Mumya ticareti: Elden ele tarihi miras
Mumyalar başta olmak üzere insanlığın geçmişine ışık tutan çok sayıda tarihi eser yıllar boyunca ticari bir unsur olarak oradan oraya taşınmıştı.
Ömür TanyelGeçen ay aramızdan ayrılan gazetemizin yazarlarından Özgen Acar yalnızca gazeteci değil tarihi eser kaçakçılığının peşinden koşan arkeoloji tutkunu bir aydındı.
Yorgun Herkül heykelinden Karun hazinelerine dek bu coğrafyadan kaçırılan pek çok eserin ait olduğu topraklara dönebilmesi için takdir edilesi mücadeleler vermişti. Onu anıyor ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Ancak özellikle 18 ve 19. yüzyılda ülkemiz topraklarından sistematik denilebilecek biçimde yurtdışına kaçırılan çok sayıda eserin hâlâ geri dönmediği de bir gerçektir.
Medeni (!) ülkeler her konuda olduğu gibi kültürel varlıklar hakkında da etik değerler, beşeriyetin gerekliliği, insanlık mirası gibi fiyakalı tanımlamaları kullanmayı sevseler de geçmişte yaşanmış bu hırsızlık olaylarını görmezden gelirler. Konuları çoğunlukla “hediye verilmişti” veya “bedeli ödenmişti” diyerek kapatma yoluna giderler.
MUMYALARA BÜYÜK İLGİ
Mumyalama geleneği pek çok medeniyette olsa bile Mısır coğrafyasının bu açıdan en bilinen yöre olduğu muhakkaktır. Özellikle Fransa ve Büyük Britanya’nın bölgeyi tanıması ve mumyaları keşfetmesi ile olay hayranlıktan mistisizme, eczacılıktan tıbba dek giden konuların içinde yer almıştır. 15. yüzyıldan başlayarak mumyalar Mısır’dan Avrupa’ya tüccarlarca kaçırılarak kâr elde edilmeye çalışıldı ve güçlü bir “mumya ticareti” alanı gelişti. Sahip olduklarına inanılan tıbbi, doğaüstü ve fiziksel özellikler nedeniyle bedenler yoğun talep görüyordu. Mumya tozlarından yapılan ilaçlar “her derde deva” denilerek pazarlanırken bazı parçaları da yemeklere baharat usulü serpiştiriliyordu.
Tüm bu talep bir süre sonra arz noktasında uyanıklıkları da beraberinde getirdi. Bölgede misyoner olarak bulunan Luis de Urreta’nın 1610 tarihli eseri “Historia de los reynos de la Etiopía”da anlattığına göre esirler ölümüne aç bırakıldıktan sonra acı verecek işlemlerle kefenleniyor ve sanki yüzyıllar öncesinden gelen bir mumyaymış gibi satışa çıkarılıyordu.
Ticaretin dışında mumyalar hediye olarak da önemli bir yer tutmaktaydı. Mısır’ın her ne kadar Osmanlı toprağı olarak gözükse de İngiliz kontrolüne geçtiği dönemlerde burada yaşayan Avrupalı sayısı da artmıştı. Danimarkalı bir doktor olan Christian Fenger 1875’te geldiği Kahire ve İskenderiye’de göz hastalıkları ve önemli bir körlük nedeni olan trahom üzerinde çalışmalar yaptı. 1877’de ülkeden ayrılırken Mısır hidivi doktorun hizmetleri karşılığı ona verilebilecek en güzel hediyeyi seçti. Bunlar 18. Hanedan’dan (MÖ 1500-1200) genç bir kadın ve bir erkeğin mumyalanmış bedenleriydi.
Fenger lojistik problemler nedeniyle mumyaların sadece kafalarını götürmekle yetindi. Mumya başları Mart 1902’den ölene dek kendisinde kaldı. Yıllar sonra, 2016’da torunu tarafından New York’ta açık artırma ile satıldı. Yeni sahip özel arkeolojik koleksiyon dünyasının bilinen bir ismiydi ve binlerce yıl önce yaşamış birinin kafası kendi veya varislerinin isteği dışında kültürel bir mirasmışçasına camekân içinde sergilenmeye başlandı.
2018’de ise Topkapı Sarayı’ndan sınırlı sayıda gazeteciye bir davet geldi. Varlığı bilinen ama sergilenmediği için yalnızca efsaneleri dilden dile dolaşan, 1800’lerin ortalarında Osmanlı Sultanı Abdülaziz döneminde saraya Mısır’dan hediye olarak geldiği düşünülen mumyalar görücüye çıkacaktı. Mumya bir timsah ve insan birleşiminden oluşuyordu ve ilgi çekici bir örnekti. Nil timsahı o dönem kutsal kabul edilen bir hayvandı. Bu timsahın, Nil Nehri’nde yüzen bir prensesi yutmuş olabileceği ve sonrasında avlanan timsahın prensesle birlikte mumyalandığı iddia edilmektedir.
“Taş yerinde ağırdır” sözünün de kısmen işaret ettiği gibi maddi veya manevi unsurlar içeren mirasların ait oldukları yerde bulunmalarının en doğru yol olacağı açıktır. Mumya örneklerinde olduğu biçimiyle sağlık, ruhani iyileşme, iyi yaşama gibi amaçlarla yapılan hırsızlık ne kadar bayağı ise “siz koruyamazsınız o yüzden biz bakıyoruz” temeline dayanan kültürel varlık soygunculuğu mirasçılığı da o kadar sinsi bir düşüncedir.