Musiki Muallim Mektebi 100 yaşında

1924’te Ankara’da küçük bir kerpiç evde faaliyetine başlayan Musiki Muallim Mektebi bugün yerini Konservatuvara bırakmış olsa da Türk müzik devriminin unutulmaması gereken kurumlarındandır.

Tolga Aydoğan

Gazi, 1 Kasım 1934’te de TBMM’yi açarken müzik devriminin altını çizerek “Ulusun duygularını, düşüncelerini anlatan, deyişlerini, söyleyişlerini toplamak, onları genel müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Türk müziği ancak böyle yükselebilir” der. Atatürk’ün müzik devrimindeki ana noktası halk türkülerini, Anadolu ezgilerini kullanmak, bunu da çok sesli Türkçe sözlerle, Batılı çağdaş enstrümanlarla çalmaktır.

Atatürk, Osmanlı dönemindeki tek sesli, divan edebiyatının etkisindeki ağdalı müziği sevse de Cumhuriyetle yepyeni bir müzik anlayışı oluşturmak istiyordu. İlk devlet sanatçısı olan ve ilk Türk operası Özsoy’u besteleyen Ahmet Adnan Saygun’la yaptığı bir konuşmada “Bize yeni bir müzik lazımdır. Bu müzik özünü halk müziğinden alan çoksesli bir müzik olacaktır” der. Müzik alanındaki devrimin en önemli lokomotifi de “Türk Beşleri” olarak adlandırılan; Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun ve Necil Kâzım Akses olacaktır. Yeni Türk müziğini yansıtan çoksesli ve Batılı enstrümanlarla bir müzik inkılabına girişilirken bu devrimin kalbi Cebeci’deki Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) olur.

Gazi, günümüzdeki Devlet Konservatuvarı’nın temelini oluşturan Musiki Muallim Mektebi’ni kurmak için İstanbul’dan iki önemli ismi Ankara’ya davet eder. Bu isimler Muzika-i Hümayun’da yetişmiş olan Osman Zeki Üngör ve Mehmet Veli Kanık’tır. Bu isimler duayen müzik insanı Zati Arca’nın tedrisatından geçmiştir. 1924’ün ilk aylarında Ankara’ya gelen bu iki isim ayrıca Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nı da (Cumhurbaşkanlığı Orkestrası) kuracaktır.

Musiki Muallim Mektebi, Ankara eşrafından Şakir Ağa’nın Cebeci’de otel olarak kullandığı üç kerpiç evinde, 1 Kasım 1924’te Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak açılır. Müdürlüğüne ise Osman Zeki Üngör getirilir. İlk öğrenciler Ankara Erkek Öğretmen Okulu’ndan seçilen altı kişi olur. Ardından İstanbul Balmumcu Öksüzlükler Yurdu’ndan altı öğrenci daha getirilir. Mustafa Kemal, kız çocuklarının Musiki Muallim Mektebi’ne girmesini teşvik eder. 1928’de okuldaki 71 öğrencinin 24’ü kızdır. 1936’ya kadar 67’si kız, toplam 149 öğrenci bu okulda okuyacaktır. Türk Beşleri’nin yanı sıra Cevad Memduh Altar, Nurullah Şevket Taşkıran, Osman Hamdi Bey’in kızı Nimet Vahit gibi isimler mektebin önemli eğiticileri olur. 1927’de artan öğrenci sayısı nedeniyle Ankara eşrafından Settarzadelerden alınan arsa üzerine dönemin ünlü mimarı Ernst Egli’ye yeni bir bina yaptırılmasına karar verilir. Arsa eski okulun hemen yanındadır. Musiki Muallim Mektebi’nin yeni binası 1929’da tamamlanır.

KONSERVATUVARA GİDEN YOL

Mektebin bir adım daha ileri gitmesi gerekir. O da Devlet Konservatuarı’nın kurulmasıdır. Bunun için Atatürk, 1927’de Ankara’ya ünlü Alman Piyanist Wilhelm Kempff’i davet eder ve kurulacak konservatuvarın başına geçmesini ister. Kempff bu görev için Viyana Senfoni Orkestrası’nın başında bulunan Wilhelm Fürtwangler’i önerir. Görevini bırakmak istemeyen Fürtwangler ise Paul Hindemith’i... Ankara’ya gelen Hindemith müzik devrimi için bazı raporlar hazırlar ve konservatuvarın başına geçmesi için ünlü Alman müzik insanı Carl Ebert’i önerir.

KÜÇÜK SCALA

Hitler Almanya’sından ayrılmak zorunda kalan Ebert bu görevi kabul edecektir. Şubat 1936’da Muhsin Ertuğrul’un refakatinde Ankara’ya gelen Ebert Atatürk ile görüşür ve konservatuvarın kurulması için çalışmalara başlar. Ayrıca “Bir milli Türk opera ve temaşa sahnesi kurmak gayesiyle tiyatro mektepleri tesisi hakkında” başlıklı rapor hazırlayarak Millî Eğitim Bakanlığı’na sunar. Devlet Konservatuvarı 1 Kasım 1936’da açılırken Cebeci’deki binada Muhsin Ertuğrul ilk dersi verir. Carl Ebert, Muhsin Ertuğrul, Paul Hindemith, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nü kuracak olan Eduard Zuckmayer, Riyaseti Cumhur Orkestrası’nın Şefi Ernst Praetorius bu kurumun önemli isimleridir. Musiki Muallim Mektebi’nin yerini alan konservatuvar Türk müzik devriminin de kalbi olur. Ankara Konservatuvarı İtalya’dan sonra Avrupa’daki en önemli opera kenti durumuna gelir. Dünyaca ünlü opera sanatçısı Maria Callas’ı yetiştiren Elvira de Hidalgo, Leyla Gencer’i yetiştiren Giannina Arangi-Lombardi Türk gençlerini eğitecektir. Bu dönemde Ankara, “Küçük Scala” olarak adlandırılır.

Konservatuvardan mezun olan ilk öğrenciler 1941’de “Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi” ismiyle ilk tiyatro ve opera temsillerini verir. Atatürk’ün çok sevdiği “Tosca” operasının ikinci perdesi 2 Nisan 1941’de, Sophokles’in “Antigone”si 31 Ocak 1942’de, Beethoven’ın “Fidelio” operası ise 13 Şubat 1942’de sahnelenir. 1949’da 5441 sayılı yasayla “Devlet Tiyatro ve Operası” kurulur. 1958’in sonlarında da “Devlet Opera ve Balesi” Devlet Tiyatroları’ndan ayrılarak bağımsız bir kurum olur. 20 Temmuz 1982’de Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne bağlanan Ankara Devlet Konservatuvarı, 3 Aralık 1984’te üniversitesinin rektörlüğüne bağlanarak özerk bir yapıya bürünür. 15 Şubat 1984’te ise konservatuvar, Cebeci’den taşınarak Bahçelievler/Beştepe’teki yerleşkeye geçer.