Mozart, Platon ve Haşlakoğlu
Felsefi düşüncenin başlangıcında hayret ve şaşkınlık kavramları arasındaki farkın önemi büyük.
Ayşe AcarHayret ve şaşkınlık arasındaki farkı Oğuz Haşlakoğlu şöyle açıklıyor:
“Şaşkınlık bir konudaki beklentinin ya da oluşturulmuş bir yargının ani olarak tam aksi çıkmasıdır oysa hayret hiçbir beklenti ya da yargı olmaksızın insanın varoluş temelinde gerçekleşir.”(1)
Şaşkınlık, köken olarak dışarıdayken, hayret insanın kendi varoluşundan kaynaklanır. İnsanın kendi varoluşunu fark etmesi onu hayrete düşüren şeydir. Varoluş neden insanı hayrete düşürür ki? İnsan kendine alışmış varlıktır, hayret bunun neresinde?
Hayret kelimesinin Yunanca kökeninde mucize (thauma) kelimesi yatmaktadır. Platon’un Theaitetos diyaloğunda bu hayretin felsefe faaliyetinin arkhesi (başlangıcı, kökeni) olduğu söylenir. Hayret felsefe yapmanın ön koşuludur.
Hayret kavramını “mucize” ve insanın kendi varoluşunu fark etmesi meselesiyle ilişkilendirmek gerekiyor ki felsefeye doğru ilk adım atılsın. Platon’un Türkiye’de anlaşılmasına eşsiz katkı sunan Oğuz Haşlakoğlu’ndan yardım alarak deneyelim.
VAROLUŞUN KÖKSÜZLÜĞÜ
İnsanı hayrete düşüren şey şudur; insan kendini var bulur ama bu bulduğu varlığın sebebi kendi değildir. Hayret ki ne hayret! İnsan, varlığı geçici süre bulan şeydir. Kendi varlığının bu biçimde köksüzlüğünü deneyimlemek ona “varlık”a ilişkin bir sezgi verir. Aklın, sezilen bu şey ya da şeylere doğru yönelişini Kant, aklın ideaya teması ve yanılsaması olarak değerlendirirken aynı zamanda bu deneyimi aklın kendi sınırlarıyla tanışması olarak okur. Haşlakoğlu, Kant için “Gözden kaçırdığı, bu durumun her şeyden önce aklın kendi mevcudiyetinin nedeni olmayışını kavramasının bir sonucudur” diyor.
Akıl, kendi mevcudiyetinin köksüzlüğünü tıpkı Kant’ta olduğu gibi kaygıya ve aklı tanımlamak için ona sınır çekme aceleciliğine iterken aynı zamanda bu köksüzlüğün nedeni konusunda hayrete iter. Burası kuşkunun, diyalektiğin olduğu ve aşılırsa felsefenin başlayacağı yerdir.
MOZART’IN DENEYİMİ
Platon’un düşüncesinde felsefe, gizli olanın açığa çıkarılmasını hedefleyen bir dönme ve görme faaliyetidir. Felsefe faaliyeti içinde olduğumuz yanılgısına düşmeden hayret, varoluşun köksüzlüğü ve mucize meselesini sanat üzerinden anlamaya çalışalım.
“Eğer bu melodilerden birine tutunur kalırsam, birbiri ardına gelmeye başlarlar artık… Eğer meşgul edilmiyorsam, bu durum ruhumda bir genişleme meydana getirir. Daha sonra bu genişleme sürer ve ben onu tam olarak belirli bir biçimde açmaya ve genişletmeye devam ederim… Geriye dönüp baktığımda hayalimde art arda sırayla gelmiş gibi değil de güzel bir resim ya da hoş bir kimseye bakar gibi, bir bakışta tümünü aynı anda dinlerim. İşte bu durum olağan dışı heyecan verir bana.”
Bir tür mucize gibi. Sanki Mozart’ın zamana tabi zihninin önündeki perde açılmış ve Mozart saklı olan bütünü seyretmiştir. Aynı metinde Mozart bestenin kökeni konusunda “Nereden ve nasıl geldiklerini bilmem” diyor. Kökensizliğin deneyimi onda da hayretle sonuçlanmıştır.
Mozart’ın tek bakışta gördüğü şey, bir anlamda sanat aracılığıyla kendisinde var olan yaratma yetisidir. Sanatçının iç dünyasına yönelme olanağı olarak sanat, sanat eserinde ona dair bir iz taşır. Elbette sanat eserindeki o iz sanatçının bizatihi kendisi değildir ama bir temsilidir.
EROS VE FELSEFE
“Hayret, bir pathos olarak (sevk eden şey-tutku) felsefe faaliyetinin başlangıcında yer alır” demiştik. Fakat felsefe yapabilmenin olanağı hayrette kalmakla engellenmemelidir. Mucize aşılıp eros (sevgi) kendini göstermedikçe gerçek anlamda felsefi dünyaya giriş olanaklı değildir. Sevgi neyin sevgisidir? Diotima’yı hatırlamalı sevgi ölümsüzlüğün sevgisidir.
Son olarak şunu söyleyebiliriz; kökensizlik ve ondan kaynaklı kaygının aşılması isteniyorsa felsefe faaliyeti bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.
1- Oğuz Haşlakoğlu – Platon’un Düşüncesinde Tekhne, Sentez Yayınları