Molly Rankin: 'Hâlâ cenneti arıyoruz'
Hem geçmişe tutunan hem zamanın ruhunu yakalayan hem de yeni bir ses gibi yankılanan Alvvays’in solisti ve söz yazarı Molly Rankin Cumhuriyet Pazar’a konuştu.
Deniz ÜlkütekinDünyanın farklı yerlerindeki kimi müzikseverler uzun süredir bu günleri bekliyordu. Zamanının en sofistike kadın söz yazarları arasında gösterilen Molly Rankin ve ilk iki albümüyle, indie müzik camiasında büyük ses getiren Kanadalı “dream pop” grubu Alvvays beş yıllık suskunluğun ardından geri döndü.
Rankin ile hem bu beş yılı hem de bir hafta önce PIAS etiketiyle piyasaya çıkan yeni albümleri Blue Rev’i konuştuk.
- Alvvays'i düşündüğümde, tüm keyifli armoniler, akılda kalıcı ve güçlü sözlerin yoğun duygularla karıştığı -ama hâlâ hüzün yerine neşe veren - bir “pop müzik” cennetinde gibi hissediyorum. İlk iki albümünüzde her şey olağanüstü biçimde dengeliydi. Blue Rev'de bu denge devam edecek mi yoksa beş yıl sonra yeni bir ruh durumu ile mi geliyorsunuz?
Müziğimizi tanımlamak için ne de güzel bir yol. Pop müzikte hâlâ cenneti arıyoruz. Ne rastlantı. Albümü kaydederken içinde “cennet” (heaven) geçen şarkılardan bir çalma listesi hazırlamıştık. Psychedelic Furs ve Talking Heads’in Heaven’ı, The Chills'ten Heavenly Pop Hit, Cure’dan Just Like Heaven ve Belinda Carlisle’tan Heaven is a Place on Earth gibi şarkılar vardı.
- Yeni bir ruh durumu hakkında konuşmak istedim çünkü aradan geçen beş yılda grup zor zamanlar geçirdi. Bildiğim kadarıyla plaklarınız çalındı, bir sel gereçlerinizi mahvetti ve pandemi... Şimdi de “Ben biraz hafifliğe hazırım” diyorsunuz. Olumsuz havayı dağıtmak istediğiniz için mi?
Baştaki niyet, nadiren amaçlanan biçimde sonuçlanır, ancak bir pusulaya sahip olmak da yararlıdır. Örneğin, genelde “Teenage Fanclub” veya “Abba” gibi görünmeye çalışıyoruz ve sonunda tamamen bunun dışına çıkıyoruz -ayı hedefliyoruz, bir asteroide çarpıyoruz ve parlak bir uzay kayasına hayran kalıyoruz-. Belki de istemeden şarkıları daha vahşi yönlere yönlendirdik.
Çünkü aslında kendimiz vahşi doğadaydık ve ormanda etrafımızdaki kolektif varlığı hissedebiliyorduk. Sonuç olarak yeni şarkılarımızın çoğu, “mağaradan çıkan güneş körlüğü” kalitesinde. Umarım kayıtlarımız, bize yardım ettikleri kadar bazı insanların normale yakın duruma geri dönmesine de yardımcı olur. Demo kaydedicimi ve Al'in dizüstü bilgisayarını kaybetmek iç karartıcıydı. Ancak bazı büyük işadamları dışında tüm dünya zor zamanlar geçirdi. Yakın arkadaşlarımız ve birbirimize sahip olduğumuz için çok şanslıyız.
- Albümün çıkış şarkısı “Pharmacist’i” ilk dinlediğimde, "Muhtemelen küçüklükten kalma bir kasaba anısı" diye düşündüm. Sonradan, şarkının Kerri MacLellan ile büyüdüğünüz Cape Breton'daki gençlik anılarınızdan olduğunu öğrendik. O zamanları düşünmek ve bir şarkı çıkarmak rahatlatıcı mıydı?
Geçen gece, beş yıl önce taradığım ve sonra unuttuğum bazı ev videoları buldum. Beni ve Kerri'yi köpeklerimiz Jack ve Chance ile koşuştururken gösteren bir sürü görüntü vardı. Onunla ormanda dolaşmayı çok severdim ve Kerri hâlâ benim en iyi arkadaşım olduğu için minnettarım, bu yüzden o günleri düşünmeyi seviyorum, ancak Pharmacist’in dünyası, biraz daha sonraısna, geç ergenlik karmaşaları ve ürkütücülükleri hakkında düşündüğüm zamanlara denk geliyor. O şarkıda taşralı bir zen yer alıyor, bir tür yüce gönüllü bir kabul ve barış da diyebiliriz.
- Blue Rev’deki şarkılar, grubun Blue Rev için enstrümanların seslerini önceki albümlere göre daha fazla açtığını gösteriyor.
Sanırım biraz daha gürültülü olduğumuz doğru ama her zaman fuzz pedallar ve yırtık hoparlörlerle uğraşıyorduk zaten. Vokalleri, enstrümanlarla aynı odada canlı takip ettiğimiz için Blue Rev'de kesinlikle daha fazla akışkanlık ve tekrar tekrar kaydedip kalibre edilmemiş teyp makinelerine attığımız için daha fazla cızırtı da var. Ayrıca Shawn Everett bir distorsiyon bağımlısı, bu yüzden iğneyi biraz daha kırmızıya doğru itmiş de olabilir.
- Dünyanın dört bir yanındaki insanlara, özellikle de gençlerin duygularına dokunduğunuzu düşünüyor musunuz?
Ben tam bir keşişim, şöhretimiz hakkında gerçekten bir fikrim yok. Bence en iyi ihtimalle kült bir hayran kitlemiz var. Geleneksel radyo veya listelerde başarılı olduğumuzu düşünmüyorum ama bunlar en nitelikli ölçümler değil.
Dünyanın farklı köşelerinde şaşırtıcı deneyimler yaşadık, Lima'da (Peru) çocukların havaalanında peşimizden koşturması gibi. Jakarta'daki şovumuz oldukça dokunaklıydı: Çoğu burka giymiş kızlardan oluşan 10 bin kişi, bize “Party Police”i söylerken eşlik etti. Diğer kültürlerde insanlar olabildiğince yüksek sesle şarkı söylemeyi severken Batı’da insanlar bu konuda oldukça kapalı. Birlikte şarkı söylemek çok keyifli, ne zaman denk gelsem gözlerimi biraz sulandırıyor.
- Türk hayranlarınıza “N’aber” demek ister misiniz?
Ne haber Türkler? Ha ha ha! Umarım becermişimdir.
- Yakın zamanda İstanbul'da konser verme şansınız var mı?
Onur duyarız.
YA ZAMANIMIZ TAMAMEN ÇÖPSE?
- Alvvays'te her zaman nostaljik bir yön de var. Aynı zamanda, gruptan zamanın ötesinde hissettiren bir ses de yankılanıyor.
“Nostaljik” özellikle edebiyat çevrelerinde aşağılayıcı bir kelime gibi görünüyor ama neyse ki pop müzik, düşük sanat! İyi sanatın neden kendi zamanının bir ürünü olması gerektiğini hiç anlamadım. Ya zamanımız tamamen çöpse? Seksenlerin çoğu bir şekilde dirilişçiydi. Velvet Underground’un (60’lı yıllardaki kayıtlarından oluşan) VU albümü 1985'te çıktığında fark edilmeye hazırdı. Özellikle Johnny Marr (The Smiths) gibi adamlar arasında. Elbette oraya asla geri dönemeyeceksiniz ama en azından başka bir yere varacaksınız.