Müze duvarları yıkılıyor
Günümüz iletişim teknolojileri ve değişen kamusal düzene göre son derece statik ve eski bir konumlanma içinde olan müzeler için tek çare değişim.
Serra Rodoplu
Müzeler
toplum hafızasında anıtsal ve mesafeli yapılar olarak algılanır.
Müzelerdeki objeler de statik nesneler olarak sergilendiğini,
sergilenen koleksiyon nesnelerinin, nesnenin tarihi, dönemi,
malzemesi gibi kısıtlı bilgilerin kör ışığında kendilerini
ifade etmekten çok uzak ve izleyici ile diyalog geliştiremeden
sergilendiği soğuk, mesafeli mekanlar olarak akıllara kazınmıştır.
Uluslararası Müzeler Konseyi ICOM’a göre müzeler
toplumdaki gelişmelere paralel olarak evrim geçirmekte ve tarih
boyunca sosyo-ekonomik, kültürel yapıya endeksli birçok
değişimden etkilenen kurumlar olarak, değişen yaşam biçimleri
ve teknolojik devrimlere de ayak uydurmalı.
Peki,
etkileşim, bağlantı ve hesaplanabilirlik üzerine kurulu dijital
kültürün ekseninde şekillenen bir dünyada müzeler, sadece bilgi
toplayan, bunu işleyen, koruyan, teşhir eden ve aktaran kurumlar
olmanın dışına çıkabilmeyi nasıl başarabilir? Müzeler
günümüzde interaktif çağa ayak uydurmak üzere, çok yaygın
olmamakla birlikte, dinamik ve ilgi çekici olmayı farklı sergileme
yaklaşımları geliştirerek yaratmaya başladılar. Bu adımlardan
biri, yaygın olarak denk geldiğimiz, koleksiyon odaklı sergilerden
geçici, güncel sergilere ağırlık verilmesi, diğeri ise
sergilenen nesnelerden, öyküleştirme yoluyla yeni bağlamlar
yaratılması. Gelinen noktada ise bir çok müze bu yaklaşımları
çeşitlenmesine yönelik denemeler yapmakta; şeffaflaşma, erişim
özgürlüğü ve yeni deneyimlere açılarak yeni bir dönemde
geçmeyi planlıyor. Bu şekilde, toplum ve müzelerin diyalog içinde
olması ve daha geniş ziyaretçi kitlesi yaratılması hedefleniyor.
KÜLTÜREL
BİR LABORATUVAR
Bu süreç içinde müze yapıları,
atalarından formunu aldığı ritüel mekanlarından deneyim
mekanlarına dönüşerek; dışa dönük, ziyaretçi merkezli bir
yapıya doğru evrimleşmeyi vaat ediyor. Bu değişim de müzelerin
mimarisine, idari ve sosyal alanlarına yansımakta; bir bakıma
izleyicinin aktif bir katılımcı olarak rol alacağı kültürel
bir laboratuvar olarak görülmesi amaçlanmakta.
Kısacası,
uzun süre müzeler, koleksiyonlarını kapalı vitrinlerin
içerisinde; “dokunulmaz”, “erişilemez” bir biçimde
sergileyerek, değişmezliğin ve değişmeyen katı modernitenin
sembolü olarak tanımlanırken, bu algı değişen gelişmeler ve
koşullarla dönüşme çabası içine girdi. Gelecekte müzelerin
kamusal hayatta öneminin ne olacağını ise zaman gösterecek.