Modanın bin bir hali
Sınırların belirsizleşmesi, görsel ve performatif sanatların birçok türünün iç içe geçmesi moda defileleri ve performans sanatları arasındaki ayrımı silikleştirdi. Giysinin bedenden koparak bağımsızlığını ilan ettiğine işaret eden bu tasarımların geldiği nokta giysinin adeta bedene hükmettiği performatif çalışmalar. Peki modanın geleceği bize neyi gösteriyor?
Türkü ŞahinÜnlü moda gösterileri sosyal medyada her gün esprili başlıklarla tiye alınıyor. “Eltimin entarisi” benzeri paylaşımlarda Gucci ve Yves Saint Laurent’ın koleksiyonlarının geleneksel köy kıyafetleriyle olan benzerlikleri vurgulanıyor örneğin. Bazense uluslararası moda şovlarında sergilenen, giysiden çok bir heykeli andıran tasarımlar incelikle taklit ediliyor. Bu paylaşımları yapan kişiler genellikle modayı ve giysiyi hâlâ kullanışlılık ve geleneksel bir estetik çerçevesinden değerlendiriyorlar. Oysa ki hem giysinin hem de defilelerin içeriği ve işlevi birkaç on yıl önce ciddi bir dönüşüme uğradı. Hatta bu dönüşüm de miadını doldurmak üzere.
YENİ NORM, NORMSUZLUK
II. Dünya Savaşı sonrası postmodern olarak değerlendirilen dönemde modernitenin gelenek ve normları önemli bir değişikliğe uğrarken normsuzluk yeni norm haline geldi ve giysinin bedeni güzel gösterme işlevini tepetaklak eden çalışmalar ana akım modayı ele geçirdi. Yine sınırların belirsizleşmesi postmodern çalışmaların en belirgin özellikleri arasında yer alırken görsel ve performatif sanatların birçok türünün iç içe geçmesi moda defileleri ve performans sanatları arasındaki keskin ayrımı silikleştirdi. Bunun moda alanındaki ilk yansımaları Japon Avangardı ve Antwerp Altılısı gibi grupların 1980’ler ve 1990’larda ortaya koyduğu çalışmalarda görülebilir. Yırtıklar, sökükler, cep ve yaka gibi giysinin yapısına ilişkin unsurların yerlerinin ve işlevinin değiştirilmesi, giysinin insan anatomisini takip ederek onu en iyi şekilde sergileme işlevini altüst etti. Giysinin bedenden koparak bağımsızlığını ilan ettiğine işaret etmek için ortaya konan bu tasarımların en son geldiği nokta bedenin giysiyi bir yük gibi taşıdığı, giysinin adeta bedene hükmettiği performatif çalışmalardır. Ancak bugün bu tür çalışmalar bile yeniliğini kaybetmiş durumda.
SADE VE LÜKS OLMAK
Yıllardır dünyanın önde gelen trend analizcilerinin başında kabul edilen Li Edelkoort, 2015’te modanın öldüğüne ilişkin bir manifesto yayımladı. Edelkoort’a göre tarihte ilk kez moda kendi dönemine tepki vermek konusunda başarısız. Hem haute couture geleneğinin yerini hızlı modaya bırakması hem de avangart moda tasarımcısı yani bir moda devi olma ideali, moda okullarının da öğrencilerinin de amaç, eğilim ve pratiklerini piyasaya yönelik ve şaşalı işler ortaya koymakla sınırlamakta. Central Saint Martins gibi önemli moda okullarının birbirinden yetenekli öğrencilerinin bitirme projelerinde bile 1980’lerden itibaren yapılmış olan bu avangart çalışmaların benzerlerinden öte giden bir iş nadiren karşımıza çıkmakta. Peki yenilik nereden gelecek? Şu an tüm bu karmaşaya ve normsuzluğa bir tepki olarak gelişen eğilim, sade ve kendine yakışan parçalar giymek yönünde. Bu akım az ve öz satın almayı, öte yandan geri dönüştürülebilir ürünler alarak çevreyi korumayı da kapsıyor. Buna yapay zekanın katkıları ve yüksek teknoloji kumaşlar da eklendiğinde önümüzdeki yılların ana akım modasının sade bir “techno-lüks” yönünde olması beklenebilir.