‘Mükemmeli değil kendimi arıyorum’
Duygusal melodileri, içten sesi ile tanınan Ceren Gündoğdu üretim yaklaşımının nasıl değiştiğini anlattı.
Deniz ÜlkütekinDuyguları kağıda ve melodilere dökmekteki becerisi müzik dünyası tarafından kabul gören Ceren Gündoğdu ilk albümü “Kapalı Gözlerle”den dört yıl sonra ikinci albümünün hazırlıkları içinde. Albümden üç tekli yayımlayan Gündoğdu ile hem çalışmalarını hem de müzik geçmişini konuştuk...
- Geçen yıl üç tekliniz yayımlandı. Yakın zamanda ufukta farklı projeleriniz ve ikinci albüm hazırlığınız var bildiğim kadarıyla...
Bir yılı aşkın süredir sonbaharda yayımlamayı planladığım ikinci albümüm üzerine çalışıyorum. Geçen yıl yayımladığım üç tekli de bu albümde yer alacak. Sözü ve müziği bana ait 11 şarkı var şimdilik. Bu albümde tanıdık ve insana güven veren bir şeyler olmasını istedim. Her birimizin farklı bir hikâyesi olsa da eş duyguların kıyısında gezindiğimize inanıyorum ve bundan yola çıkarak bu albümü bir duygudaşlık zevki sunması için tasarladım. “Gün doğar” teması üzerine yazılmış şarkılar duyacak dinleyicim, karanlığa gömülüp kaldığımız anlarda er ya da geç günün doğduğunu hatırlatacak şarkılar saklı albümün içinde. Başta duygu yoğunluğu yüksek, hüzünlü aşk şarkıları çalınacak kulağınıza ama köşeyi dönünce umut var. İncinmenin ne demek olduğunu biliyorum. Ve her türden incinmeye karşın hayatta kalanlardan güç alıyorum bu şarkıları yazarken. Şarkıları dinleyecek ve onlara eşlik edecek kim varsa yalnız olmadığını, incinse de bunun üstesinden gelebilmekte tahmin ettiğinden daha fazla yetkin olduğunu ve gözyaşları içindeyken bile iyimser olunabileceğini hatırlasın isterim. Albümün açılış şarkısı da bunun altını çiziyor, “Ben seni tanırım, gözümden sakınırım. Yoruldun farkındayım, bur’dayım ben bur’dayım” diyerekten... Anlayacağınız “arkada çalsın”lık bir albüm değil bu. Yarenlik etsin isterim dinleyene. Bazı dertler zamanla değil, yan yana durabildiğin birilerine sahipsen iyileşiyor çünkü…
- Özgür Çevik ve Buray ile yaptığınız düetlerle de çok ses getirdiniz başka müzisyenlerle ortak çalışmalarınızdaki başarınız, konservatuvar eğitimli bir müzisyen olmanızdan mı ileri geliyor?
Boğaziçi Sosyoloji mezunuyum esasen ama yarı zamanlı olarak müzikal-tiyatro ve piyano okudum Devlet Konservatuarı’nda. İçinde bulunduğumuz çağ bireyi sürekli olarak kendini başkalarıyla kıyaslamaya ve her ortamın bir numaralı kişisi olmaya ilişkin gereksiz bir çaba sarf etmeye itiyor. Halbuki tiyatro da müzik de ekip işine dayalı üretim alanları. Birlikte üretebilmenin sihrine inanmamda yetenekli müzisyenler ve oyuncularla aynı sıraları paylaşmamın etkisi de vardır belki, haklısınız… Zira yetenekli insanlar beni ürkütmez, bana ilham verir. O yüzden yine düet çalışmalarına devam etmek istiyorum. Yeter ki doğru şarkıyı yakalayalım...
- Türk müziğinin iki farklı kolundan gelen çok başarılı kariyeri olan ebeveynlere sahipsiniz. Çocukluğunuzda sanat müziğine mi halk müziğine mi daha yakındınız?
İkisine de pek yakın değildim açıkçası. Ne zamanki üniversite çağına geldim, aşka ve yaşama daha başka anlamlar yüklemeye başladım, çocukluğumun fon müziğini oluşturan türküler, deyişler, Müzeyyen Senar’lar, Zeki Müren’ler bir bir yerini buldu zihnimde ve kalbimde. Fakat türkülere karşı apayrı bir bağım var. Yalın ve güçlü anlatıma öykünen her pop şarkı yazarı için ilham kaynağı olabilir türkülerimiz...
SANATÇI AİLENİN ZORLUĞU
- Müziği akademik olarak ele alan bir ekolün veya ailenin zaman zaman popüler müzikle ilgili düşünceleri çok olumlu olmayabiliyor. Siz böyle bir önyargı ile mücadele ettiniz mi?
Haklısınız popüler olanın kötü, popüler olmayanın kıymetli olduğuna dair absürt bir inanış var. Ben, çok çeşitli müzik türlerinin içerisinde büyüdüğüm için müziğin türler üstü bir varlığı olduğunu küçük yaşta idrak edebildim. Ailem de ilgi alanlarıma ve arayışlarıma hep saygı duydu. Günün sonunda özgün bir müzik dili oluşturmak için yola çıkmamda bunun etkisi büyük bence, sağ olsunlar. Ancak şununla mücadele ettiğimi söyleyebilirim: Cahil cesareti denen şey var ya hani. Kimileri hayata çok kolay karışabiliyor. Sanatçı bir aileden gelince hem senin kendinden, hem etrafının senden büyük büyük beklentileri oluyor. Mükemmeli ararken zaman kaybediyorsun. 15 yaşında şarkı yazmaya başlayan bir kızın ilk teklisini 30’unda yayımlaması bu yüzden belki de. Şimdilerde mükemmeli değil kendimi arıyorum diyebilirim…
MÜZİKALE DEVAM
- Bir yandan devam eden bir müzikal-tiyatro kariyeriniz de var. Bu sanat dalı ile ilgilenmek size neler kattı? Başrollerinden biri olarak yer aldığınız Broadway Müzikali “Sidikli Kasabası” yeni sezonda da sürecek mi?
Bir şarkı yazarı ve yorumcu için bir karakter tasarlamak, o karakterin iç dünyasına girip onun ağzından bir şarkı seslendiriyor olmak müthiş bir fırsat. Hikâye anlatıcılığını besleyen, yorumculuğunun sınırlarını genişleten bir pratik. Bir de benim gibi içe dönük ve sakin bir insan için tiyatro sahnesi çok özgürleştirici bir alan. Bu yüzden solo kariyerimle el ele götürmeyi seviyorum müzikal tutkumu. “Sidikli Kasabası”, içinde yer aldığım için müthiş mutlu olduğum, müthiş yetenekli insanlarla sahneyi paylaştığım “gerçek” bir Broadway müzikali. 3. sezonda yine Zorlu PSM’de oynamaya devam edeceğiz. İlgilisine duyurmuş olalım.