzüne getirmek kadar mistik bir tecrübe olabilir mi? Müzik ve sanat başlı başına mistik bir olay. Çünkü nereden geldiğini bilmiyoruz. 10 yıldır şarkı yazıyorum ve size şarkılarımın nereden geldiğini bildiğimi söylesem yalan olur. Bu yüzden size verebileceğim kesin yanıt yok. Yalnızca daha çok şarkıların yaşadığımız dünyadan uzak bir diyarda var olduğunu ve sanatçıyı şarkının kendisinin seçtiğine inanıyorum diyebilirim.