Müsilajlı Marmara’dan Silikon Vadisi’ne bir bilmecenin peşinde
Yaşadığımız yeri, gezegenimizi, mahvetmenin bir intihar olduğunu neden anlamıyoruz? Zekâmız mı yetmiyor, cehaletimiz mi baskın geliyor? Sizi Silikon Vadisi’ne götüreyim.
Aslıhan Dağıstanlı Aysev(Cenevre)Son ayların popüler dizisinde, katil olması beklenmeyecek biri, önüne gelen pisliği öteki dünyaya gönderiyor. Katilin ismi Fatma. Polis ona ne yaptığını sorunca Fatma doğal bir tavırla cevap veriyor: “Temizlik.”
Fatma bir gündelikçi. Temizlik doğasında var. Salyaları ağzının kenarından damlayan adamları da onu korkutmaya çalışan mafya babalarını da tek tek temizliyor. Fatma’nın kanun tanımaz yöntemlerini tasvip etmiyoruz. Lakin denizlikten çıkıp, yapış yapış salyayla kaplanan Marmara’ya bakınca akla gelen tek şey temizlik. Bilsem faydası var, elime alacağım bir kova, işe girişeceğim. Ama maalesef bu ne benim kovayla ne de Fatma’nın metoduyla temizleyemeyeceğimiz bir pislik.
Hani şu dünyada eşi benzeri olmayan iç denizimiz. İki eski kıtayı sağlı sollu yanına alıp sudan bir köprü olan. Hani bir kolunda biricik İstanbul Boğazı, ötekinde geçilmez Çanakkale’siyle, ebadı küçük, işlevi büyük, şehit kanıyla sulanmış vatan toprağının kucağında, tamamıyla bize ait, kimselerle paylaşmadığımız bir tanecik Marmara... Can çekişiyor. Bilim insanları salyanın nedenini kısaca, iklim düşmanlığına bağlıyorlar.
Kendi yaşadığımız yeri, gezegenimizi mahvetmenin bir intihar olduğunu neden anlamıyoruz?
Zekâmız mı yetmiyor, cehaletimiz mi baskın geliyor? Sizi bu sefer Cenevre yerine Silikon Vadisi’ne götüreyim.
Silikon Vadisi’nde Elon Musk’ın ilk destekçilerinden olduğu, 8-14 yaşlarındaki üstün zekâlı çocukların kabul edildiği bir okul var. Okulun hocaları enteresan. Aralarında NASA’da çalışan bilim insanları, Harvardlı profesörler, iş insanları var. Okula çocuklar özel bir seçim sistemiyle kabul ediliyorlar.
LGS falan yok. Matematik, fizik sorusu yok. Çoktan seçmeli bir IQ testi de yok. Çocuklara gerçek hayatta olabilecek komplike olaylardan derledikleri “case study” yani “problem dosyaları” veriyorlar. Onların problemlere nasıl yaklaştıklarına, empatilerine, hangi yaratıcı çözümleri getirdiklerine bakıyorlar. Testlerden birinin adı “göl bilmecesi”. Konusu üretim, çevre kirliliği ve yolsuzluk. Bir kasabanın gölünün suyu, zehirli fabrika atıkları ile kirleniyor, kullanılamaz hale geliyor. Peki bu olayda kim suçlu?
Çocuklar suçluyu belirlemek için etraflıca düşünüyorlar. Önlem almayan vurdum duymaz, açgözlü fabrikatör mü, bu yanlışı bildirmeyen salla başını al maaşını tipi çalışanlar mı, denetlemeyi yapmayan rüşvetçi zabıtalar mı, bilimsel sonuçları çarpıtan araştırmacılar mı, olayı görmezden gelen, fabrikatörlerle birlikte iş çeviren ahlaksız politikacılar mı, doğruları yazmayan veya yeterli önemi vermeyen basın mı, arka planda her şeyi yöneten “kukla ustası” kötü adam mı, yoksa bu çürük düzenin siyasetçilerine oy veren cahil halk mı?
Yani geleceğin liderleri olacak bu çocuklar, iklim, etik, ahlak, sorumluluk, vicdan, yolsuzluk konularında kafa yormaya 8 yaşında başlıyorlar. Zekâları da eğitimleri de böyle evriliyor.
Bugün sorumluluk almamak için televizyonda top çeviren demagogların topunu, bu çocukların karşısına koy. Tüm Marmara bilmecelerini şak diye çözerler. Suçlulara acımadan faturayı keserler. Bu çocukların yönettiği, ürettiği ve tükettiği bir dünyada zaten iklim bilmecelerine gerek olmaz. Onlar attığı çöpün de verdiği oyun da salyalaşmasına izin vermez çünkü.
Ama nitekim çocuk bunlar. Ne kadar zeki olsalar da Kanal İstanbul’daki “zihni sihir” dehayı anlayamazlar. Ya da İngiltere’ye ülkemizden beyin göçü ile en iyi eğitimlilerimizi ihraç edip karşılığında İngiltere’den çöp ithal ediyor oluşumuzdaki ekonomik çıkarı, Adana sokaklarını İngiliz’in çöplüğü haline dönüştürmemizdeki hicvi anlamlandıramazlar... Çocuk bunlar. İntihar kavramına yabancılar.
Geçen sene kızımla keşfettiğimiz bu göl bilmecesinden derinden etkilenmiş, geleceğin eğitimi nasıl olmalı konusuna eğilmiştim. Bu geniş bir konu. Nasıl olmaması içinse şekil 1A’daki salya sümük denize bakmak yeterli.
Unutmayalım. Marmara’yı katledenler, dış mihraklar değil. Basbayağı tümüyle Made in Turkey. Marmara’dan Karadeniz’e, hatta canım mavisine doyamadığımız Ege’ye Saroz’a bile gitmiş bizim salyalar. Tüm turizm personelini “aşılandım” damgalı hijyenik maskelerle dolaştırırsan da turkuvaz denizleri salya sarısına dönmüş, çevreyi hiçe sayan bir yere kimseyi getiremezsin.
En iyisi ben elime bir kova alıp, Marmara’ya gideyim. Nasrettin Hoca gibi denerim. Ya tutarsa.