Müziğin ve hayatın kavşağında

Mabel Matiz, geçmişle hesaplaşmanın ardındaki gölge ‘ben’le ve zayıflıklarla tanışmaya çağırıyor.

Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet

Mabel Matiz hiçbir şeyin tam olarak siyah ya da beyaz olmadığını, zorlukların ardındaki mesajları okumanın ve kendine dönmenin de gerekli olduğunu söylüyor; “Burası bir denge bulma dünyası. Ben de kendi merkezimi bulmaya çalışıyorum”.

Mabel Matiz, heyecanla beklenen beşinci solo albümü “Kavşaklar”ı yayımladı. Sözü ve müziği kendisine, aranjmanı Alaca’ya ait olan “Kavşaklar” dünya müziğinin kapısını aralayan bir urban-pop, Anadolu harmanı. Türleri karıştırmayı seven müzisyen elektronik tınılarla Anadolu ezgilerini birbiriyle tam dozunda buluşturmayı başarıyor.

-Müziğinizde türler arası gezmeyi seviyorsunuz, kaotik bir geçiş de değil bu, yumuşak ve rahatlatan türden...

Aslında müzik yaparken amacım önce kendimi şaşırtmak, heyecanlandırmak, kendimde yeni şeyler keşfedebilmek. Çok erken yaşlardan beri tekdüzelikle bir meselem var. Yaptığım işlerde sıklıkla stilimi, konfor alanımı sorgularım. Çünkü müziğimi daha ileriye taşımak istiyorum. Yoksa popüler olan bir şarkımın benzeri 10 şarkı daha üretmek hiç zor değil. Yenilenmek ruhuma iyi geliyor.

-Elektronik tınılarla bezenmiş yerel melodiler artık dünya müziğinin temelini oluşturuyor. Bu birleşimin çok planlı olduğunu düşünmüyorum, ama nasıl bir üretim süreciniz var?

Çoğu şarkımı kendimle baş başa zamanlarımda, mesela yolculuklarda yazdım. Şarkı yazarken genellikle groove’unu, trafiğini, sound dünyasını da belirliyorum. Daha sonra uygun şarkıyı, uygun müzisyenlerle buluşturup prodüksiyon aşamasını onlarla yürütüyorum. Benimkisi şarkı tasarımı ve prodüktörlük karışımı bir şey. Kafamda genellikle bir yön oluyor, oraya akıyoruz. Türleri karıştırmak beni heyecanlandırıyor. Elektronik yaklaşımlar Anadolu ezgilerine çok yakışıyor. Orada eli sürekli arttırmaktan, Anadolu pop’a yeni öneriler sunmaktan hoşlanıyorum.

-Müziğinizin tonları kadar sözlerinizin şiirselliği de konuşulmalı. Söz-müzik uyumunda hangisi daha baskın? Mesela şiir olarak üretim yapsaydınız farklı neler görürdük sizde?

Söz, müzik ve groove öğelerinin her biri aynı oranda önemli. Yazarken altın oranı bulmaya çalışırım. Hem şairane hem melodik hem de ritmik olsun isterim. Aysel Gürel’in bir sözü var: “Şarkı sözü konsantre şiirdir, bir cümlede bir sayfayı söyleyebilme maharetidir”. Daha matematiksel, yontulmuş, sınırlı bir şiir formudur bence şarkı sözü. Kendi sözlerimi yakın bulsam da şiir başka bir alan bence. Çok daha özgür, delifişek, hesapsız…

Şiir olarak üretim yapsaydım daha uzun cümleler kurar, dizginleri hepten salardım.

-“Kavşaklar” dinginliği ve akılda kalıcılığı ile rahatlatan bir çalışma. Tüm bu sakinlik içinde “Bulunur kalplere kavşaklar ama önce şu yavşaklar sussun!” diyecek kadar da cüretkâr. Nedir hikâyesi?

Canımın hayli sıkkın olduğu bir yaz gününde kendime yazdığım bir mektup gibi “Kavşaklar”. O günlerde bahçemi ziyaret eden bir çift kumru vardı. Su içmek için her gün uğruyorlardı. Onlar da ilham oldu.

ÇOK ŞEYİ ONARDIM

-Edip Cansever’in “gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiç bir yere gitmiyor” sözü amansız bir gerçeği anlatıyor. Siz çocukluğunuzun neresindesiniz?

Erişkin hayatlarımız o çocukların kalbi ve gözleri üzerine inşa edildiğinden, o toy halimizle her yaşta beraberiz aslında. Şair haklı. Onu sarıp sarmalamak elbette çok şifalı... Uzun zamandır orayı rahatlatmaya çalışıyorum. 10 yıl önceye göre çok şeyi onardım. Şimdi daha iyimser bir noktadayım. “Ben 50 yıldır çocukluğuma ‘çocuğum’ gibi baktım” demişti Murathan Mungan. Bu sözünü çok seviyor ve benimsiyorum.

- Eserlerinizde her zaman bir hesaplaşma hissediyorum. İnsanın ruhunun coğrafyasını keşfi ya da tahribatı hiç bitmiyor sanırım...

Evet, hatta bir şarkımda; “kazdıkça büyüyor çukuru kalbimin” diyorum. Erken yaşlarda otomatik olarak edinilmiş çok fazla yanlış bilgi, inanç ve kod var. Erişkin zamanları daha sağlıklı geçirebilmek için oraları ayıklamak gerekiyor. Kendine doğru gerçekleştirdiğin bir kazı gibi. Sonu var mı bilmiyorum, ama ben bu yüzleşmelerden hoşlanıyorum. Gölge yanlarınızla, zayıflıklarınızla tanışmak sizi eninde sonunda daha güçlü yapıyor. Şarkılarımda da zaman zaman verdiğim mesaj bu.

-Sizin için ufukta neler var?

Beşinci solo albümümü hazırlıyorum. İçinde yine Anadolu ezgileri ve makam müziği mevcut. Bu kez albümden daha fazla tekli yayınlayacağım. Üçüncü ve dördüncü teklilerin Türk popu için önemli olacağını hissediyorum. Ayrıca geçen yıl İstanbul Caz Festivali’nde ilk kez çaldığımız, Niels Broos’la ortak projemiz de bir albüme dönüşüyor.

AŞKTA ACEMİ SAYILIRIM

- Peki, ya hâlâ aşk kaldı mı?

Aşkta ve ikili ilişkilerde hâlâ acemi sayılırım. Aradığımı pek bulamadım bugüne dek. Hızlı yaşadım. Kendimle olan ilişkimde de kat etmem gereken bazı yollar vardı ve hayat bunun için bazı salvolar savurdu. Mesajlar alındı, acısı çekildi. Birkaç yıldır, derin bir kendini dinleme hali var. Sezen’in Turgut Uyar’dan bestelediği “Denge” şarkısı gibi biraz. Tekrar aşk olur mu bilmiyorum, ama şimdilik kendimi en çok sevdiğim halimdeyim. Bundan sonraki durakları heyecanla bekliyorum.

BURASI BİR DENGE BULMA DÜNYASI

- Salgın, savaş, ekonomik sıkıntılar derken dünya ve memleketin hali ortada. Güzel, iyi ve umut veren her şeye deli gibi sarılmamız gerekiyor. Peki, siz nasıl koruyorsunuz kendinizi bu dünyadan?

Sosyal medyadan ve gündemden uzaklaşmak, doğada olmak çok iyi geliyor. Düzenli spor yapıyorum. Arkadaşlarımla olmayı, dans etmeyi, üretmeyi seviyorum. Hiçbir şey tam olarak siyah ya da beyaz değil hayatta. Zorluk ya da kötülük gibi gelen şeylerin ardındaki mesajları okumak ve sık sık kendi içine dönmek gerekiyor. Burası bir dengeyi bulma dünyası. Ben de kendi merkezimi bulmaya çalışıyorum.

BELKİ DE DERİM KALINLAŞTI

-Müzik dünyasında eleştiri ve övgünün sınırı yok. Bunlara göğüs germek kolay değil. Bu anlamda acemiliğinizi nasıl yendiniz?

-Dışarısı diye bir şey olmadığını her gün yeniden idrak etmeye çalışarak. Dolayısıyla kendinizle tanışıklığınız iyileşip geliştiğinde övgünün de yerginin de, sizden yansıyan şeylerin birer geri dönüşü olduğunu farkediyorsunuz. Kendi inançlarınız ve bilinçsizliğiniz dışında göğüs gerecek, kafa yoracak başka bir şey yok aslında. Bu bilince varmam hemen olmadı. Yıllar içinde çok şey işittim. Zamanla derim de kalınlaştı belki.